Seçimlerin mesajları

Ahmet Taşgetiren

Benim Simavlı bir dostum var, Güngör. Gözleri çok az görüyor. Görüyor, görmüyor gibi. Ama memleketle ilgili birçok şeyi herkesten çok gördüğünü, ilgililere göstermek için çırpındığını, bazen başarılı olamadığını biliyorum.

Onun seçim öncesinde mektup yazarak, telefonla arayarak gösteremediği şeyleri, işte seçimler göstermiş bulunuyor.

Mesela Güngör, seçimler öncesinde beni arayıp, "Ahmet Abi, AK Parti'nin ciddi bir aday sorunu var, adaylarda çok özen göstermiyorlar, korkuyorum bunun da bedelini ödeyecekler" demişti.

Evet, şimdi seçimler bitti ve Başbakan "Mesajı aldık" dedi. "Gerekeni yapacağız."

Güngör seçimlerden sonra yine aradı ve "Ahmet Abi şoförde değil ama motorda problem var, seçimler onu gösterdi" dedi.

Seçimlerde AK Parti'nin, umduğunu bulamadığı, daha ötesi, hem 2004 mahalli seçimlerine göre, hem 2007 genel seçimlerine göre oy kaybına uğradığı, buna mukabil, CHP ve MHP'nin, Saadet ve DTP'nin oylarını artırdığı açık. Buna rağmen hemen not etmek gerekiyor ki, AK Parti'nin aldığı oylar hâlâ en yakın takipçisinden 16 puan fazla, en yakın iki takipçisinin oy toplamından fazla durumda.

İlginçtir muhalif partilerdeki tüm oy artışları AK Parti'nin hanesinden alınmış oylar gibi gözüküyor.

Bu, bir yerde baktığınızda, AK Parti, yedi düvele karşı mücadele etmiş görüntüsü veriyor olsa da, bir başka yerden baktığınızda işin tabiatı gereği.

Seçim sonuçlarını ne etkiledi sorusunun bana göre cevabı şöyle:

-Kriz etkiledi. Vatandaş, krizin küresel nitelik arz ettiğini bilmesine rağmen, bir kısmı bunun iktidar tarafından yeteri kadar önemsenmediğini, hatta yer yer vatandaşın suçlandığını düşündü. AK Parti'ye yakınlık hisseden seçmen bile, krizin küçümsenmesini kabul etmedi, buna rağmen oy verdiyse, değerler yakınlığı sebebiyle oy verdi.

-Krizle iç içe olarak, yolsuzluk iddiaları etkiledi. Vatandaş yolsuzluk iddialarına inanma eğilimindeydi çünkü parti çevresinde ani zenginleşmeler gözlenmekteydi, akan "Teğet geçti" söylemini kullanınca muhalefete "Birileri için teğet geçti, vatandaşı deldi geçti" söylemini üretmek zor olmadı. Bunun en azından AK Parti'ye yönelik imaj kirlenmesinde ciddi etki yaptığı muhakkak.

-Adaylar etkiledi. AK Parti'nin eskiden gelen bazı adayları için yıpranmışlık söz konusu idi. Yeni adaylarının bir kısmında da özensiz seçim izlenimi verildi. Buna bir de, il-ilçe yönetimlerindeki "ANAP'laşma" ve milletvekili uyumsuzlukları eklenince, Başbakan'ın meydan performansını bile gölgeleyen bir durum ortaya çıktı. Buna mukabil, diğer partilerin öne çıkardığı aday kalitesi birçok yerde AK Parti'nin özensizliğini daha bariz hale getirdi.

-Burada hemen, aday belirlenmesinde AK Parti'nin müstağni bir tavır sergilemesinin altı çizilmeli. Bunun en dramatik örneği Urfa'da sergilenmiştir. "Ceket koysak kazanırız" söylemi, vatandaş vicdanında reddedilmiştir.

-Bence bu seçimin sonuçlarını belirleyen en önemli etkenlerden birisi ideolojik tercihtir. Ve kanaatimce Türkiye en çok bu konu üzerinde düşünmelidir. Türkiye haritasına baktığımızda Doğu'da DTP ağırlığı, Batı'da kıyılarda CHP-MHP ağırlığı net biçimde ortaya çıkmış durumda. Bunun ifade ettiği anlam şu: AK Parti Doğu'da Van'ı, Batı'da Manisa'yı kaybetti. Örnek anlamında söylüyorum. Neden kaybetti? Acaba AK Parti'nin "Kürt meselesi" için geliştirdiği söylem-politika, iki yerdeki kaybında da etkili midir? Şunu soruyorum: Acaba AK Parti'nin söylemi, Doğu-Güneydoğu'daki Kürt vatandaşlarımız için yeterli olmazken, Batı'da, Türkler için aşırı, hatta tehlikeli mi bulunmuştur? Doğu'da DTP'nin Batı'da MHP'nin yükselişi bununla mı alakalıdır?

Doğrusu ben, bu görüntünün Türkiye adına çok sağlıklı olmadığını düşünürüm.

Seçimler sonunda farklı eğilimdeki Kürt kanaat önderleri, AK Parti'nin bekleneni vermediğini, statüko ile bütünleştiğini, asker rolüne büründüğünü vs. söyleyecek ve DTP'nin kimlik siyaseti ile bölge insanının ilgisini daha çok çektiğini ifade edecek. Buna karşılık bir başka değerlendirme çizgisi, AK Parti'nin "Kürt meselesi"ndeki açılımlarının ülke güvenliğini tehlikeye düşürecek bir mahiyet kazandığı inancının bazı toplum kesimlerinde endişe uyandırdığını öne sürecek. MHP'nin Batı'daki yükselişi bunun yansıması olarak görülecek. Doğru mu, doğru.

Ama bu "doğru", Türkiye'nin "Kürt meselesi" alanında verdiği sınav açısından değerlendirilirse çok büyük risk taşıyor.

Ben hep ifade ediyorum, Kürt meselesine dair her söz, politika vs. toplumda farklılaşmalara yol açabilir, ülkenin batısında söyledikleriniz doğusunda, doğusunda söyledikleriniz de batısında tepki doğurabilir. AK Parti açısından baktığımızda, ben bu partinin ülkenin bu meselesinde iyi niyetle çözümler üretmeye çalıştığını ancak bunu yaparken başka bölgelerdeki sancıları da dikkate almaya özen göstermek istediğini düşünüyorum. Ama böyle bir çizginin her iki tarafın hissiyatına tekabül etmeme ve beklentilerini karşılamama riski hep vardı, seçim sonuçları işte bunu gösteriyor. Peki bu noktada AK Parti'den oy alan DTP ve MHP'nin duruşu ve onlara oy olarak dönen hissiyat, Türkiye için çözüm müdür? Ya da DTP ve MHP'de oy yoğunlaşması, diğer ifadeyle kamplaşma bir çıkış yolu mudur? AK Parti'nin çerçevesi yeterli olmayabilir ama onun Türkiye için bu sorundaki alternatifi kesinlikle DTP ve MHP çizgisi değildir. Bu noktada CHP'yi de bir yönüyle MHP'den, diğer yönüyle DTP'den (İstanbul'da ve Ankara'da DTP oylarının CHP'ye gittiğini düşünüyorum) farklı düşünmüyorum.

Türkiye, bu alandaki seçmen iradesinin ideolojik perspektife yönelmesinin sancısını yaşayacaktır.

Seçimlerdeki ideolojik etkenin bir başka boyutu, CHP'ye yönelişte ortaya çıkıyor. CHP, laik eksendeki hassasiyeti oya dönüştürmüş gözüküyor. Bunun anlamı şu: CHP'ye oy verelim, AK Parti'nin muhafazakarlaştırma politikasını durdursun. Bu söylem adresini buldu denebilir. Ama CHP İstanbul'da çarşaf açılımı ile sembolize olduğu gibi muhafazakar seçmene ulaşmayı da denedi. CHP burada, muhafazakar seçmene, laikçi öfkeyi göstermemesi, laikçi seçmene de, "canım bu iş sizi endişelendirmesin, biz eski bildiğiniz CHP'yiz. Ama oy almak için bazı adımların atılmasında zarar olmaz" demesi gerekiyordu. Ben, laikçi dünyanın bu oportünizmi bir ölçüde önemsediğini, muhafazakarlığı bilinç düzeyinde kavramayan bazı çevrelerin de, CHP'ye inandığını düşünüyorum.

Bu politikaya karşılığı bir ölçüde Ankara'da Melih Gökçek vermiştir. O da Karayalçın'ın "Sol" niteliğini, DEHAP'la-DTP ile ilişkisini öne çıkararak yapılmıştır. Bu Ankara'da oyları Gökçek etrafında toplamaya sebep olmuştur ama Doğu-Güneydoğu'daki yansıması nasıl olmuştur, ayrıca değerlendirilmelidir.

Sonuç: AK Parti'nin iktidarı sürüyor. Henüz bir başka iktidar alternatifi görünmüyor. Mahalli seçim iktidara uyarı getirdi. Başbakan da "mesajı aldık" dedi. Demokrasini iyiliği bu.

BUGÜN