Şehitler İnşallah Şahitlerimiz Olur

Ahmet Varol

Geminin ikinci katında ara koridora geldim. Baktım ortada üç temiz insanın cesedi hareketsiz bir halde uzanmıştı. Bir anda şaşırdım.

Çünkü korsanların bu derece azgınlaşacaklarını ve insanları katledeceklerini zayıf bir ihtimal olarak görüyorduk.
Cesetlerin yüzleri Filistin bayraklarıyla örtülmüştü. Yan tarafta da bir Arap bayan hıçkırıkla ağlıyor ve önündeki bedenlere hitapla “Sellimu ale’r-Resûl (Benden Resûlullah’a selâm götürün)” diye sesleniyordu. Böyle ağıtlar yakmasını görünce önündeki cesedin kendi eşinin cesedi olduğunu zannettim. Meğer ki değilmiş. Yüreği dayanamamış ve kendi yakınlarını kaybetmiş gibi acı ve ızdırapla ağıt yakıyordu. Şehit edilen o kişilerin Resûlullah (s.a.s.)’a misafir olmak üzere yola çıktıklarını da düşündüğü için fırsatı değerlendirmek ve onlar vasıtasıyla selam göndermek istiyordu.
Merak ettim “kim bunlar?” diye. Yüzlerini açmak da çok uygun olmayacaktı, çünkü benim gibi onların kim olduğunu merak eden daha pek çok kişi çıkacaktı. Ama dayanamayıp açtım. İlk kaldırdığım bayrağın altından Cevdet Kılıçlar’ın yüzü çıktı. Dondum kaldım. Tam iki kaşının arasından vurulmuştu. Alnında kan toplanmıştı. Ama gözleri açıktı. Yüzü de her karşılaşmamızda gördüğüm hali gibi gülümsüyordu. Gerçekten yaşıyor gibiydi.
Cevdet’i Vakit gazetesinde çalıştığı dönemden tanıyordum. İHH’nın basın biriminde çalışmaya başlamasından sonra da zaman zaman görüşüyor, sohbet ediyorduk. İnsanın gönlünü okşayan ve kardeşlik duygularını pekiştiren gülümsemeleriyle tanımıştık onu. O akşam da geminin üst katında basın odasında bir masada çalışırken bilgisayarın başında fotoğrafımı çekmişti. Siyonist haydutlar onun bu fotoğrafı çekmede kullandığı makinesini benim de o çalışmada kullandığım bilgisayarımı gasp ettiler. Ama Cevdet son kez benim fotoğrafımı çekerken benim kalbim de onun gülümseyen yüzünün fotoğrafını çekti ve itinayla koruyor. Ne yazık ki bir sonraki defa dikkatle yüzüne baktığım zaman o alnından vurulmuş yatıyordu; ruhu ise bekâ âlemine göçmüştü. İnşallah o güzel insanla beraberliklerimiz ve mazlum insanlara el uzatmak amacıyla birlikte aynı yolculuğa çıkmış olmamız vesilesiyle Allah’ın huzuruna çıktığımızda şahidimiz olur.
Siyonist katillerin o saldırıda hücum botlarından mahiyetini tam keşfedemediğimiz top mermisi büyüklüğünde büyük mermiler de attıkları pek konuşulmadı? Buna ben şahidim. Söz konusu mermilerin parçalarını bir kardeşimiz bana verdi ve “bunları sakla, sonra saldırıda kullandıkları mermilerin delili olarak gösteririz” dedi. Ben de arka güverte tarafındaki merdivenlerden birinin altına koydum. Tabii daha sonra kollarımızı bağladıklarından ve gemiyi gasp ettiklerinden saldırının delilleri olarak sakladığımız bu tür malzemeleri kurtarmamız da mümkün olmadı.
O mermi parçalarını merdivenin altına koyduktan sonra arka kapıdan çıkarken önümden yüzü kana bulanmış ak sakallı birinin bedeni geçirildi. Henüz hareket ediyordu, ama sanki son dakikalarını yaşıyor gibiydi. Şöyle dikkatlice baktım ve tertemiz kanlarla kırmızıya boyanmış yüzü tanıdım. İbrahim Bilgen’e aitti. Çok geçmeden de şehit olduğunu öğrendik. Siyonist saldırganlar onu Şeyh Raid Salah’a benzeterek şehit etmişlerdi.
İbrahim Bilgen’le daha önceki kara konvoyunda da birlikteydik. Kendisiyle tanışmamız o konvoy vesilesiyle olmuştu. Yolda birçok kez oturup sohbet ettik. Anılarını dinledik. Gidişatla ilgili değerlendirmeler yaptık. Kısa süre içinde dost olmuştuk. Çok sevimli, mütevazı, sıcak kanlı bir insandı. İnşallah Yüce Allah bizi cennette de bir araya getirir ve sohbetlerimize kaldığımız yerden devam ederiz. Yarım kaldı çünkü sohbetlerimiz.
Siyonist vahşetin Gazze’de kıskaca aldığı mazlum insanlara el uzatmak, onların çağrılarına kulak vermek için çıktığımız bu iki yolculukta pek çok dost kazandık. Onlardan biri de Çetin Topçuoğlu’ydu. Bu zatla şahsen tanışmamız da “Filistin’e Yol Açık” sloganıyla gerçekleştirilen ve Hayat Damarları 2 olarak da adlandırılan kara konvoyu vesilesiyle oldu. Kara konvoyunda daha çok görüşme fırsatımız olmuştu. Gemi yolculuğunda zamanımın büyük bir kısmını basın odasında ya bir şeyler yazmakla, ya okumakla ya da canlı yayından gelişmeleri izlemekle geçirdiğimden dostlarla oturup sohbet etmeye o kadar vaktim olmuyordu.
Haydutlar önümüzü kesmeseydi de Gazze’deki kardeşlerimizin yanına çıkma fırsatı bulabilseydik birlikte kimbilir ne kadar törene, programa katılma imkânımız olacaktı. Ama ne yazık ki katiller buna fırsat vermediler ve Çetin kardeşimiz siyonist korsanların mermilerine hedef olarak beka âlemine uçtu.
Temenni ediyorum ki bu kutlu yolculukta önden giden atlılarımız bizim Allah katındaki şahitlerimiz olur ve Yüce Allah cennette onlarla yeniden buluşmayı bize nasip eder.

VAKİT