OxfordSözlükleri İngiltere’de konuşma diline yön veren kurumlardan birisidir. Bu kurumun her yıl belirlediği insanlar arasında en çok konuşulan sözcüklerden birisi de‘Selfie’ kelimesi olmuştur. Bir önceki yıla göre 17 bin kez daha fazla kullanıldığı belirtilenen selfie sözcüğü, 2013 yılının sözcüğü olarak kabul edildi.
Peki, son zamanlarda sosyal medyada çok fazla kullanılmaya başlayan ‘selfie’ ne anlama gelmektedir? 2013 yılında İngilizceye eklenen bu kelime insanın kendi fotoğrafını cep telefonu, İpad, fotoğraf makinesi veya bilgisayar ile çekmesi anlamını içermektedir. Çekilen bu fotoğraflar ise facebook, twitter ve Instagram gibi sosyal ağlarda paylaşılmaktadır. Özellikle ünlülerin selfie’lerini paylaşıyor olmaları ise hem hayran kitlelerini ve hem de selfienin gücünü artırmakta ve sosyal medyadaki etkisini daha meşru hale getirmektedir. Mesela gençlerin hayran olduğu ünlü şarkıcı Justin Bieber çektiği ‘selfie’leri 11 milyondan fazla takipçisiyle paylaşarak büyük beğeni toplamıştı.
Türkiye’de de esen selfie rüzgârının kalitesiyle ilgili bilgiler internette paylaşıldı. İyi bir selfie için önce yüksek çözünürlü kamera veya akıllı telefonun olması gerekiyor. İkinci aşama olarak kameranın ekranını kendinize çevirip ister gülümseyerek, ister cool bir bakışla, ister ördek surat şeklinde veya farklı duruşlarla istediğiniz şekilde poz vererek selfie’niz hazır hale geliyor. Son olarak yapılması gereken ise bu selfie’nizi paylaş düğmesine basarak sosyal medyada görünür kılmaktır.
Bu kadar çok kabul gören ve 2013 yılının sözcüğü seçilen selfie psikolojik açıdan ne anlam ifade etmektedir? Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki artık internet ya da sosyal medya ağlarının çoğunun, insanlar tarafından amacının dışında kullanıldığı bir vakıadır. Kimliklerin gizlendiği veya kimliklerin mahrem hayata halel getirecek kadar ortaya serildiği internet ortamlarında insanlar artık iktidarı, gücü yani her türlü hırsı ve arzuyu elde etmenin bir aracı olarak bu ortamlarda var olmaya çalışmaktadırlar. Gerçek hayatta suspus olan çoğu insan sanal ortamda avazları çıktığı kadar bağırmakta ve kendi varlıklarını görünür kılmaya çalışmaktadırlar. Selfie’de bu araçlardan birisi olarak kabul görmektedir.
En son Amerikan Psikiyatri Birliği yaptığı açıklamada selfie çekmenin bir ruh hastalığı olduğunu belirtti. Amerika Psikiyatri Derneği (APA) internet ortamlarının fenomeni haline gelen selfie çekmenin insanın kendine karşı güvensizliğinin bir belirtisi olduğunu söyleyerek bu durumun ciddi bir ruhsal bozukluktan kaynaklandığının altını çizdi. Ve bu ruhsal durum Selfitis olarak adlandırıldı. Ve APA Selfitis’in üç farklı aşamasına dikkat çekti.
1- Borderline (sınırda olan) selfitis: Kişinin kendi fotoğrafını gün içinde en az üç kez çekmesi ama sosyal medyada paylaşmaması.
2- Acute (şiddetli veya ileri düzeyde) selfitis: Kişinin gün içinde kendi fotoğrafını en az üç kez çekip ve bunların hepsini sosyal medyada paylaşması.
3- Chronic (Kronik) selfitis: İsminden de anlaşıldığı üzere kişinin artık kontrol edilemez biçimde kendi fotoğraflarını sürekli olarak sosyal medyada paylaşıyor olmasıdır.
İlk etapta sadece masum bir fotoğrafın paylaşılması olarak görülen selfie
zamanla kronikleşebilmektedir. Uzmanlar selfie’nin kontrolden çıktığı zaman insanın hayatını sonlandırmasına kadar varacağına dikkat çekiyor. Hatta İngiltere’de 19 yaşında ki Danny Bowman adlı bir gencin sırf genç kızların ilgisini çekmek amacıyla kendisinin mükemmel selfi’esini çekmesi için çok uğraştığı ancak çektiklerinin hiçbirini beğenmeyerek intihar etmeye kalkıştığı sürekli hatırlatılmaktadır. Yani günümüzde selfie rüzgârı intihar sebepleri arasında yer almaktadır.
Ne yazık ki artık internet veya sosyal ağlar, aşırı ve amacının dışında kullanıldığı gerçeği ile yüzyüzeyiz.Kemal Sayar’ın ‘Terapi’ adlı kitabında belirttiği gibi artık “yüzyüze iletişim kurmaksızın konuşmak, bedeninin bir yere gitmeksizin gezinmenin mümkün olduğu” bir dünyada yaşıyoruz. Ancak böyle bir dünyada her geçen gün insanlığımızı yitiriyoruz. Elbette meselemiz sadece selfie çekmek değil. Selfie sanal ortamın bir parçası sadece.
Artık insanlar nerde kiminle gezdiğinin, günlük olarak ne pişirdiğinin, hangi nimetlerle donatılmış sofralarda yemek yediklerinin, hangi giysileri giyindiklerinin, hangi araca bindiklerinin selfielerini de tüm dünyayla paylaşmaktan çekinmez hale geldiler. Geçmişte komşuluk hakkı veya kul hakkı olarak gördüğümüz“komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturu gereği ne yediğimiz ya da ne giyindiğimizi konuşmanın dahi ayıp olarak kabul gördüğü o hassas ve fıtri duygularımızı giderek yitiriyor olmamızdır içimizi yakan.
Kemal Sayar ilaç tedavilerinin gelişmiş olmasının psikoterapi sürecinin önemini azalttığını belirterek builaçlarla adeta ruha makyaj giydirildiğini belirtir. Bu gün baktığımız zaman sadece ilaç tedavileriyle değil, sanal ortamın cazibesi ve aldatıcı yüzüyle de ruhlarımıza makyaj giydirilmeye çalışılmaktadır. Modern hayatın dayattığı “herkesin ahlakı kendine, benim yaptığım beni bağlar” anlayışından sıyrılıp muhakeme yeteneğimizi yitirmeden, boş ve yüzeysel değerlere tutunmadan, ruhlarımızı yeniden onarmak için mümin ahlakını yeniden kuşanmamız en kalıcı çözüm olacaktır.
Yeter ki yüzümüzü Allah’a ve fıtrata dönelim…