Biraz gülelim mi?
Yok canım, gülmek isteyip istemediğinizi sormamın sebebi, bugün kalkacak cenaze değil..
Cenazeye hangi insan güler ki, biz de gülelim.
Ancak ağlarız..
Öleni sevsek de ağlarız, sevmesek de..
Sevsek; kaybettiğimiz için ağlarız.
Sevmesek; “Bu mevta, gittiği yerde, yaptıklarından nasıl hesap verecek” diye ağlarız.
Bugün cenazesi kalkacak zat ta, İmam Hatiplilere tavrı, Kur’an Kursları’na bakış açısı ile, “Nasıl hesap verecek?” diye ağlayacaklarımızdan..
Vay haline..
Canını koyup yaptığı mücadelede, nihai noktada geldiği yer, dinini bilen çocukları engellemek ise.. Kur’an okumasını bilen çocukların olmamasını istemek ise..
Vay haline.. Vay halimize..
Gelelim biz kendi konumuza.
Ne olmuş, neye güleceğiz?
Yargıdaki komikliklere.. Yargının kimlerin elinde, ne hale düştüğüne..
Önce olayı özetleyelim..
2005 yılında, Şemdinli’de bir kitabevine el bombası atıldı. Bombanın patlaması sonrasında, kitabevinin olduğu pasajdan hızla çıkan birisini kovalayan bölge halkı, bombacıyı bekleyen iki de sivil giyimli astsubayı görürler.. Vatandaşların bir kısmı sivil giyimli astsubaylarla tartışırken, bir kısmı da arabanın bagajını açar ve korkunç eylem deşifre olur. Bagajda: silahlar ve bombalar vardır..
Ortaya çıkmıştır ki, iki astsubay, yanındaki PKK itirafçısı ile, bir kitabevini bombalamıştır.
Olay suçüstü olsa da, tam örtbas edilip, faili meçhule gidiyordu ki, Van Özel Yetkili Savcısı Ferhat Sarıkaya, “Durun bir dakika. O kadar kolay değil” diyerek, Şemdinli İddianamesi’ni hazırladı.
İki astsubayı, PKK itirafçısını eylemden sorumlu tutup, 39’ar yıl hapis cezasına çarptırılmalarını sağladı.
Ama, derin ekibin mücadelesi o an başladı..
Hemen temyiz.
Ve Yargıtay Başsavcılığı’nın hazırladığı bozma tebliğnamesi..
İşte şimdi geldik, gülünecek olaylara...
Kararın bozulmasını isteyen tebliğnamede, dönemin Yargıtay Başsavcısı Nuri Ok’un imzası varmış. Nuri Ok, çok ayrıntılı bir tebliğname hazırlayıp, vatandaşın dükkânına el bombası atanları kurtarmaya çalışırken, ilginç iddialarda bulunup, sorular sormuş..
Buyurun birlikte okuyalım o ilginç ve komik soruları: “El bombaları, açık olan Umut Kitabevi’nin kapısı yerine neden vitrin camı kırılarak atıldı?”
Hani vitrin camından atılıp atılmadığı da belli değil ama.. Terörist eylemde bulunan adama sorulur mu, “Niye kapıdan bombayı atmadın da, vitrin camından attın?”
Soru mu bu?
Fazla hasar olmasını istemiyordur, cama atar. Önce camın kırılmasını, sonra patlama olmasını istiyordur, şaşırtmak için camdan atar.. Kapıdan atarken, olası sapmalardan çekiniyordur, geniş vitrin camından atar.. Yüz tane gerekçe sıralarım ben size..
Adamın el bombası atıp atmadığını değil de, niye bombayı, kapı yerine vitrin camından attığını sorguluyor, Başsavcımız..
Tek komik sorusu, bu da değil; Başsavcı’nın.
“Kitabevi’nin sahibi Sefer Yılmaz, ‘bomba var’ dedikten sonra bir buçuk saniyede dükkandan nasıl yara almadan, kaçarak kurtuldu?”
Sanki Başsavcımız olay yerinde imiş. 1.5 saniyede dükkândan kaçanı görmüş, Başsavcımız.. Hatta tam “bomba var” denildiğinde kronometre tutmuş, sonra dükkan dışına çıkıldığında kronometreyi durdurup, “evet tam 1.5 saniye” tesbiti yapmış..
Gerçekten komedi filmlerini aratacak sorular bunlar..
Kaldı ki; insan vardır ataktır, 1.5 saniyede fırlar. İnsan vardır, hantaldır; 1 dakikada çıkamaz.. Başsavcı çok merak ediyorsa, kendisi araştırıp bulacaktı, bu işin nasıl olduğunu.. Ki; Ferhat Sarıkaya da, bulmuş, yazmış iddianamesine..
Bir komik soru daha: “Bombaları attığı iddia edilen PKK itirafçısı Veysel Ateş, neden hemen pasaj çıkışında değil, 114 metre koşup diğer sanıkların yanına gidince yakalandı?”
Şu soruya bakın da, gülmeyin şimdi..
Sanki vatandaşlar dükkâna atılacak bombanın haberini önceden almışlar, bombanın atılmasını bekliyorlarmış da.. “Bomba atılır atılmaz, niye yakalamadınız?” diye soruyor Başsavcımız..
Soru mu yani bu?
Adam bombayı atmış, kaçmaya başlarken vatandaşlar tarafından görülmüş. “Bakın bombayı atan kaçıyor” denilmiş. Adam da bir süre koştuktan sonra, basireti bağlanmış, izini kaybettirmesi gerekirken, gitmiş kendisini bekleyen astsubayların yanına. Arabaya binerken de, derdest oluvermişler..
Ne var, bunda anlamayacak?
Kaldı ki; bir sorun varsa, bunu “karar bozulsun” amacı ile kullanacağına, itirafçıya sormak gerekmez mi, “Niye arkadaşlarını eleverdin?” diye..
Bir komiklik daha çıktı değil mi?
Demiştim size.. “Tebliğname” değil, “baştan aşağı komedi”..
YENİ AKİT