İbn Teymiyye'ye hücum edenler te'vîlcilerdir; yani müteşabih denen ifadeleri lafızdan uzaklaşarak yorumlayan ve bildik seviyelere indirenlerdir. Onu savunanlar ise selef yolunu tutan tefvîzcilerdir; yani ifadeyi olduğu gibi kabullenip mana ve keyfiyetini tartışmadan Allah'a havale edenlerdir. İbn Teymiyye'ye yönelik en şiddetli tenkit konuları bazı kutsal sayılan mekanları ziyaretin caiz olmaması, bir defada yapılan üç boşamanın tek sayılması, arşa istiva ve ilâhî sıfatlardır. Nu'mân el-Âlûsî'nin Cilâü'l-ayneyn isimli eserindeki ifadesine göre asıl hücum sebebi aynı asırda yaşayanların birbirini çekememesi, şöhret-i kâzibe, akîde muhâlefeti, Muhiddîn-i Arabî gayretidir.
İbn Teymiyye, büyük Türk emiri Mahmud Gazân gibi, Mısır Sultanı Nâsır Kalavun gibi bütün İslam hükümdar ve emirlerinin saygısını kazandığı halde yalnız Şam ümerası tarafından defalarca hapsedilmesi ve nihâyet 728 tarihinde hapishânede vefat etmesi, bu âteş parçası zekâ ve irâdenin ele avuca sığmaz bir halde bulunmasından dolayıdır. Nasıl ki vefâtında halk kadar, hükûmet de bu ilim ışığının sönmesine acıyarak cenâzesinin büyük bir ihtifal ile kaldırılmasına müsâade etmiş, binlerce cemaat tarafından üç nöbet cenâze namazı kılınmıştır.
Muhammed b. Abdulvahhab (v. 1792) :
Genç yaşında İran ve Irak'ta bulunan, dinî ilimlerden başka felsefe dersleri alan ve tasavvufa intisab eden Muhammed, sonradan İbn Teymiyye'nin tesirinde kaldı; O'nun gibi bu da, vahdet-i vücud'u esas alan İbn Arabî tasavvufunu reddetti; halkın tasavvuf büyüklerine ve bunların kabirlerine karşı gösterdikleri büyük alâkaya ve şirk derecesine varan davranışlara şiddetle karşı çıktı; taklidi reddederek ictihad yapılmasını, Kitap ve Sünnet'e dönülmesini, bidat ve hurafelerden uzak durulmasını istedi. Halkın selef anlayış ve uygulayışındaki İslâm'a ters düşen davranışlarını, bunlardan menfâatlenen şeyhlerin ve din adamlarının inkâr etmemesinden, bunlara karşı çıkmamalarından şikayet etti.
İbn Abdulvahhâb ıslâhât hareketi için Arabistan yarımadasını, onun da gözden ırak bir mıntıkasını seçmişti. Gerçekleşebilmek için ıslahâtın siyasi bir desteğe ihtiyacı olduğunu hissederek Der'iyye Emîrî Muhammed b. Suûd ile temas kurdu, ona fikirlerini açtı, ikna etti ve tam desteğini kazandı. 1792 yılında vefat ettiği zaman -İbn Suûd da 33 yıl önce ölmüştü- ıslâhât Yarımada'da tutulmuş ve yayılmış bulunuyordu. Emîr'in oğlu Abdülaziz ve torunu Suûd zamanlarında yeni cereyan Yarımadanın dışına taştı. Osmanlı'ya meydan okudu, Irak, Suriye ve Haremeyn'e girildi. 1801 yılında Kerbelâ'ya hücum eden Vehhabîler, Hz. Hüseyin'in kabri dahil, bütün mukaddes bilinen makamları yerle bir ettiler. Osmanlı Devleti hareketin hem siyasî hem de fikrî yönden kendilerine ters düştüğünü, tehlikeli gelişmeler gösterdiğini görerek Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'yı tenkil ile görevlendirdi ve ayrıca kesif bir aleyhte propagandaya girişti. Mehmed Ali Paşa, Vehhabî kuvvetlerini yendi ve Yarımadanın içlerine sürdü, bu şekilde yeni hareketin devletleşmesi yüz yıl gecikmiş oldu; ancak bu esnada hareket propaganda ve davet faaliyetine devam ederek gelişme ve genişlemesini sürdürdü.
Bilâhere "Vehhâbilik" diye adlandırılan hareket, halk sûfiliğinin en önemli faktör haline geldiği bir sırada, İslâm ümmetinin tedricen içine düştüğü ahlâkî çöküntüye bir tepki olarak ortaya çıkmıştı. Vehhâbiliğin ilk müsamahasız ve dar görüşlü günleri geride kaldıktan sonra da bu ahlâkî sâik onun mirası olarak devam etti. Vehhâbilik sedece kurucusunun başlattığı hareket için bir ad değil, İslâm dünyasında dinin, yozlaştırıcı düşünce ve tutumlardan ayıklanmasını savunmanın ve din üzerinde bağımsız (ictihada dayalı) hükümler verme, yorumlar yapma faaliyetinin genel adı olmuştur.
YENİ ŞAFAK