“Su insanı boğar, ateş yakarmış, taşın sert olduğunu insan bu yaşa gelince anlarmış.” Öğrendik mi şimdi.. Bilim niye var.. Suyun kaldırma gücü, ya da hacmi, cismin düşerkenki ivme hızı, özgül ağırlık hesapları öğrenmemiz niçin gerekliymiş anladık mı? Bilim ve sanat yoksa, toplumda sorumluluk duygusu gelişmemişse demokrasi sadece görüntüde kalır, şekilden ibaret olur.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Bilardo oynarken bile geometriye ihtiyacımız var cancağızım.. Yaşamak için de bilgiye, akla, sevgiye, sanata, ahlaka, adalet ve sorumluluk duygusuna muhtaç insan..
Bir şehir nasıl yönetilir?. Mesela bu şehrin şu bölgesine en fazla ne kadar yağmur yağar, buna kim karar verecek.. Ya da kim bu öngörüde bulunacak, kim tedbir alacak?
Kaç yıllık bir öngörüde bulunacağız.
Dikkat edin, her talebinizin bir maliyeti var ve bu bedeli siz ödeyeceksiniz..
Bu konuda belediye meclisi ya da merkezi hükümet tek başına karar verebilir mi?
Bakın bugün artık yönetişimden söz ediyoruz. 2010’da e-demokrasi dönemi başlayacak.. STK ve üniversitelerin yönetime akredite olmasından söz ediyoruz..
Tek başına belediye meclisi buna karar veremez.. Üniversitelerin bu konuda bilimsel veriler ortaya koyması gerek.. Şöyle olursa bunu hesaplıyoruz demeleri gerek. Sonra da merkezi hükümetlerin ulusal standartları, rasyonları ortaya koyması, verilerin gerçekleşme oranlarını, ihtimalleri, maliyetler ve riskleri izlemesi gerek.. Yerel yönetimlerin de bu veriler üzerine bir planlama yapması, riskleri not ederek, maliyetleri de göz önüne alarak bir çözüm üretmesi gerekir..
Yok böyle bir şey.. O zaman bu felaketler de kaçınılmaz..
Hemen şunu da söyleyelim, hangi planı yaparsanız yapın, sonunda tabii afetlerle mutlak anlamda başetmeniz mümkün değil.. Tamam binalarımızı sağlam yapalım, bilinen fay hatlarının üzerinde ev yapmayalım, ama yeni bir fay hattı oluşmuşsa yapacak bir şey yok.. Fırtına / hortum ya da aşırı yağış karşısında da yapacak fazla bir şey yok.. İnsan iradesi ve sorumluluğu da bir yere kadar.
Kuşkusuz biz üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemiz halinde, bu işin can ve mal maliyeti daha düşük olacaktır.
Olan oldu artık. Şimdi bundan sonrası için tedbir düşünelim..
Unutmamak gerekir ki, Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.. Dere yatağına iskan verirseniz olacak olan da bellidir. Bugün olmazsa yarın, ama bir gün olur..
Dalan’a sormak gerek oraya hangi akılla imar verdi diye. Ve tabii STK’lar, odalar olarak, media olarak, vatandaş olarak biz ne yaptık, partiler olarak görevimizi yaptık mı? Aslına bakarsanız bu sonuçtan biz hepimiz suçluyuz..
Koca İkitelli’de bir tek sığınak yok biliyor musunuz, savaş olsa ne olacak? Mesleki hastalıklar hastahanesi yapıldı mı oraya onu da bilmiyorum..
Silivri’de daha önce CHP dere ıslahına izin vermemiş, mahkeme kararı ile iş durdurulmuş..
Mahkeme kararı ile felaket.. Resmen cinayet.. Muhalefetin hiç mi sorumluluğu yok bu işlerde. Kendileri de yönetimde idi bir zamanlar. Ya da Belediye Meclisinde İl Genel Meclisinde kendileri de var, söylemişler mi? Bunlar ucuz siyaset.. Muhalefet yapmak için muhalefet yapmak..
Biz daha üniversitelerle yerel yönetimler arasında uyumlu bir işbirliğini oluşturamadık.. Herkesin tek gerçeği var ve herkes bunu başkalarına dayatıyor.. Yok canım gerçek rölatiftir.. Değişkendir, çoktur..
Ortada bir yanlış olduğu muhakkak..
Gazetelere bakar mısınız, herkes suçlu arıyor. Herkes geçmişin hesaplaşmasını yapıyor. Olması gerekeni, aynı felaketin yaşanmaması için yapılması gerekeni söyleyen var mı?
Belediye başkanları tek adam. Nerede ise şantiye etrafındaki “verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz” diye kendi adlarını yazdıracaklar, ama sorumlu aramaya gelince teknik adamlara, bürokratlara yönelik kelle isteyecekler. Yok böyle bir şey. Basın da bunun şakşakçılığını yapıyor.. Kuşkusuz bu işlerde başarı da sorumluluk da ortak. Bu açıdan yeni bir anlayışa muhtacız.. Kurban istiyorlar, o kadar.. Bir günah keçisi bulup, kamu vicdanını tatmin edecekler, sonra da her şey bildikleri gibi devam edecek..
Eski İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur’u hatırlıyorsunuz.. “Kelle koparma”ya bayılıyoruz.. Sahi Çodur’un küsmeye hakkı var mı? Neden konuşmuyor bugün, ya da birileri neden ona bu konuda fikrini sormuyor? Kuşkusuz sorumlu varsa, kasıt ve kusur varsa hepsini belirleyelim ve cezalarını da verelim. Ama, dostlar alışverişte görsün, ya da fırsat bu fırsat belediyeye, “iktidara yüklenelim” mantığı ile, yangına körükle gider gibi ortaya çıkmanın bir alemi yok..
Vatandaşın da hali ortada. Adam yüzlerce km uzaktan gelip, sele kapılan malları alıp götürmek için minibüs kiralayıp geliyor. Öyle ya batan geminin malları bunlar.. Aylardan Ramazan.. Hani insani yardım için değil, yağmaya geliyor.. Bu konu üzerinde de düşünmemiz gerek. Uyandırılıp uyarıldığı halde TIR’ında uyuyan şoförü kim kurtarabilir? Kendine merhamet etmeyen bir adamı kimin merhameti kurtarabilir ki?
Sorun sadece zarar ziyanın tazmini değil.. Bu olay karşısında oturup düşünmemiz gerek.
Başbakan açıkladı, dere yataklarındaki yapılar tasfiye edilecek.. Bu felaket yaşanmasaydı zor tasfiye ederdiniz. Gecekondulardakiler direnirdi.. CHP’liler boşaltılan arazilerin partililere peşkeş çekileceğini söyleyebilirdi mesela..
Bu ölüm açık ölüm.. Bir de görünmeyen bir felaket var.. Yavaş yavaş ölüyoruz. Hastahanelerde sürünüyoruz.. Çevre kirliliği.. Su toplama havzalarındaki yapılaşma, sınai atıklar vesaire.. Hormonlar, geni oynanmış bitkiler.. say sayabildiğin kadar.. Bu konuda ağır bir bedel ödüyoruz.. Kimsenin kılı kıpırdıyor mu?
Ahlaki yozlaşma, uyuşturucu, alkol ve fuhuş, bana kalırsa sel baskınından çok daha büyük bir felaket.. Aile kurumu çöküyor.. CHP’nin, MHP’nin bu konuda söyleyeceği bir şey var mı? Bedenimiz ve malımız bir felaket karşısında kalınca ah-vah ediyoruz da, beynimiz ve yüreğimiz, tarihimiz ve geleceğimiz yağmalanırken nedense gık’ımız çıkmıyor..
Ha bu bize ders olsun.. Hayat devam ediyor aslında. Sonuçta imtihan oluyoruz. Hayat böyle bir şey işte.. Kemal ve ardından zeval.. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok ediyor. Sınırlar aşıldığında olacaklar oluyor.. Doğanlar büyüyor, büyüyenler yaşlanıyor ve ölüyor sonunda. Medeniyetler de böyle.. Kötülük olmasaydı iyiliği nasıl anlayacaktık? Yanlışlar olmasaydı, doğrunun değerini nasıl anlayacaktık?..
Tek başına karanlığa küfretmek çare değil elbette.. Kalkıp bir mum yakmamız gerekiyor.. Karanlık aydınlığın yokluğudur çünki. Ve unutmamamız gerekir ki, her topluluk layık olduğuı gibi idare olunacaktır. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Ve Allah (cc), cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmeyecektir.
Selâm ve dua ile..
NOT: Milli Gazete’nin arşivi ve Cansuyu derneğinin deposu da son afetde sular altında kalmış.. Milli Gazete, TV5 ve Cansuyu’na geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum..
VAKİT