Şehit Sinvar’ın son bakışları 

YUSUF YARGIN

İşgal, yoksulluk ve direniş üçgenindeki bir mülteci kampında başlayan hayatını, Hamas ve el- Kassam Tugayları’nın en üst mevkilerinde iken şehit düşerek sona erdirmiş bir liderden bahsediyoruz. Birçok yönüyle işgal altında olan İslam Ümmeti’nin, o, sönmeye yüz tutmuş umutlarını yeniden alevlendiren bir mücadelenin liderlerinden biriydi o.

Yahya Sinvar, 16 Ekim 2024 tarihinde Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentinde, kara operasyonu esnasında, İsrail İşgal Ordusu tarafından şehit edilmişti. Dünya kamuoyu, daha önceki katliam ve soykırım görüntülerini canlı yayınlarla izlediği gibi Sinvar’ın şehadetine dair son görüntüleri de izlemiş oluyordu.

Takdir-i ilahi bu ya, azılı düşmanları eliyle onun nasıl bir kahraman olduğuna dair drone görüntüleri, tüm dünyaya servis edildi. Siyonist rejim, Sinvar’a dair kahramanlık algısı yaratacak görüntüleri paylaşan askerleri hakkında soruşturma başlatsa da iş işten geçmişti artık. Tüm dünya gözlerini Hollywood’un ürettiği hayali kahramanlardan, gerçek bir kahramana çevirmişti. O kahraman lider ki; askerlerinin arkasına veya yer altı tünelleri gibi muhkem yerlere saklanmamıştı. Cephede ve üstelik Refah gibi riskli bir bölgede, düşmanla çatışarak davasına duyduğu aşk ve de değerler uğruna en değerli varlığını, canını feda ediyordu. Üstelik kolu bileğinden kopmuş ve kan kaybediyor olduğu halde, yine de son bir çırpınışla elindeki tahta parçasını düşmana fırlatmaktan geri durmuyordu.

Şehidin son kamera görüntüsünde yer alan bir bakışı vardı ki; hem yüreğimizi yaktı hem de cesaret ve ümidimizi artırdı. Yüreğimizi yakan şey, tahayyül edemeyeceğiniz işkencelerle birlikte soykırıma uğramış olmanın yanı sıra bir lokma ekmeğe ve bir yudum suya hasret bırakılmış bir ulusun, Sinvar’ın bakışlarında tecessüm buluyor olmasıydı. Bu adeta son nefeslerini veren bir babanın, geride bıraktığı yetimlerine dair hissettirdiği hissiyat gibi bir şeydi. Öyle ki; bu ümmetin yetimleri dahası son asrın garipleri olan Filistinliler, bu bakışlarda somutlaşıyordu. Kardeşleri tarafından kuyunun karanlığına terk edilen Yusuf’un (a) ruh halinden bir kıvılcımın yansımasıydı adeta. Mazlum ve mağdur olsalar da yalana ve mutlak kötülüğe teslim olmamışlardı. Aslında, şu hep ağrıyan bir yanımız var ya, işte Sinvar’ın söz konusu bakışları orayı işaret ediyordu. Çünkü Filistin meselesi, ümmet olarak bizim hep acıyan ve de hep ağrıyan yanımızı teşkil etmiştir.

Öte yandan bize ümit ve cesaret veren şey ise; Şehit Sinvar’ın ölüme giden yolda, korkuya kapılıp da düşmana teslim olmaması ve izzetli duruşundan asla taviz vermemesiydi. İmanını ve ümidini kaybetmediği sürece bir milletin, dünyaya meydan okuyabileceğini anlatan bir enstantanenin yansımasıydı bu bakış. O bakış ki milyonları etkilemiş, gören kalplere ve düşünen beyinlere bir mesaj olmuş ve birçoğunun saygısını kazanmıştı.

O bakışlar, “Eğer gerçekten inanıyorsanız, mutlaka üstün gelecek olan sizsiniz.” ayetini bizlere yeniden hatırlatıyor. Ayrıca düşmana karşı zaaf göstermemek, gevşememek, mağlup olduk diye mahzun olmamak gerektiğini ve imanın yanı sıra imkânın da ne derece önem arz ettiğini bir kez daha hatırlatmış oluyordu. Kur’an-ı Kerim, “Müminlerden, Allah’a verdiği sözü yerine getiren nice adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir.” diye buyurmaktadır. İşte Yahya Sinvar, Kur’an’ın bahsettiği “nice adamlar”dan sadece biriydi. Savaşarak ölmek istiyordu. O böyle yaşadı ve böyle öldü. Geriye kalan Filistinli mücahitler ise küresel vicdanı uyandırmaya ve yine küresel vicdanlarda birer intifada oluşturmaya devam etmektedirler. Yahya Sinvar’ın son bakışlarının işaret ettiği Gazze Okulu’ndan öğreneceğimiz birçok şey olduğu gibi kendimizi sorgulamayı gerektirecek bir o kadar nedenimizin de olduğu, asla gözden kaçırılmamalıdır.