“Merhaba arkadaşlar. Kanalıma hoş geldiniz. Ben Sedat Peker. Bugün sizlerle Derin Devlet ve Pelikan’ın kutusunu açacağız.”
Teknoloji hayatımızda birçok şeyi değiştirdiği gibi mafyanın raconunu da değiştirdi. Yakın zaman öncesine kadar birileri çıkıp “ünlü bir mafya babası YouTuber olacak” deseydi herhalde hep birlikte gülerdik. Sicilya ve Meksika’nın dünyaya şöhret salmış mafya babaları Türkiye’deki inovatif duruma bakıp kendilerine örnek alırlar mı bilemiyoruz. Şimdilik bildiğimiz Türkiye’de kendisine “Reis” denilen ve bazı muhafazakâr çevrelerce de “bizden” sayılan Sedat Peker’in şu süreçte yükleyip paylaştığı videolarının birçok YouTuberdan daha çok izlenip trend listesine girdiği.
Türkiye bir haftadır hararetle, heyecanla Sedat Peker’in YouTube kanalındaki videoları konuşuyor, tartışıyor. Bugüne kadar üç video ekledi ve bu videolar milyonlarca izlendi. Anlaşılan o ki video serisinin devamı da gelecek. Peker kendisine operasyon yapılacağını anlayarak aylar öncesinden yurtdışına kaçmış, birçok ülkeyi gezdikten sonra en son Birleşik Arap Emirlikleri’nde ortaya çıkmıştı. Evine yapılan operasyonda eşi ve çocuklarına baskın yapan ekipler tarafından yapılan saygısızlığa “Kızımın gözyaşlarının uğruna dünyayı yakarım!” diyerek muhataplarına savaş açmış gözükmekte.
Peker ne dedi?
Sedat Peker videolarında Mehmet Ağar ve oğlu AK Parti Elazığ Milletvekili Zülküf Tolga Ağar ile Pelikan Çetesi olarak ifade edilen ve Peker’e göre liderliğini Serhat Albayrak’ın üstlendiği yapılanmaya karşı birçok itham ve suçlamalarda bulunuyor. Üstelik bu iddia ve ithamlar öyle basit, hemen geçiştirilebilecek, “Aman bunda ne var canım!?” denilebilecek türden de değil. Cinayet, tecavüz, uyuşturucu ticareti, komplo, mala el koyma gibi birçok suçlama sadece şu ana kadar gündeme gelenler. Sonuçta kendisinin de bizzat içinde bulunduğu devlet-mafya-siyaset-iş dünyası denkleminde birçok kritik bilgiye birinci elden sahip olduğu ve hasımlarının da bu yüzden tedirgin olduğu aşikâr.
Türkiye bunları konuşuyor demiştik. Nerede? Sosyal medya, alternatif medya dediğimiz haber siteleri, youtube kanallarında. Muhalefet milletvekilleri konuşuyor. Peki, kim susuyor? Ana akım medya, hükümete yakın TV kanalları ve gazeteler ağızlarına fermuar çekmiş durumda. Hükümet, AK Parti, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları da inatla susuyor. Kral çıplak ve biz bunu sosyal medyada alenen şahit alıyoruz ama kralın çevresindekiler müsamere tadında üç maymun oyunu oynuyorlar.
İçişleri Bakanlığı ise konu ile ilgili “Anılan kişinin, yurt dışından sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği yayınlardaki iftira ve ithamları, güvenlik güçlerimiz ve devletimiz üzerine yeni bir organize suç faaliyeti olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, anılan kişi ülkemize getirilip adalete teslim edilinceye kadar sürecin takibi sağlanacaktır.” şeklinde açıklama yaptı. Ancak açıklamada da görüleceği üzere Sedat Peker’in iddiaları karşısında dişe dokunur, ikna ve izah edici tek kelime edilmemekte. Ne iddialar ve ithamlar ortaya deliller koyularak reddedilmekte ne de “iddiaları derhal araştırıyoruz, adli ve idari soruşturmalar açıyoruz” gibi kamuoyunu teskin edici bir beyanat verilmekte.
Geçtiğimiz günlerde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 24TV kanalında gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. “Özgür basının pek saygın gazetecileri” Sedat Peker’in kamuoyunu sarsan ifşaatları hakkında bir türlü soru sorma “cesaretinde” bulunamıyor. Ancak Ekrem İmamoğlu’nun elleri arkasında türbe ziyareti hakkında onlarca dakika nasıl büyük bir saygısızlık olduğu üzerine konuşuluyor da konuşuluyor. Bakan Soylu’nun konuşmasından anladığımız üzere adamın biri CİMER üzerinden şikâyette bulunmuş ve savcıların bunu soruşturmamak gibi bir lüksleri yokmuş! Doğru olsun. Herhalde Sedat Peker olayının ciddiye alınmamasının nedeni Peker’in CİMER üzerinden şikâyette bulunmaması olsa gerek. Buradan Sedat Peker’e seslenelim. Hemen internetten CİMER’e girip şikâyette bulunsun. Türkiye de işler böyle yürüyor. Uzun zamandır ülkeden ayrı kaldığı için unutmuş olmalı.
İletişim de kim başarılı devlet mi mafya mı?
Peker ifşaatları bir kez daha gösterdi ki; Türkiye’de ana akım medyanın durumu içler acısı. Medya yönetimlerine, ekrana kimlerin çıkarılacağına dair listelerin verildiği üzerine yapılan değerlendirmelerin boş olmadığı anlaşılıyor. Hangi konuların konuşulup hangilerinin görülmemesi gerektiği de söylenmekte. Sonuçta ortaya çocuksu bir tablo çıkmaktadır Gözlerini kapadığında kendisinin görmediğini kimsenin de görmeyeceğini sanan küçük çocukların seviyesinde bir siyasi basiretsizlik ile medya yönetimi yapılmaktadır. Ve bu çocuksu oyun için plazalarda binlerce insan istihdam edilmekte. 0-6 yaş zekâ seviyesi ile ülke yönetme tarzının sonucu ise 128 Milyar dolar mevzuunda olduğu gibi çuvallamak olmakta. Aylarca 128 Milyar sorularına cevap vermemek için aynı taktiği yapanlar sonrasında muhalefetin etkin propagandasının tutması karşısında etekleri tutuşmuş bir vaziyette billboardlardaki reklamları bile polis zoruyla kaldırmak, bürokrat ve bakanları kanal kanal ekranlara koşturmak zorunda kalmadılar mı? Ama iş işten geçmiş, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.
Mafya geri mi dönüyor?
Devlet Bahçeli’nin uzun bir süredir “ülküdaşım, dava arkadaşım, vatan ve millet sevdalısı” gibi söylemlerle Alaattin Çakıcı’ya sahip çıkması, partisinden bazı milletvekilleriyle cezaevinde ziyaret etmesi, sonrasında Çakıcı'nın çakarlı araçlarla yaptığı şa’şalı ziyaretlerin görüntülerinin ortaya çıkması, Peker-Çakıcı kavgası ve son olarak Peker’in Mehmet Ağar ve ekibine dair ifşaları Türkiye’nin tekrardan 90’ların karanlık günlere doğru gittiği izlenimini güçlendirmektedir. Anlaşılan buna Pelikan Çetesi olarak lanse edilen grubun Mehmet Ağar ve ekibinin (Azeri iş adamı Mübariz Mansimov’un el konulan Bodrum Yat Limanı’nda Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı- Korkut Eken ve Engin Alan tarafından verilen heybetli resmi hatırlayalım) koruyuculuğu altına girip, ortak operasyonlara adım atmalarını da ekleyebiliriz. Nepotizmin sonucunda kirli ilişkilerin gelip dayandığı yer, mafya ve 90’ların karanlık aktör ve teamülleri oluyor tabiatıyla.
Sedat Peker bile Erdoğan’ın çevresinin Pelikan şebekesi tarafından çevrelendiğini ve Erdoğan’ın kendi kitlesi ile bağının koparıldığını, mahallenin nabzının bu menfaatçi güruhlar tarafından filtrelendiğinden yakınıyorsa iş tümden çığırından çıkmış demektir. “Fırt çekmek istemeyen, top benim diye kaptan olmak isteyen” menfaatçilerin Erdoğan’ın etrafını sarmışsa durum içler açısı demektir.
Yeni nesil medya daha başarılı ve özgür
Bir cep telefonu ve bir tripod ile YouTube kanalı üzerinden bir anda milyonlara ulaşıp istediğinizi söyleyebildiğiniz bir çağda yüzlerce insanın çalıştığı koca koca binaların, milyonlarca dolarlık yatırımların ne kıymeti kalıyor? Bugün CNN Türk, NTV, A Haber, ATV’yi kim izliyor? HaberTürk biraz daha olumlu ayrışırken kalan tüm iktidara yakın medyanın Cumhurbaşkanın uçağına binmek dışında hiçbir itibarları ve izlenirlikleri kalmadı.
Bugün Clubhouse, Twitter, Youtube canlı yayınları gibi birçok imkân ile Türkiye’de her şey konuşulmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de herhangi bir sansür yok. Ana akım medya üzerindeki denetim ise alternatif medyanın güçlenmesi dışında hiçbir fayda sağlamıyor. Berat Albayrak’ın instagram üzerinden istifasının 25 saat ekrana alt yazı ile bile getiremeyen medyayı kim ve niçin izlesin ki? Kaldı ki iktidarın bile artık Türkiye de neler olup bittiğini gözlemleyip anlamak için bu alternatif medya mecralarını takip ettiklerini söyleyebiliriz.
Ancak dün Berat Albayrak’ın istifasını, 128 Milyar polemiğini görmezden gelenlerin şimdi de Sedat Peker’in ifşalarını konusunda aynı tavrı sergilemeleri hiçbir dersin alınmadığını gösteriyor. Susurluk’ta ortaya çıkan ilişki yumağının nasıl Refah Partisi’nin üzerine örülmeye çalışılan bir malzeme haline geldiğini unutmamak gerekir.
Yeni medya neleri görüyor?
