Şehadetinin 50. Yılında Seyyid Kutub

Ahmet Varol

29 Ağustos 2016 tarihi Seyyid Kutub’un şehadetinin ellinci yıl dönümüydü. Biz de bu vesileyle ondan söz etmek istiyoruz.

İlim ehli bir aileye mensup olan Seyyid Kutub Mısır’da darbe yönetiminin hüküm sürdüğü bir dönemde zulme dayalı bir hükümle şehit edildi. Darbelerin insanlık tarihinde nelere mal olduğunu artık insanımız, sadece bir darbe kalkışmasının nelere mal olduğunu görerek çok yakından tanıdı. Ne yazık ki kendisinden söz edeceğimiz değerli ilim ve dava önderinin idam edildiği Mısır bugün hâlâ darbeyle iş başına gelmiş cuntayla yani zulüm yönetimiyle yönetiliyor. Bu gibi zulüm yönetimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerde ise insanların sadece hakları ve özgürlükleri değil iradeleri bile gasp edilir. O yüzden kendi iradelerini özgürce, rahatça kullanmalarına da fırsat verilmez. Seyyid Kutub da Cemal Abdünnasır’ın darbeyle yönetimi gasp edip cuntayı hâkim kıldığı bir dönemde, 29 Ağustos 1966’da şehit edilmişti. Bugünkü cunta lideri Abdülfettah Sisi de Abdünnasır’ın çok kötü bir kopyasıdır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şehitler hakkında şöyle buyurur:

“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz.” (Bakara, 2/154)

“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılıyorlar. Allah’ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Ali İmran, 3/169-170)

Yüce Allah bu âyetlerde şehitlere lütfedilen bir hayattan, mutluluk ve sevinçten söz ediyor. Ancak bizim bu hayatın farkında olmadığımızı bildiriyor. Bu Allah katında şehit sayılan herkes için söz konusudur. Şehitlerin bazıları da aynı zamanda örneklikleriyle veya dava önderlikleriyle anılarak, insanlara miras olarak bıraktıkları ilimleri aktarılarak insanlar arasında yaşatılırlar. Bu şekilde bıraktıkları ilmî miraslarıyla ve örnek hayatlarıyla yaşatılanlar arasında ise şehit olmayanlar da vardır. Seyyid Kutub’un Allah’ın izniyle her iki hayata birden kavuşmuş, müstesna şahsiyet olduğunu düşünüyor ve temenni ediyoruz.

Onun aynı zamanda zulme karşı başı dik durmak, kesinlikle eğilmemek, zulüm önünde eğilip ondan merhamet dilenme ile şehadet arasında seçim yapmaya zorlandığında şehadeti tercih etmek suretiyle Yüce Allah’ın şu âyetinde sözü edilenler arasına girmiş olduğunu düşünüyor ve ümit ediyoruz:

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehit edilerek) adağını yerine getirdi, kimi de (şehit olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır.” (Ahzab, 33/23)

Seyyid Kutub’u yaşatan en önemli eseri elbette Fi Zilali’l-Kur’an adlı tefsiridir. Bu kitabı Arapçadan başka birçok dile ve bu arada Türkçeye de tercüme edilerek çok sayıda baskısı yapıldı. Bu eseri onun yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i anlama ve anlatma konusunda ilmi derinliğini, kendisine lütfedilen üstün kabiliyet ve yeteneği ortaya koymaktadır. Onun bu eseri şer’i ilimlerde birikimi olmadığı iddiasını da tamamen geçersiz kılmaktadır. Çünkü bu tefsirinde, kendisinden önce yazılmış tefsirlerin birçoğunu tetkik ettiği, onlardan öncelikli ve okuyucu için önemli gördüğü tespitleri, yani Kur’an-ı Kerim’i anlama ve açıklama konusunda oluşmuş ilmî birikimi mükemmel bir şekilde değerlendirdiği görülür.

Fakat o kendisini zirveye taşıyan bu tefsirinin yanı sıra birçok ilmî ve fikri eser de yazmıştır. Hem İslâm âlemini hem de Batıyı iyi tanıyan biri olduğu için her iki tarafın birikimlerini de değerlendirmiştir. Fakat hükmünü ve tavrını ortaya koyma konusunda onun çizgisi her zaman Yüce Kur’an çizgisi olmuştur.

O sadece bir ilim ve fikir adamı değil aynı zamanda bir hareket ve dava adamıydı. Hayatının son döneminde Müslüman Kardeşler cemaatinden ayrıldığı iddiasının doğru olmadığını daha önce hakkındaki değişik yazı ve dosyalarımızda dile getirdiğimiz gibi burada da hatırlatmakta yarar görüyoruz. Ayrılmadığının delilleri çoktur ama ayrıldığının hiçbir delili yoktur.

Şehadetinin ellinci yılı münasebetiyle bir kez daha anıyor ve Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyoruz.

YENİ AKİT