“Türkiye'nin anamuhalefet partisi liderini eskiden sekreteri, şimdilerde ise bir milletvekili olan kadınla yarı çıplak bir halde oynaşırken gösteren utanç verici bir kaset, Türk siyasetini çok olumlu bir dağınıklığa sürüklemiş olabilir..."
Türkiye siyasetini büyük bir ehliyetle izleyen ve yorumlayan çok az sayıdaki Amerikalı gazeteciden biri olan, 1996-2000 arasında New York Times'ın İstanbul büro şefi Stephen Kinzer'in "Seks kaseti Türkiye'ye parlak bir geleceğin kapısını açıyor" başlığını taşıyan son yazısı yukarıda aktardığım cümleyle başlıyor ve şöyle devam ediyor: "Son on yıl boyunca ülkesinin modernleşmesini önlemek ve onun 1923'te kuruluşundan bu yana askerlerin hakim olduğu bir elitin denetimi altında kalmasını sağlamak için en ön safta çaba harcayan muhalefet lideri Deniz Baykal, seks kasetinin yayınlanması üzerine istifa etti." (The Guardian, 11 Mayıs)
Kinzer'in argümanı şöyle özetlenebilir: Baykal'ın istifası, Türk siyaseti açısından kutlanacak bir olay, "Çok olumsuz bir yoldan gerçekleşmiş olsa da, çok olumlu bir sonuç." Mutlu bir tesadüf eseri olarak, çoktan verilmiş olması gereken bu istifa, demokratikleşme yönünde anayasa değişiklikleri için referanduma gidileceği bir noktada gerçekleşti. Türkiye'nin başarılarının arkasında her zaman kendini yenilemeyi bilmiş olması yatar. Türkiye şimdi, hem demokrasisini, dolayısıyla bölgesel güç olarak konumunu güçlendirecek anayasa değişikliklerini yapabilir, hem de Baykal'ın gitmesiyle CHP "milyonlarca Türk'ün özlemini duyduğu, demokrasiye gerçekten bağlı olan, Avrupalı bir sosyal demokrat partiye dönüşebilir."
Kinzer'in yanıldığı noktalar var: Baykal istifa etti, ama 1999'da partisi Parlamento dışında kaldığında yaptığı gibi, bir süre sonra yeniden partinin başına dönebilir, dönene kadar da yerine bir emanetçi koyarak partiyi dışarıdan yönlendirebilir. Şimdi "mağdur" rolü oynayarak krizi atlatma taktiği uyguluyor. Şöyle ki, kasetin gerçekliğini sorgulamıyor, ama herhangi bir delil göstermeksizin, hükümetin bilgisi dahilinde yapıldığını, dolayısıyla suçlunun iktidar partisi olduğunu iddia ediyor. Hükümetten kaseti çeken ve yayınlayanların bulunmasını istiyor, ama soruşturmayı yapacak olan savcılara ifade vermeyi reddediyor.
Baykal'ın koltuğuna dönmesi güçlü bir ihtimal, çünkü partinin başına geçtiği 1992'den bu yana kendisinden farklı düşünen hemen herkesi tasfiye ettiği için, parti örgütünü tam kontrolü altında tutuyor. Yöneticiler ve milletvekilleri arasında Baykal'ı, en azından özel hayatına dikkat etmediği noktasından dahi kusurlu bulduğunu söyleyen kimse yok. Birçoğu Baykal istifa etti diye ağlaşıyor. Parti sempatizanları evinin önünde çadır kurarak, Baykal'dan işinin başına dönmesini istiyor. Çok daha ilginç olanı, taraftarlarının hemen hiçbiri, zina suç olmasa da eşe ihanetin ahlaka aykırı bir davranış olduğundan söz etmiyor. (Bu durum, Türkiye'de ahlak anlayışının evrilmekte olduğuna dair güçlü bir delil olsa gerek.)
Kinzer'in yanıldığı ikinci nokta ise, "Milyonlarca Türk yeni bir liderin çıkıp (CHP'yi), Türkiye'nin bugüne değin hiç sahip olmadığı, gerçekten demokrat ve Avrupa-yandaşı sosyal demokrat partiye dönüştürmesi umudunu" taşıdığına dair sözleri. Partinin başına geçtiği 1992 yılında benimsediği izlenimini uyandırdığı özgürlükçü söyleme sadık kalıp partiyi bu yönde dönüştürme mücadelesi verseydi Baykal, Türkiye'de demokrasinin yerleşmesine büyük bir katkı yapabilir, başbakan dahi seçilebilirdi. Ne var ki o tam tersi bir tutumla CHP'yi rejim üzerinde bürokratik vesayetin ve askerin siyasi rolünün sivil destekçisi, otoriter nitelikte bir laiklik yorumunun kalesi ve askerî darbe girişimcilerinin avukatı haline getirdi ve "milyonlarca Türk'ü" de bu tutumunun doğruluğuna inandırdı. Baykal başından ayrılsa bile CHP'nin "yeniden doğması", ne yazık ki ciddiye alınacak bir olasılık olarak görünmüyor.
ZAMAN