Şefik Sevim’in Kırık Ayna kitabı üzerine…

​​​​​​​Her seyahat “yürekli bir diyalogdur” aynı zamanda… Seyyahın başta kendisi olmak üzere rast geldiği her ırk, renk ve düşünce sahibi kişi veya kişilerle gerçekleştirdiği bir ilişki ve iletişimdir.

Osman Sevim, Şefik Sevim’in Ekin Yayınlarından çıkan Kırık Ayna kitabını değerlendirdi.

Yazar Ekrem Işın, Gerard De Nerval’ın “Doğu’da Seyahat” adlı eserinin Türkçe çevirisine yazdığı önsözüne “seyahat özgürleştirir!” diyerek başlar. Seyahatin her türlü anlam ve çağrışımları ile insanın gönlünü ve gözünü açtığını, manevi olarak ta ruhu aydınlatarak kişilerin "yeniden doğuşunu" temin ettiğine işaret eder. Hakikaten, seyahatin –tıpkı değerli "kitap okumalarında" olduğu gibi- kişiyi başta bakış, görüş, algı ve düşünce olmak üzere kayıtlı/bağlı olduğu birçok “kayıttan” “azade” ettiği doğrudur.

Kıta Avrupa’sında seyahat, aristokrat, asilzade ve saray erkânına özgü bir “lükstü” ona göre. Bu seyyahlar hem kültür ve görgülerini arttırmak hem de –her biri kendi ülkelerini yönetme adayı olduğu için- siyasi yönetim çeşitliliğini yerinde görmek arzusundaydılar.

Sanayi devrimi öncesi ve sonrasında yapılan seyahatlerin temel amacı ise bu kadar “masum” değildir elbet. “Sömürgeciliğin keşif kolu” olarak işlev gören bu “seyahatlerin(!)” el ve göz değmemiş yerleri keşfetmenin ve yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını sömürmenin başlıca aracı olmuş gibidir. Misyonerler, çeşitli misyon şefleri, sivil-askeri ateşeler ve elçiler, arkeologlar, hatta askeri komutanlar bile kendilerini bu ulvi misyondan alıkoyamamışlardır!

Müslüman seyyahların bütün bunlardan apayrı bir amaç güttüğü aşikârdır. Bunlar daha çok bilgi elde etmek, keşfetmek, onu kayıt altına almak; şahit olunan olağanüstü “güzellikleri” ve “gariplikleri” insanlığın ortak mirasına, ilgisine ve yararına sunarak onları haberdar etmek gibi olumlu amaçlardır.  Bu vesile ile elde edilen ünsiyet, anlayış ve empatinin yekûnunu birçok kitapta bulabiliriz.

Yazar ve aktivist Şefik Sevim, çeşitli tarihlerde yaptığı yurtdışı seyahat-ziyaret ve izlenimlerini kaleme aldı ve adını “Kırık Ayna” olarak koyduğu bir kitap ile bizi selamladı. Yazarımızı tebrik ediyor, özellikle  İslam dünyası, Balkanlar ve Afrika'yı merak edenler ile yurtdışına seyahat edecek olanlar için rehber-kılavuz niteliğinde olan bu hayırlı çalışmalarının devamını diliyoruz.

Yazarımızın daha önce telif ettiği “Çocuk Eğitimi ve Aile” ile “İlm-i Halimiz” adlı çalışmalarından sonra yayınlanan bu eser ile yeni bir tarz ve içerik ile karşı karşıyayız. Kitabın dili, mizanpajı, basımı ve kalitesi kayda değerdir. Bu vesile ile Ekin yayınlarını da tebrik ediyoruz.

Kitabı okumaya başlayınca nedense T. S. Eliot ’un “denizin dibini tırmıklayan bir çift el” sözünü hatırladım. Gittiği, ziyaret ettiği her mekânı büyük bir merak, dikkat ve “inci avcısı” titizliğiyle kayıt altına aldığı belli olan yazarımızın izlenimlerini büyük bir rikkat ve incelikle okuyucusuna sunmayı başardığına şahit oluyoruz. Yazarımız hem kendi kişisel tarih ve hafızasına, hem de kurumsal hafızamıza dair önemli bir sorumluluk ifa ediyor. Gidip gördüğü mekâna, insanlara ve imkânlara dair değerli ve derinlikli tespit ve temennileri kayıt altına almış bulunuyor.

Kitap,  özellikle islam dünyasının içinde bulunduğu hali pür melaline dair yakıcı vesikaları barındırıyor. En çok, zulüm üreten savaşın, şiddetin ve açlığın kurbanlarının silueti yansıyor sayfalardan. Yetimlerin, dulların, yaralı ve aç kalmışların hayatta kalmak, hayata tutunmak için bitmek bilmeyen "dünya sürgünlükleri"  çarpıcı bir şekilde ele alınıyor. Yazarımız, gözlerimizin ve kalbimizin alıştığı ve kanıksadığı bu hazin manzaraları tekrar ilgimize sunarak körleşen ve duyarsızlaşan bedenimizi silkeleyip harekete geçirmek istiyor. Bunu başarıyor da.

Moğol istilasında bile bu kadar harap olmamış Suriye 'nin savaş öncesi ve sonrası; en az savaşlar kadar tahrip gücü yüksek açlık ve kıtlığın vurduğu bir bütün Afrika; gün ortasında ve üstelik "modern Avrupa"nın tam merkezinde ve gözleri önünde soykırıma uğrayan Bosna ve Balkanlar; bilimin, medeniyet ve bir arada barış içinde yaşamanın adı olan ve 'reconquista'(yeniden fetih) ile İspanyolların yerle bir ettiği ve artık esamisi okunmayan yüzlerce yıllık Endülüs'ün; cihan harbi sonrasında siyonist çetelere peşkeş çekilen Kudüs'ün ve bir bütün Filistin'in; budistlerin Naf nehrinde düşlerini boğduğu Arakan'ın... anlatılan hikayesidir "kırık ayna"dan yansıyanlar.

Turgut Cansever “dünya ile bilinçli ilişkisini düzenleyemediği aşamada insan yalnızca fizyolojik bir yaratıktır” der. İnsanın dünya ile bilinçli ilişkisi demek insanın tüm ilişki ve iletişiminde “insanca” edimlerde bulunması demektir. Tam da bu noktada, insanı insan kılan paylaşmak ve dayanışmak esası üzerine kurulan 'seyahatlerin' “insanı şekli insandan şer’i insana” doğru evirdiğine de tanık olmaktayız. İnsandaki adalet ve nesafeti büyüttüğüne ve çoğalttığına da. Seyahatin insani olanı büyüten ve çeşitlendiren bir kültür, anlayış ve bakış açısı “alışverişi” olduğunu da bir kez daha gördük satır aralarında. Böylelikle her seyahat, insanın “fizyolojik bir yaratık” olmaktan sıyrılmasına ve onun “yeryüzü sorumluluğuna” talip bir hale gelmesine de vesile olduğunu da görebiliyoruz. Bu büyük bir kazançtır.

Her seyahat “yürekli bir diyalogdur” aynı zamanda… Seyyahın başta kendisi olmak üzere rast geldiği her ırk, renk ve düşünce sahibi kişi veya kişilerle gerçekleştirdiği bir ilişki ve iletişimdir. (Bu vesile ile her "karşılaşma" ve "tanışmanın", aslında insanın kendisiyle de karşılaşıp tanışmasına, kendisini tanımasına olanak sağlayabileceği umut ve ihtimalini de hatırdan çıkarmayalım.) Bu manada Sevim’in, mazlum ve mağdur kişi veya coğrafyalara dair yaptığı ve yazdığı seyahatin, tuttuğu tutanakların/ notların temel amacının yardımlaşmak, paylaşmak; muhatap olduğu kişilerin yaralarını bir nebze de olsa sarmak, acılarını dindirmek ve bunları dile getirerek insanlığın maşeri vicdanını harekete geçirmek olduğunu ve bunu güzel bir üslupla başardığını teslim etmeliyiz.

Hâsılı kelam; hem bilinçlendirme ve etkileme aracı, hem dinlendirici ve düşündürücü, hem de tamir/imar edici özellikleri olduğunu düşündüğüm bu farklı ve aynı zamanda değerli ses, görüntü ve manzaraların kafa ve kalbimize; göz-dil ve kulağımıza iyi geldiğini/geleceğini tahmin ediyorum. Bu nedenle kısmen “kendimizi”, genel olarak ta coğrafyamızı "görme" olanağını bulabileceğimiz bir “boy aynası” niteliğinde olan “Kırık Ayna” kitabını herkese/her kesime tavsiye ediyorum. İyi okumalar diliyorum. Selam ve dua ederim.

Kitap Haberleri

Wael Hallaq'ın Şeriat kitabı Ekin Yayınları etiketiyle çıktı
Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen
Filistin için kelimelerden bir anıt: Diken ve Karanfil