İstanbul Şehir Üniversitesinin kampus arazisi ve mal varlıklarına Halk Bankası tarafından haciz konulması ile gündeme taşınan olay en son AK Parti “parti sözcüsü” Ömer Çelik’in AK Parti MYK sonrası yaptığı açıklama ile farklı bir hal aldı. Ömer Çelik Şehir üniversitesine kayyum atanacağını, Marmara Üniversitesine devredileceğini söyledi. Konu hakkında YÖK’ün karar alacağını belirtti.
Aslında AK Parti sözcüsünün bu açıklamaları baştan beri olayın siyasi mi değil mi diye yapılan tartışmalara son noktayı koymuş olması bakımından manidar. Konu ile ilgili YÖK, Halk Bankası, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhurbaşkanı Sözcüsü bir açıklama yapmıyor ama bir partinin sözcüsü kamuoyuna bundan sonra neler olacağına dair, AK Parti MYK’sında Şehir Üniversitesi ile ilgili ne kararlar alındığına ilişkin açıklamalarda bulunuyor…
Buradan anlaşılan YÖK’e talimat verildiği ve Şehir Üniversitesinin Marmara Üniversitesi bünyesine alınmasının istendiğidir. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan toplumun özellikle de İslamcı kesimlerin, kişi ve kuruluşların tüm yapmayın etmeyin demelerine, Şehir Üniversitesini kendi politik çatışmalarınızın üstünde tutun önerilerine karşın bir geleneği, bir özel üniversiteyi devletin bürokratik çarkları arasında eritilmek üzere tasfiye kararı alıyor.
Bu kararla topluma ya da bazı kesimlere “AK Parti ya da Erdoğan’sız ya da Erdoğan’a rağmen hiçbir kurumun yaşama şansı yoktur” şeklinde mesaj verilmek isteniyorsa bunda oldukça başarılı olduklarını söylemek gerekir.
Siyasi figürlerin iktidar mücadelesinin geldiği nokta neye tekabül ediyor diye düşündüğümüzde; bu, rakibi yok etmek için onunla irtibatlı ne varsa gözünün yaşına bakmadan tasfiye edilebileceğini göstermesi bakımından can sıkıcı bir durumdur. Benzer şekilde, müslümanların sevdiği, değer verdiği, ümmet için büyük bir kazanım olarak gördüğü birinin, yine müslümanların yıllardır ortaya koyduğu bir birikimi bir anda yok etmesi karşısında ortaya çıkan şaşkınlık, yakıştıramama, olayı tevil etmeye yönelik iç sıkıntılar öyle kolayca atlatılacak bir şey olarak gözükmüyor.
Şehir Üniversitesi öğrencilerinin (ki birçoğu başörtülü) yabancı haber kanallarında verdikleri demeçlerde, sosyal medyada yazdıkları mesajlarda nasıl bir hayal kırıklığına uğradıklarını görüyoruz. Şehir Üniversitesinde yaklaşık 8 bin öğrencinin öğrenim gördüğünü düşünürsek, aileleri ile birlikte yine binlerce kişi mağdur edilmekte. Peki, bunu öğrenci ve ailelerine reva gören zihniyet 2023 seçimlerinde hangi yüzle bu kitleden oy isteyecek? Ben sizin üniversitenize FETÖ’nün Fatih Üniversitesi gibi muamele yaptım ama bana oy verin mi diyecek?
İktidarın düne kadar Ergenekon ve Balyoz’dan ömür boyu hapis cezası almış darbecileri tek bir “kumpas” kelimesi üzerinden nasıl yargı yolu ile akladığının, birçok futbol kulübünün borçlarının devlet bankaları tarafından finanse edildiğinin şahitleri olarak, ülkede hukukun çok da özerk-bağımsız olmadığının sayısız delilinin olduğunu bildiğimiz bir konjonktürde, Şehir Üniversitesinin devlete ait bir banka ile sorunu yüzünden yok edilmesine “ne yapalım, iktidarın elinden bir şey gelmiyor, nasıl kurtarsınlar” dememiz mi bekleniyor?
