Son kanun “tartışması”nda beni derin bir şekilde endişelendiren şey, bir konunun, üstelik çocukları ilgilendiren bir konunun hak ettiği samimi, daha doğrusunu bulmaya dönük bir tartışmaya neden olması yerine, yine o bildik linç arzusuna kurban edilmesiydi.
Açıkça, bir siyasi partinin işi gücü bırakıp tecavüzcüleri korumak için bir düzenleme yapmaya çalıştığına inanmaya bu kadar hevesli bir kesimin olması ürkütücü. Önerge teklifinde imzası bulunan arkadaşlarımızın fotoğraflarının boy boy manşetlere taşındığına, bu kişilerin tecavüzcüleri aklamaya çalışan kişiler olduğuna dönük gözü dönmüş bir kampanyaya tanık olduk, oluyoruz.
Bu önemli/hassas konunun kamuoyunda daha iyi tartışılması gerektiği ortada. Bizler de bu konuda özeleştiri yapmalıyız. Ancak AK Parti’yi, onun sosyolojisini, barbar, tecavüzcü olarak zaten kabul etmiş kesimler için konunun kız çocukları olmadığı, nefretlerini kusmak için fırsat kollayıp bulduklarında kendilerinden geçtikleri de ortada.
Buna aslında her konuda tanık oluyoruz. Meclis’te özellikle CHP’li vekillerin her konuşmasında nefret suçu içeren bir kin, kibir, üstencilik ve irrasyonellik eğilimi var. Her hallerinde zaten AK Parti ve sosyolojisini insan altı, barbar, düşük tabiatlı, kendilerini ise ontolojik olarak çağdaş, hümanist, demokrat ve üstün gören bir savrulma var. Bir kısmı bunu kendi isimlerini kamuoyunda parlatacak bir imkan olduğunu görerek (rol) yapıyor; bir kısmı ise gerçekten hastalanmış gibi. İstisnalar da var ve onlar bize umut veriyor. Ama adı üstünde istisna durumundalar.
AK Parti’yi, kendi malları olarak gördükleri Türkiye’yi işgal etmiş düşman uzaylılar yerine koyma hali, tabii uzlaşma, müzakere, yapıcı eleştiri olgularını ulaşılmaz kılıyor. Her türlü bu işgalci düşmana zarar vermek ve hal etmek gibi bir ruh durumu hakim. Bu şekilde, medyalarının da yardımıyla kendi tabanları ile ülkeleri arasındaki duygusal bağı da zayıflatıyorlar. O insanların çoğu ülkelerini onların bu ruh durumundan okuyarak Türkiye’yi terk edilmesi gereken bir cehennem olarak görüyorlar. Hiçbir partinin tabanını depresyona sokmaya, nörozlarını beslemeye, onları sokağa çağırmaya hakkı yok.
AK Parti ile tabanı rasyonel ihtiyaçlar üzerinden çift geçişli bir etkileşim içindeyken, CHP ve tabanı negatif duygular ile birbirine bağlanarak spekülatif bir alanda debeleniyorlar. Haliyle, gerçeklerden kopuk bu hal, Türkiye’nin ve CHP’li vatandaşların somut ihtiyaçlarından ziyade, korkulara, kibir ve hezeyanlara dayalı bir karakter sergiliyor. Bu durumda ise Kılıçdaroğlu ve partiye retorik ve klişelere abanma, fobizme dayanma kolaycılığı kalıyor. Türkiye algıları parçalanmış: “Bizler” ve “onlar” var. “Onlar” ise kurtulunması gereken barbarlar.
Aslında oldukça sınıfsal bir çatlama yaşıyoruz. Bu ülkenin onlar kadar hak sahibi geniş kitleleri AK Parti ile kamusal alana çevreden geldikçe ve AK Parti’yi önce cuntalarla, çeşitli vesayet organlarıyla, sonrasında FETÖ ve PKK ile hal etme ümidi azaldıkça, başarısızlık ve onun peşi sıra gelen ümitsizlik bir çıldırma haline dönüştü. Esasen Kılıçdaroğlu bu çıldırma hali üzerine oturan bir genel başkanlık sergiliyor. İnsanlara “Bu yaptığımız yanlış, siyasete ve gerçeklere dönmeli, Türkiye’yi bir bütün olarak algılamalıyız” demeye ne gücü, ne de niyeti var.
Sorun ciddi. Bu maddenin yarattığı krizi çözeriz. Ama asıl meselemiz, sekülerizmden faşizme koşar adım giden bu ruh halini yönetmek ve iyileştirmek.
Kaynak: Akşam Gazetesi