Zamanımızın “fırt çekmek isteyen” çocuklarının Erdoğan’a göstermek istemedikleri ama halkın gayet net olarak gördüğü ve düzelmesini talep ettiği hususları şöyle sıralayabiliriz:
Pelikan yapılanmasıyla birlikte Albayrak kardeşlerin; medya, bürokrasi ve parti içindeki gücünün ortadan kaldırılması. İletişim Başkanlığı’nı ve zihniyetini köklü bir biçimde değiştirmesi. Ana akım medyanın kendi haline bırakılması, üzerlerindeki baskıyı, oto-sansür hissini üzerlerinden atmalarının sağlanması. MHP kadroları ile ittifakını gözden geçirmesi, tekrardan devleti değil bireyi, toplumu önceleyen politikalara yön verilmesi. Medyadaki tüm niteliksiz, kifayetsiz, tek bildikleri “reis ne derse o” türünden hareketlerle sadece kendi menfaatlerine odaklanmış tipleri uzaklaştırmalı, tekrardan toplumun insan hakları ve özgürlükler konusunda dinamik güçleri ile temasa geçmesi. Ülkedeki mafya ve uzantıları ile mücadeleye AK Parti’den başlayarak start verilmesi. Pandemi günlerinde gördüğümüz lebalep kongreler ile ayyuka çıkan çifte standartlıklara son verilmesi. Ekonomik sıkıntıların iyice arttığı günümüzde kamu kuruluşlarına ait yönetim kurullarının eski bakan ve yakınların nemalandığı yerler olmaktan çıkarılması. Kuzey Kore özentili bürokratların her laflarının, icraatlarının başına “Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri vb.” cümlelerle başlamalarının önüne geçilmesi, kabine toplantısı sonrası kendi aldıkları kararları açıklayan Erdoğan’ı dakikalarca ayakta alkışlama saçmalığından vazgeçme.
Yukarıda bazılarını sıraladığımız konular iktidar yanlısı medyada duyulmayan, seslendirilmeyen, görülmeyen, görmezden gelinen, görenin de pişman edildiği konu başlıklarından bazıları. Ama biz bunların hepsini sosyal medyada, alternatif kanallarda, Youtube videolarında, çevrimiçi canlı sohbet ortamlarında sıkça okuyor, görüyor ve duyuyoruz. Deve kuşu olup kafamızı kuma gömmenin hiçbir faydası yok. Bugün kendisine mafya lideri denilen üstelik denildiği gibi bu mahallede kısmen ve nispeten “sevilen” bir adam çıkıp Ağar ve Pelikanların kirli çamaşırlarını ortaya koyup bundan yakınıyorsa sıradan vatandaşların neler düşündüğünü, hissettiğini anlamak zor olmasa gerek.
Bu duruma nasıl gelindiği bellidir. Çözüm de bellidir. Halk aş, iş, hukuk, adalet ve özgürlük istemektedir. Yeni nesil, Norveç Başbakanına pandemi şartlarını ihlal ettiği için ceza kesen polis gibi polisler ve bunu kabul eden yöneticiler istiyor. Halk yolsuzlukla suçlandığı anda istifa eden bakanlar, bürokratlar, siyasetçiler istiyor. Gece yarısı kararnameleri ile görevden alınan ve hizmetleri için teşekkür edilen bakanlar ve bürokratlar değil. Kuralların herkes için aynı işlediği bir Türkiye istiyor. Nepotizmin sona ermesini, her alanda fırsat eşitliğinin sağlanmasını bekliyor.
Ülkeyi mafyanın inisiyatifine bırakmayın
İktidar aygıtlarını yönetenlerin tekil ve sonrasında birleşerek ortaya çıkardıkları başarısızlıklarının sonucu bellidir. Kendisi ve partisi kaybedebilir. AK Parti ya da Erdoğan kendileri için nasıl bir gelecek öngörüyor, ona neler gösteriliyor bilemiyoruz. Ama bizim gördüğümüz gidişatın hiç de iyi olmadığıdır. Ama bu ülkeyi tekrardan kirli sicili ve şöhretiyle nam salmış Mehmet Ağar ve ekibinin karanlık dehlizlerine sürüklemeye kimsenin hakkı yoktur. Bir cep telefonu ile kudretli iktidarların bile halk nezdinde itibarsızlaştırılmasının kolaylığı her daim hak-hukuk ve adaletten yana olmanın elzemliğini hatırlatıyor.
Şu an görmek istemedikleri ama er ya da geç yüzleşmek zorunda kalacakları iddialar karşısında derhal adli ve idari soruşturma açılmalıdır. Kime, kim tarafından ne şekilde yapılıyor ya da yapılmışsa tüm hukuksuzluklara son verilmeli ve sorumluları yargı önüne getirilmelidir. Mafya ile esaslı bir mücadeleye girilmeli, mafyanın iş dünyası ve siyasetin üzerine çökmesinin önüne geçilmeli ki; Cumhur İttifakı denen eskinin koalisyonundan daha beter olan birlikteliğin dağılmasına neden bile olsa acilen yapılmalıdır.