Seküler aydınlar için son dönemin en popüler hobisi yine ‘Siyasal İslam’ için ‘iflas’ senaryoları üzerine kafa yormak ve kehanetlerde bulunmak oldu. Olivier Roy’un 1994’te aynı isimle açtığı çığırdan yürümek heyecan verici bir beyin fırtınası olmalı ki müşterisi hiç azalmıyor. Tersine kapsamı genişleyerek ve katılımcıları çeşitlenerek genişliyor.
Mısır’da General Sisi’nin güçlü bir toplumsal destekten hemen her zaman yoksun liberal, sol-sosyalist, ulusalcı ve Kıptilerin “Ordu Göreve” çağrılarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi ve Müslüman Kardeşler’i kanlı darbeyle iktidardan düşürmesi Beyaz Türkler için de hem sevinç hem de ciddi bir ümit kaynağı oldu. Zaten Suriye’de de laik-seküler Esed/Baas rejimi benzer yöntemlerle İslami hareketlerin önünü almış durumda olduğu için hem Batı hem de Batıcı iktidar sınıfları için endişenin giderek azalmakta olduğu varsayılıyor. Çünkü laik-ulusal statükoların muhafaza ve müdafaasında düşülen zaafların askeri tedbirlerle giderilmekte olduğu, ‘İslamcı tehdit’in bertaraf edildiği yönünde analitik müjdeler veriliyor.
Aydınların Tutkusu: Çökertme Türküsü
Hem demokrasi, liberalizm, insan hakları şampiyonluğu rollerine soyunup hem de işgal ve işkencede sınır tanımayıp siyasal İslam için iflas senaryoları yazanlar sadece emperyalist devletlerden ibaret değil elbette. Gazeteci, aydın, yazar takımı da askeri darbe politikalarıyla gelecek “aydınlanmış toplum ve tam ileri demokrasi temellerinde yükselen laik siyasal iktidar” rüyaları görüyor.
Hem Türkiye için hem de İslam coğrafyasının diğer bölgeleri için durum böyle. İflas bağlamında ‘Siyasal İslam’ için okunan türkülerde nüans düzeyinde bazı makam farkları varsa da dikkat çekici bir biçimde özde aynı duygu ve düşünceler üzerinde temellenmekte. Mısır’da Mursi’nin askeri darbeyle düşürülmesi üzerinden temellendirilmek istenen ‘siyasal İslam’ın iflası’ söylemini şimdi de Türkiye’de Başbakan Erdoğan’ın FG Cemaati kadroları marifetiyle düşürülme planları üzerinden teyit etmek istiyorlar.
Bildiğiniz gibi değil! Ortadoğu uzmanı tecrübeli analistler çok net konuşuyor: Siyasal İslam için iflas kesin ve kaçınılmaz. Ne Suriye ve Mısır gibi bölgelerde ne de Türkiye’de bu iflası durdurabilecek hiçbir güç yok. Tartışma çöküş sürecinin başlangıcı ve ne zaman kesin olarak beyaz bayrağın çekileceğine dair sadece. Özetle böyleymiş durum.
Sizi bilemem ama görebildiğim kadarıyla Gezi Ruhu’yla iyice belirginleşen ve bize pek de tuhaf gelmeyen Cengiz Çandar gibi ak saçlı liberallerdeki Perinçekleşme trendi bu iflas türküleri için daha fazla istek yapmaktan beste yapma aşamasına terfi etmiş durumda. Mesela Çandar, bozacı Ertuğrul Özkök’ün şahitliğinde hem “Siyasal İslam’ın çatır çatır çöküşü” için hem de kendi yazdığı “Siyasal İslam’a Ağıt” sayesinde mezkûr çöküşe dair konsensüsü çoktan ilan etmiş bile. Kulağımıza küpe olsun diye şu tavsiyeyi iliştirmeyi de unutmamış yazısının sonuna: Siyasal İslam’ı temsil eden söylem, sembol ve aktörlerden hızla ve keskin bir biçimde kopup uzaklaşan kurtulur.
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla Cengiz Çandar’dan Mümtaz’er Türköne’ye, Soli Özel’den Ertuğrul Özkök’e, F. Gülen Cemaati’nden Kemalist Sol’a kadar bir dizi çevrede “Siyasal İslam’ın İflası/Çöküşü” konusunda ortaklaşan yeni bir mutabakattan bahsedebiliriz. Konsensüs ne kadarıyla vakaya dayalı ne kadarıyla temenni ve planlardan oluşuyor ilerleyen zaman içinde daha bir belirginleşecek tabii ki. Ancak düşman kesildikleri “Siyasal İslam’la” hem ‘siyasal’ bir mücadele içine giremeyecek kadar zavallılaşanların hem de despotizme ve askeri müdahalelere bel bağlayanların ne derece istikbal vadettiği izahtan varestedir.
Savaşkan Barış Elçileri
Öcalan’ın İmralı’daki sorgu kayıtlarının İP-Ulusal Kanal tarafından yayınlanmasıyla hedeflenen şey bir sır değil. Oslo görüşmelerinin sızdırılmasıyla hedeflenen Başbakan Erdoğan’ı Türk milliyetçiliği hassasiyetli taban üzerinden vurmak isteyenler bu defa topu tam ters köşeye atıyorlar. Yani AK Parti Hükümetiyle barış süreci için anlaşan PKK Lideri Öcalan’ı Kürt milliyetçiliği hassasiyetli tabanda itibarsızlaştırmak öncelikli hedef olmuş.
“Neden silahları bırakıyorsunuz? Bu şartlarda dağdan inilir mi? Öcalan, Kürtler için hangi teminatı aldı ki Erdoğan’la barış sürecine girdi? Birleşik büyük Kürdistan için ölen on binlerce insan ve aileleri bu ilkesiz uzlaşmaya başkaldırmalı!” gibi söylemler işte tam bu süreçte bir kez daha tavan yaptı.
Türkiye Gazetesi’nde Melih Altınok “Bunlar iki halkın da düşmanı” ve Yıldıray Oğur ise “Alenen Savaş Kışkırtıcılığı ve Oksimoronlar Aptallara Karşı” makaleleri işte bu son barış sürecine dair sabotajlara dikkat çekiyordu. Hasan Cemal, Nuray Mert, İhsan Dağı, Ertuğrul Özkök gibi “barış elçileri” eliyle sürüklenmek istendiğimiz yer kanlı bir bataklıktır. Bunun için şimdilerde adı Şefkat Tepe olan ulusalcı-dindar mevzide her biri birer uzman çavuş olarak mevzilenmiş ve AK Parti Hükümetini yaylım ateşine tutuyorlar.
Şefkat Tepe’den kin, düşmanlık ve kan yağıyorken toplumun üstüne barış elçileriyle savaşı, demokratlarla darbeyi, liberallerle despotizmi örgütleyip yepyeni bir Türkiye Modeli inşa etmeye çalışıyorlar. Post-moderniteden işte ancak böyle çirkin bir paradoksal siyaset neşet ediyor.