Seçmen Tüm Zaaflarına Rağmen Neden Tekrar AK Parti’ye Teveccüh Etti?

Yazısında seçmenin AK Parti’ye teveccüh nedenini analiz eden Hakan Albayrak, “AK Parti kadrosu, fena halde budanmış haliyle bile, ülke yönetimi konusunda bu muhalefet partilerinin kadrolarının toplamından daha fazla ümit vaat ediyor.” diyor.

Hakan Albayrak’ın Karar gazetesindeki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (29 Haziran 2018) yazısı şöyle:

İktidar ve Muhalefet

Milli iradenin askerî vesayetten kurtuluşu, TSK dahil kamusal alanda başörtüsüne özgürlük, Kürt meselesinin büyük ölçüde halli, başta FETÖ ve PKK olmak üzerine terör örgütleriyle mücadelede elde edilen muazzam mevziler, uluslararası sistemin ağaları karşısında dik duruş, dünya mazlumlarıyla dayanışma, yerli silah sanayiinin yükselişi, daha iyi hastaneler, daha güzel yollar, daha fazla sosyal haklar… AK Parti bunları temsil ediyor. Son yıllarda hürriyet ve adaletle ilgili birçok sorunu da temsil eder hale geldi, üstelik ekonomiyi yönetmekte müşkülat çeker oldu; AK Parti teşkilatlarında, AK Partili belediyelerde, AK Parti iktidarının tayin ettiği bürokratlarda sıkça görülen ve çokça eleştirilen yozlaşma da cabası; ama bu olumsuzluklar, 24 Haziran seçimlerinde, AK Parti seçmenlerinin kahir ekseriyeti tarafından, yukarıda mezkûr kazanımların hatırına ‘tolere’ edildi.

Şu veya bu olumsuzluğun hesabını sormadan edemeyen AK Parti seçmenleri de -‘vur deyince öldürmemek’ için- AK Parti’den bu seçimlere mahsus olarak esirgedikleri oylarını AK Parti’nin müttefiki olan MHP’ye verdiler ve fakat cumhurbaşkanı seçiminde tercihlerini yine AK Parti lideri Erdoğan’dan yana kullandılar.

“Millet İttifakı”nı teşkil eden muhalefet cephesi, AK Parti iktidarının olumsuz taraflarını göstermekte belki başarılıydı. Ne var ki, AK Parti sayesinde elde ettikleri kazanımların üstüne titreyen seçmenlere itimat telkin edemedi. Bu kazanımları açıkça, kuvvetlice, altını çize çize sahiplenseydi ve eleştirilerini ondan sonra sıralasaydı, itimat telkin edebilir miydi? Galiba gene edemezdi.

Kılıçdaroğlu ve İnce’nin AK Parti tabanı ile aralarındaki psikolojik duvarı yıkmak için tevessül ettiği söylem ve üslup değişiklikleri, umulan karşılığın zerresini bulmadı. Belli ki CHP, ne olursa olsun, AK Parti tabanına hâlâ Kemalist tek parti diktatörlüğünü, Menderes ve arkadaşlarının asılmasını, 28 Şubat darbesini, “Gezi” vandallığını, 17-25 Aralık sürecindeki FETÖ işbirlikçiliğini ve 15 Temmuz gecesi salâ okuyan müezzinin dövülmesini hatırlatıyor. CHP çevrelerinde / tabanında görülmeye devam eden taşkınlıklar, AK Partililerin ‘Bu CHP böyledir ve asla düzelmez’ kanaatini besleyerek, yeni imaj çabasını tümüyle boşa çıkardı.

FETÖ ile arasına yeterince mesafe koymayan ve seçim kampanyası boyunca 15 Temmuz hiç olmamış gibi davranan İYİ Parti de AK Parti tabanına itici geldi.

SP’nin seçim kampanyasında da AK Parti seçmenlerinin hayatî önem atfettiği 15 Temmuz hassasiyetinden eser yoktu. İzahı mümkün olmayan bu dramatik noksanlığa rağmen SP’nin durumu diğerlerinden farklı; ancak unutulmamalıdır ki AK Parti seçmenlerinin çoğu “Milli Görüş” kökenli değil, hatırı sayılır bir kısmı zaten “Milli Görüş”ün iyi günlerine yetişemeyen genç yaşlardaki kimseler, dolayısıyla SP’ye her şeye rağmen diğerlerinden farklı nazarla bakmalarına sebebiyet verebilecek duygusal bir arka plana sahip değiller. Paylaşmadıkları Erbakan Hoca nostaljisini bugünün gerçeği olan “Reis” fırtınasına tercih etmeleri beklenemezdi. Ta 2001’deki ayrışmada Erbakan’dan koparak Erdoğan’ın yanında saf tutan ve yıllardır “Reis” havası teneffüs eden “Milli Görüş” kökenli AK Partililer için de SP -gönül yakınlığı olsa bile- çok uzak bir adres. Hele SP’nin CHP ve İYİ Parti ile birlikte anıldığı bir süreçte…

Bu partilerin, iktidara yönelttikleri bazı eleştirilerde haklı olsalar da, o haklılıklarının hakkını verecekmiş gibi durmadıklarını düşünen, duruşlarını genel olarak yanlış ve tehlikeli bulan AK Parti tabanını kazanma şansları yoktu. AK Parti’nin doğrularına doğru deselerdi, inandırıcılık sorunları yüzünden yine şansları olmayacaktı.

“Gezi”, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’la irtibatlandırdıkları zümrelere karşı Erdoğan’ı savunmanın AK Partililer için adeta namus meselesi mesabesinde olduğunu da belirtelim.

Ve şunu da ilave edelim: AK Parti kadrosu, fena halde budanmış haliyle bile, ülke yönetimi konusunda bu muhalefet partilerinin kadrolarının toplamından daha fazla ümit vaat ediyor.

***

24 Haziran seçimlerinin sonuçlarından alınması gereken en önemli derslerden bir tanesi, ‘Mevcut muhalefet, AK Parti iktidarını değiştirmek şöyle dursun, onu hatalarından döndürme potansiyelini bile sahip değil’ dersidir. AK Parti tabanı bu muhalefete öyle büyük bir tepki duyuyor ki, onun doğrularına karşı iktidarın yanlışlarını bile savunabiliyor, en iyi ihtimalle şöyle diyor: ‘AK Parti o yanlışları yapsa da, bu muhalefete prim vereceğimize o yanlışlara katlanırız!’

AK Parti tabanının ‘prim’ verebileceği ve dolayısıyla iktidar üzerinde caydırıcı yahut ‘tashih’ edici tesirde bulunması mümkün olan yegâne muhalefet, AK Parti’nin iyiliklerini sahiplendiğinden ve Erdoğan’ın bu ülkeye ve İslam dünyasına geçen büyük hizmetlerinin yüksek kıymetini -dolayısıyla Erdoğan’ın kendisini de- hakkıyla takdir ettiğinden şüphe duyulmayan, duruşuyla ve kadrosuyla “AK Parti’nin daha iyisi” dedirten bir muhalefettir. Mevcut kazanımları daha fazla hürriyet ve adaletle taçlandırmak ve daha iyi bir yönetimle daha ileri noktalara taşımak için ihtiyaç duyulan –iktidarın kendisinin de ihtiyaç duyduğu- böyle bir muhalefet, henüz ufukta görünmüyor.

İktidarın kendi kendisini tashih edeceğini ummaya devam.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!