Semantik müdahale!

Ali Bulaç

İnsan toplumları arasında sürgit devam eden ilişkiler vardır. İnsanlar şu veya bu kaynaktan beslenerek bilgi, irfan veya kültür sahibi olurlar. Bir beşeri havzadan diğerlerine kavramların intikali hemencecik olmaz.

Bizim Tanzimat ve Cumhuriyet batılılaşmamız naif bir inançtan hareketle bir elbiseyi üstümüzden çıkarıp başkasını kolayca giyebilmemiz gibi kültürel transferin olabileceğini varsaydı. Devlet hâlâ bu inançla ilgili herhangi bir kuşku duymadığından emredici ve taşıyıcı araçlar kullanarak radikal kültürel transformasyonlar gerçekleştirmeye çalışıyor. Olan şey derin bir kimlik krizi, kültürel yozlaşma ve toplumsal merkez ile idari merkez arasında süren gerilim ve çatışmadır.

Bir kültüre ait kelime ve kavramların bir başka kültür dünyasına intikali tabii ki mümkündür, çoğu zaman da gereklidir. Hiçbir beşerî topluluk diğer hemcinslerinden kendini tecrit ederek bağımsız bir galakside yaşayamaz. Beşerî hayata dinamizmi kazandıran karşılıklı etkileşimdir. Burada söz konusu olan kurucu fikir-kök bilgi diyebileceğimiz epistemolojik sistemler arasında interaktif ilişkinin (tearuf) olup olmadığı konusudur. Bazı kültürler dominanttır. Eski Çin ve Hint kültürü ile bugünkü Batı ve İslam kültürü öyledirler. Dominant olanlar, dışarıdan gelen kültürel unsurları içlerine alırlar, semantik bir müdahaleye tabi tutarak kendilerine mal ederler. Kimi kültürler de kökleri zayıf olduğundan kolayca işleme tabi tutulmaya hazır beklerler.

Belirtmek gerekir ki, Çin ve Hind'in dominant özellikleri eskilerde kalmıştır; Mao'nun komünizmi ve Gandhi'nin ulus formu, bu kadim iki havzayı temel iddialarından vazgeçecek hale getirdi. Artık Çin ve Hind ölü kültürler hükmündedirler. Bugün Batı'yı üretim teknolojisi ve kurumsal formlarıyla "başarılı" bir biçimde taklid ederek küresel sürece katılma mücadelesi veriyorlar. İslam ise kendi mihverini oluşturan hikmet ve irfanının farkında olarak modern Batı kültürüne semantik müdahalede bulunabilecek tek imkan olarak kalmış bulunmaktadır. İslam'ın diğer bütün kültürlerle ilişkisi tearuf (karşılıklı etkileşim); müzakere (katılımcı ve oydaşmacı siyaset); muahede (toplumsal ve anayasal sözleşme) çerçevesinde sürer. Tearuf anlama, tanıma ve tanımlama; müzakere karşılıklı konuşma, diyalog ve etkileşme; muahede toplumsal bir arada yaşama ve çoğulculuğu koruyarak gelişme süreçlerini ifade eder.

Semantik müdahale, anahtar terimlerde içkin olarak bulunan çeşitli düşünce biçimlerinin, kültürel formların ve maddi/sosyal yapıların mihverden sapmaksızın dönüştürülmesi ameliyesidir. Bunun tarihteki en çarpıcı örneği 610-632 yılları arasında inen Kur'an'ın yaptığı müdahaledir. Kur'an, Arapların konuştuğu dili köklü bir değişime uğrattı; kelimelere ve kavramlara yeni anlamlar ve muhtevalar yükledi. Kur'an'ın müdahalesinden sonra Arapça, artık eski anlam evreninden çıkmış, Vahyin inşa ettiği evrene taşınmıştı. İslam'ın ikinci büyük semantik müdahalesi Abbasiler döneminde başarılan entelektüel hamledir. Abbasi halifeleri ve Müslüman bilginler, kadim Çin'den Mısır'a, İran'dan Babil'e, Hind'den Yunan'a kadar ulaşabildikleri her havzayla temas kurdular. Bunu yaparken ilim ve felsefe mirasıyla ilgilendiler; tragedya, şiir, tiyatro, heykelcilik, mitolojiye iltifat etmediler.

Osmanlı padişahları ve Cumhuriyet'in kurucu kadroları, İbn Haldun'un dediği gibi mağlupların galipleri taklid etmesi psikolojisiyle Batı'ya derin bir hayranlık duydular, Batı'nın her şeyini yücelttiler (süblimasyon) ve elbette bu yüzden modernite ve Aydınlanma ile kavramsal düzeyde değil, sembolik düzeyde ilişki kurup, entelektüel ve epistemolojik gelişme dinamiklerini Batı ufkuyla sınırlandırdılar. Türk modernleşmesi, Abbasilerin aksine Batı'nın bilimi ve felsefesiyle ilgileneceğine sembolleri empoze eden formlarına ve edebiyatına yatırım yaptı. Bu yüzden uluslararası bilim adamı ve entelektüel yetiştirmiyor; bu toplumun kaderi vehim vadilerinde muhayyilesi geniş şair ve edebiyatçıların spekülatif, demagojik ve bunalımlı dünyasına hapsolmuş bulunuyor.

Zaman gazetesi