Sedat Peker’in bir dizi iddia ve itiraflardan oluşan videoları gündemdeki yerini korurken yargının şuana kadar iddialarla alakalı olarak harekete geçmemiş olması haklı olarak tepkileri artırıyor.
Şüphesiz meseleye dair şuana kadar çeşitli platformlarda değerlendirmeler oldu. Muhalefet partileri işin doğası gereği (haklı veya haksız) Peker’in iddiaları üzerinden hükümete yönelik tazyiklerde bulundu. Sosyal medyanın nabzı tutulduğunda kamuoyunun da birincil derecede gündem maddeleri arasında bu meselenin olduğu anlaşılıyor. Hükümete yakın medya ve yazarların değerlendirmeleri şuana kadar daha çok olayın “operasyonel” boyutu (?) ve hükümeti özellikle de Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ı itibarsızlaştırma (?) amacı güttüğüne yönelik söylemleri oldu/olmakta. Hükümet ve MHP gibi yandaş cenahlarda ise genel bir sessizlik hükmünü sürdürürken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir hayli (suçlamaların muhataplarından biri olduğu için şahsı adına mı hükümet adına mı) koşuşturduğu, Peker’e cevap yetiştirmeye çalıştığı görülüyor. Öyle ki özellikle de katıldığı Habertürk’teki programın da gösterdiği gibi olay artık adeta Peker-Soylu polemiğine dönüşmüş ve medyanın da amigoluğa soyunması sonucunda kamuoyundan bu müsabakada taraflardan birini alkışlayıp diğerini yuhalama rolü beklendiğini gösteriyor.
Bu çerçevede kısa bir analizle meselenin üç boyutuna dikkati çekmek ve tartışmayı bu minvalde sürdürmenin lüzumlu olduğunu düşünüyorum.
Olayı Peker-Soylu polemiğine indirgemek meselenin aslını buharlaştırmaz mı?
Özellikle medyada olayın Peker-Soylu polemiğine indirgendiği görülüyor. Peker’in iddia ve itiraflarının Süleyman Soylu – Sedat Peker polemiğe düzleminde ele alınması can sıkıcı. Oysa bu durum meselenin aslının buharlaşması anlamına geliyor. Peker’in mesela Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili itirafları ve Mehmet Ağar’ın cinayetteki rolü, yine Mehmet Ağar’ın milletvekili oğlu ve Binali Yıldırım’ın oğluyla alakalı iddiaları başta olmak üzere beyanlarının hiç mi soruşturma konusu yapılacak ehemmiyeti yok? Bu iddialar öyle “yalandır, iftiradır” demekle geçiştirilecek kadar basit mi? İddiaların gerçekten de aslı yok ise bunun etkin ve adil bir soruşturmayla vuzuha kavuşturulmasının olsa olsa Peker’den başka kime ne zararı olabilir?
Sedat Peker’e itibar edersiniz etmezsiniz bu sizin tercihiniz ama bir zamanlar devletle dirsek teması halinde olan, devletin şu veya bu biriminin gayr-ı meşru işlerini gördürdüğü bir şahsın söylem ve beyanlarının kamuoyunda bir karşılığının olacağı gerçeğinin önüne geçemezsiniz. Dolayısıyla (geçmişteki kirli ilişkilerinden ötürü) ne Sedat Peker söylem ve iddialarıyla öyle yabana atılacak biri ne de iddiaları o kadar basit. Aksine siyaset ve toplumu son derece alakadar eden (doğru veya yanlış) gayet sarsıcı beyanlar. Dolayısıyla derdi gerçekten doğruyu açığa çıkarmak ve adaleti ikame etmek olanların bu söylem ve iddiaların sonuna kadar üstüne gitmesinden veya buna dikkat çekmesinden daha tabii ne olabilir?
Bu derece savunmacı olması hükümetin yararına mı?
Hükümetin ve onun yanında yöresinde görünen, adeta hükümet adına ahkam kesen belirli medya kesimlerinin bu savunmacı refleksini anlamak da mümkün değil.
Vesayet güçleriyle mücadelede gayet başarılı işlere imza atmış ve kendi döneminde mafyayla, uyuşturucu tacirliğiyle etkin mücadele ettiğinin haklı gururunu yaşayan bir iktidar neden korkuyor, neden çekiniyor? Madem Peker’in (kısmen Soylu’yla igili iddialarının dışında) birçok iddia ve itirafının sizin hükümet döneminizle alakası yok o zaman kirli geçmişin, “Eski Türkiye”nin savunusunu neden yapıyorsunuz? “Tolga Ağar isminden ötürü lekenin kendilerine bulaşacağından çekiniyor veya yıpranacaklarından korkuyorlar herhalde” denilebilir ama aslında bu da yersiz bir kaygı. Çünkü Tolga Ağar tercihi başta olmak üzere AK Parti’nin eskinin vesayetçi düzeni ile özdeşleşmiş isim ve aktörlere 15 Temmuz’dan sonra kendi saflarında yer vermeye başlaması zaten en büyük yanlışlarından biriydi. Şimdi Peker’in (şayet etkin ve adil bir soruşturmayla doğruluğu ispatlanırsa) iddia ve itiraflarını fırsata çevirip kolunu kaptırdığı bu tiplerden kurtulmak varken bu derece savunmaya geçmenin siyasi basiretle bağdaşır bir izahı olabilir mi? İddia makamındaki şahsın ismi, kimliği, kirli ilişkilerinden ziyade itiraflarına yoğunlaşmak daha doğru olmaz mı? “BAE konuşturuyor”, “FETÖ malzeme veriyor”, “Hükümeti yıpratmaya yönelik dış operasyon” gibi yaklaşımların kime ne yararı var? İddia ve itirafların sarsıcı mahiyetini dile getiren ve işin aslını merak eden kamuoyunun dikkatini “kim konuşturdu, kim söylettirdi” noktasına çekerek kimi ne kadar ikna edebilirsiniz ki?
Kutlu Adalı cinayetini kim neden örtmek istiyor?
Kutlu Adalı cinayetini ele alalım mesela…
Sedat Peker’in itiraflarıyla yeniden gündeme gelen Kutlu Adalı cinayeti hakkında yargı tarafından inceleme başlatılmaması garip değil mi?
Adam Kutlu Adalı cinayetine ilişkin çok sarsıcı iddialarda bulunuyor. Ve sadece Mehmet Ağar’ı değil kendi öz kardeşini de ihbar ediyor. Ama sorumluluk makamındaki yetkililer ne yapıyor dersiniz? İddiaların merkezindeki Mehmet Ağar’la ilgili ivedi işlem başlatması gerekirken Peker’in kardeşinin evine baskın yapıp gözaltına alıyorlar. Kardeşinin serbest bırakıldığı haberini de kamuoyu yine Sedat Peker’in twitinden öğreniyor! Peker’e göre kardeşi Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili de konuşuyor, itiraflarda bulunuyor ama ifadesi kendisini gözaltına alan Emniyet personelince kayda alınmıyor. Haliyle bu durum “Yoksa Peker’in gözaltına alınması birilerine gözdağı amaçlı mıydı? Kutlu Adalı cinayetinin üzeri örtülmek mi isteniyor?” sorularını getiriyor.