Türkiye’de herkes biliyor ki Şehir Üniversitesi sorunu eğer iktidar yani Erdoğan istese rahatlıkla çözülebilecek bir konudur. Ancak özellikle Ahmet Davutoğlu ile yaşanan politik çekişmelerin kurbanı edilmiştir. Arazinin bedelsiz tahsisi konusu Ahmet Davutoğlu’nun hatası diyelim. Bu işlerden anlamıyor da olabilir. Peki, yıllardır birçok kuruma, vakıfa, üniversiteye, hatta işadamına değişik nedenlerle birçok arazileri tahsis eden ve bunu da hukuki süreçleri tamamlayarak yapan bir tecrübenin kamu hizmeti veren bir kuruma arazi tahsisi konusunu çözemeyeceğini söylemek herhalde çok da gerçekçi olmasa gerek.
Anlaşılan AK Parti’de Şehir Üniversitesine operasyon yapan kafa ile seçimleri erteleten kafa aynı. Birçok kişinin yapmayın etmeyin yanlış yapıyorsunuz demelerine karşın seçimleri tekrarlattılar. Sonunda ne mi oldu? Şaibeli denilen ve 15 binlik farkın olduğu bir durumdan, şaibesiz ve oy farkının 800 bine çıktığı ve muhalefetin kendine kan pompaladığı bir duruma gelindi. Bu mantalitenin ikinci kez duvara toslamasını izlemek bize sevindirici gelmiyor. Ancak görünen o ki insanların akılları ile dalga geçen zihniyet bir kez daha hata yapma konusunda inatlaşmakta.
28 Şubatı yaşayanların Bilgi Üniversitesi deneyimleri vardır. O dönemde Bilgi Üniversitesi başörtüsü yasaklarına karşı gönüllü askerlik yapmayan nadir kurumlardan biri idi. Ve bizler o dönemde keşke İslami çevrelere ait bizim de Bilgi gibi bir üniversitemiz olsa idi diye hayıflanıyorduk. Bugün birçok İslami çevreye ait üniversiteler var. Bunlardan en prestijli olanlarından birisi de Şehir Üniversitesi.
Şehir Üniversitesine bunu reva görenler sonsuza kadar iktidarda kalacaklarını hayal ediyor olmalılar. Ya da Türkiye’de uzun yıllar dindar halk üzerinde tepeden inmeci, baskıcı tavrı ile tahakküm kuran Kemalist zihniyetin artık yeniden hortlamayacağı konusunda sağlam bilgiye sahipler. Bu yüzden olsa gerek tüm özel ve özerk kurumları devletin bünyesine alma gayretindeler. Şehir’i Marmara Üniversitesine verdiniz diyelim… 2023 yılında da Allah göstermesin CHP’li birini “Başkan” olarak seçtirdiniz... Elinde devletin gücü olan, İBB’de yaptıkları ile kalır mı? Bu durumda elde ne Marmara Üniversitesi kalır ne de başka bir üniversite.
Şehir Üniversitesi sonuçta bir vâkıfa ait ticari kurum. Bu kuruma çok büyük anlamlar yüklemek yanlış olur. Ancak elimizdeki birikimlerin nicel azlığı, nitelik noktasında ise yeterli olmayışı elde olanın en azından korunması gerektiğini düşündürmekte. Dindar halkın kendinden gördüğü bir iktidarda çocuklarına ya da kurumlarına karşı sergilenen bu sorun çözmekten uzak, yaranın kangrene dönüşmesini bekleyip sonra da kestirip atmak şeklindeki yaklaşımın kazananının ülkenin müslüman halkına düşman, iktidarı yeniden ele alma hevesi ile yanıp tutuşanlar olduğunu görmemek nasıl bir basiret bağlanmasıdır?
Ümmetin değer verdiği, müslüman halkların sevdiği birinin gittikçe kendi mahallesine duyarsız kalması, kulağını tıkaması üzüntü verici. Sonuçta farklı siyasi arayışların ortaya çıkması ne yazık ki siyasi çekişme alanını genişletmekte ve sorunu çözülemez bir hale sokmakta. Hâlbuki alkışlanmaktan daha çok eleştiriye, istişareye açık olma durumu sürdürülebilse idi bu alternatifler de ortaya çıkmayacaktı. Çevresinde dalkavukların, şakşakçıların olduğu, buna karşın kralım çıplaksınız diyenlerin uzaklaştırıldığı bir ortamda gelecekten çok da ümitvar olmak için elde neden kalmamakta.
Bu yazı kaleme alındığında henüz verilmiş net bir karar yoktu. Dolayısıyla hatadan dönmek için bir çıkış kapısı, bir yol var demek. İnşaalah Şehir’in üstündeki kara bulutlar dağılır ve yeniden güneşli aydınlık günleri görebiliriz.