Şehadetinin 88. Yılında Mirasına Sahip Çıkmak

Bugün Şeyh Said ve 47 arkadaşının idamının 88. yıl dönümü.

HAKSÖZ-HABER

Yaşadığımız coğrafyada özellikle Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Müslümanların karşılaştıkları zulümler tıpkı bu ülkede Müslümanların yok sayılması gibi hep yok sayıldı. Bundan daha da acı olan ise İslami camianın bu yaklaşım karşısındaki pasifist tutumuydu. Bu inisiyatifsizlik sonuçta egemen sınıfların yok sayma, inkâr politikalarını besleyen bir etki yaptı. Bizzat kurucusunun ağzından “kan ve irfan”la kurulduğu beyan edilen sistem, ki irfan kısmı şüpheli ama kan kısmı el-hak doğrudur, birinci tehlike olarak gördüğü Müslümanları ezmek, sindirmek ve görünür alanlardan silmek için şiddet dâhil her yolu denedi. Ama bütün baskılara rağmen devlet eliyle yukarıdan aşağıya dayatılan laikleştirme, uluslaştırma siyasetine karşı her bölgede ciddi tepkiler ortaya konuldu. Bu onurlu tepkilerin en güçlü ve kitleselleşmiş örneği olan ve 1925 yılında gerçekleşen Şeyh Said kıyamı ise sonuçları itibariyle çok daha fazla etkili oldu.

“Neden hâlâ bu ülkede Müslümanlar Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren kendilerine yönelik zulümleri net ve açık bir şekilde ortaya koyan bir niteliğe ve niceliğe kavuşamadı?” sorusunun geçiştirilmemesi gerekiyor. Üstelik kendileri laik-Kemalist sistemin düşman listesinde her zaman ön sırada yer almasına rağmen. Burada acı bir tespit olarak Mustafa Kemal ve kadrolarının İslami duyarlılığa hayat hakkı tanımayan uygulamalarında büyük oranda başarılı olduklarını teslim etmekten başka çare kalmıyor.

İslami duyarlılığın olduğu her evde çocuklar büyüklerinden Şeyh Said kıyamıyla ilgili anlatılanları dinleyerek büyüdüler. Sindirilmiş, ezilmiş ve örgütsüz hale getirilmiş Müslüman kitle laik-Kemalist sistemin zulümlerini ancak bu şekilde diri tutabildi. Sadece Şeyh Said olayı değil şapka hadisesi, ezanın Türkçeleştirilmesi, Kur’an’ın yasaklanması gibi zulümler de kolektif hafızanın yansıması, şifahi tarih aktarımının en acı örneklerinden biri olarak bugün halen Anadolu’da belli bir yaşın üstündeki insanlar tarafından genç nesillere aktarılır. İnsanların şapka giymemek için şehir merkezlerine gitmemeyi nasıl tercih ettiklerini, yasaklanan Kur’an’ı öğretmek için ne tür cefalar çektiklerini, ezanı aslından okumak için ne bedeller ödediklerini ve bunun gibi daha birçok olayı genelde kitaplardan değil jandarma dipçiği yemiş yaşlılardan öğrendik.

Oysa gelinen yer itibariyle, 88 yıllık süreçte yaşananlar hususunda sahih bir bilgiye sahip olmayan ve öğrenme zahmetinde bulunmayan üstelik de iktidar perspektifini kaybetmiş İslamcı tandanslı kişilerin ister istemez hegemonik söylemin etkisinde kalarak tavır geliştirdiklerini görüyoruz. Çelişkilerin, zulümlerin kaynağında sistem gerçeğini göz ardı eden, postmodern söylemin öne çıkardığı adalet, özgürlük, ahlak gibi kavramlar eşliğinde sorunu hep kendinde gören, özgüvensiz, hep yanlış yaptık psikolojisiyle sistemin günah galerisini gizlemeye hizmet etme durumu ortaya çıkıyor. Nitekim sistemin klasik, insanlık dışı zulüm örneklerinden biri olan Dersim olayında bile bir bakıyorsunuz ki Sivas olayları tartışılıyor. Sebep sonuç ilişkisi açısından dahi aralarında bir benzerlik bulunmayan iki olayı bir araya getiren sıkıntılı bir perspektif var burada.

Şeyh Said kıyamının gerçekleştiği bölgelerden Rize’ye, Maraş’tan Erzurum’a, Menemen’den Düzce’ye, Konya’dan Kayseri’ye memleketin birçok bölgesinde halkın İslam ahkâmının ortadan kaldırılmasına ve gâvurlaştırma politikalarına gösterdiği tepkiler şehirlerin topa tutulmasıyla, hukuksuz İstiklal Mahkemeleriyle, şehir meydanlarında kurulan darağaçlarıyla, olup bitenleri çarpıtan yalan ve iftira makinesi medya aracılığıyla bastırıldı. Laik-Kemalist sistemin ilk yıllarında yaşananlar üzerine belgesel ve analitik kitaplar yazılması gerekirken hâlâ bu konuda yeterli çalışmaların ortaya konulmaması da travmanın büyüklüğünün ve sistemin Müslüman kitleleri ne derecede ezdiğinin açık göstergesidir.

Hafızasını yitirmiş ve yaşanan acıları unutmuş olanların ya da unutmuş gibi davrananların başlarına örülecekleri bilmesi ne kadar mümkündür? Unutmak ihanettir. Kemalizm'in halk düşmanlığını ve kanlı iktidarını ifşa etme noktasında önemli bir olay olan Şeyh Said kıyamını ve sonrasında yaşananları asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. Onlar bir zulmü, haksızlığı, fahşayı gördüklerinde güçleri yettiğince düzeltmeye kalkıp canlarını vererek çocuklarına, yarınlara onurlu bir miras bıraktılar. Bu mirası sahiplenmek, şehidine, mazlumuna sahip çıkma onuru ve sorumluluğunu üstlenmek o kadar da zor olmasa gerek!

Şeyh Said Fotogalerisi İçin Tıklayınız.

***

Şeyh Said'in idamının 88. yıldönümü vesilesiyle Radyo Selam 95.0 bir anma programı düzenledi. Ezber Bozan programının sunucusu Ahmet Maruf'un haksöz dergisi yazarı Bahadır Kurbanoğlu gerçekleştirdiği canlı telefon bağlantısı:

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango