Doç. Dr. Veysel Kurt / Anadolu Ajansı
Uzun bir süre iç çatışma ve vekalet savaşına sahne olan Libya’da kısa süreli bir istikrarın ardından iktidar kavgasının ayak sesleri yeniden duyuluyor. Libya ve uluslararası kamuoyu 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimlere yavaş yavaş odaklanmaya başlamışken, iç ve dış aktörlerden gelen açıklamalar, seçimlere doğru ülke gündeminin daha fazla hareketleneceğini gösteriyor.
Hafter yanlısı Tobruk’taki Temsilciler Meclisi arka arkaya Hafter’in adaylığının önünü açan tasarının yasalaştığını duyurdu, ardından Ulusal Birlik Hükümeti'nden (UBH) güvenoyunu çektiğine dair açıklama yaptı. Meclis Başkanı Akile Salih’ten gelen her iki açıklamaya da hem hükümet hem de meclisin içinden itirazlar gelse de Hafter bloğu bildiğini okudu. Buna karşın Başbakan Dibeye meydanlara inerek yaptığı mitinglerde sahip olduğu halk desteğini gösterdi. Başta Türkiye olmak üzere aldığı destek mesajları ile başında olduğu hükümetin uluslararası meşruiyete sahip olduğunu gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Temsilciler Meclisi’nin kendilerini davet ettiğini açıklaması ise Libya’daki tartışmanın yerel boyutta kalmayacağını gösterdi. Bu gelişmelerin analizine geçmeden önce ülkedeki siyasi atmosferi, başlıca aktörlerin bugüne kadar sahip oldukları tutumları ve gündemin yeniden ve çok kolay bir şekilde neden ısındığını açıklamakta yarar var.
Hatırlanacağı üzere Birleşmiş Milletler’in (BM) onayıyla başlatılan Libya Siyasi Diyalog Forumu, 5 Şubat 2021’de yaptığı seçimde Abdulhamid Dibeybe'yi ülkeyi seçime götürecek geçici hükümeti oluşturmak üzere seçmişti. Dibeybe, Mart ayında hükümeti oluşturarak resmen göreve başladı. Bu tarihlerde yılların birikmiş sorunları çözüm beklerken, Libya üzerinde etkili olan iç ve dış aktörlerin hükümete yönelik destek açıklamaları, hükümete meşruiyet kazandırdı ve ülkede iyimser bir havanın oluşmasını sağladı. Başbakan Dibeybe de görevi ve sorumluluğu gereği bir yandan koronavirüsle mücadele, yerel yönetim hizmetleri, asayişin sağlanması gibi günlük hayatı ilgilendiren sorunlara çözüm bulmaya çalışırken, öte yandan ise orta vadede ülkenin bütünlüğü ve siyasi istikrarı için gerekli olan daha zor meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Bu meselelerin başında ise siyasi ve bürokratik kurumların entegrasyonu, çatışan tarafların de-militarizasyonu, merkez bankasına işlerlik kazandırmak, petrolün güvenli transferi ve buradan elde edilen gelirlerin ülke refahı için kullanılması geliyor. Ülkenin içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak ifade etmek gerekir ki, Dibeybe hükümeti gündelik sorunlar ile yukarda zikredilen daha üst-politik meselelerde önemli mesafeler kat etti. Dış politikada da Libya siyaseti üzerinde etkin olan aktörlerin nerdeyse hepsiyle temas kurdu. Hafter yanlısı Fransa ve Mısır gibi ülkelerle dahi rasyonel bir ilişki kurmak için çok çaba sarf etti.
İyimser havaya karşı sahanın sert gerçekleri
Bu olumlu tabloya rağmen Libya siyasetinin istikrarsızlığa sürüklenebilecek bir eşikte durması ise dikkat edilmesi gereken önemli bir husus. Bu anlamda aktörlerin tutumlarına gerçekçi bir gözle bakmakta fayda var. Hükümetin kurulmasıyla ortaya çıkan iyimser hava, maalesef uluslararası ve yerel aktörlerin politikaları ile gerektiği kadar desteklenmedi. Örneğin Dibeybe hükümeti Hafter güçlerinin kontrol ettiği bölgelerden çeşitli temsilcileri barındırmaya ve dahası fiilen bölünmüş olan “Batı” ve “Doğu” bölgelerini siyasi, kurumsal ve coğrafi anlamda birleştirmeye çalışırken, Hafter kanadı ve uluslararası destekçileri, bu çabaya aynı oranda karşılık vermedi. Doğu-Batı eksenindeki karayolunun açılması, meclisin birleştirilmesi ve silahlı güçlerin entegrasyonu gibi konulardaki gelişmeler, bu durumu açıkça gözler önüne seriyor. Daha açık ifadelerle; meşru hükümet ülkeyi normalleştirerek seçimlere hazırlarken, Hafter tanımsız silahlı güç yapısını koruyor. Dahası, hükümeti ve 24 Aralık’ta seçimlerin yapılmasını savunan ABD, Fransa, Mısır gibi aktörler de bu duruma göz yumuyorlar. Mısır'ın uluslararası kamuoyuna da ayak uydurarak Dibeybe hükümeti ile çeşitli anlaşmalar imzalaması, Libya politikasındaki kısmi değişikliğe işaret ediyor. Ancak Hafter yanlısı Fransa ve Rusya’nın politikasında bir değişim emaresi görünmüyor. Lavrov’un “Temsilciler Meclisi tarafından davet edildikleri için Libya’da bulunduklarını” ifade etmesi, siyasi bölünmüşlüğü ve dolayısıyla krizi derinleştirme potansiyeline sahip yaklaşımı devam ettirdiklerini gösteriyor.
Bu durum Hafter ya da Tobruk meclisinin son günlerde şahit olduğumuz üzere yetkilerini aşarak hareket edebileceğine işaret ediyor. Mevcut konjonktürde istikrarı bozacak adımlar atmasının temel sebebi de Libya’yı yakından takip eden uzmanların da ifade ettiği üzere Dibeybe’nin gittikçe artan popülaritesini aşındırmak. Uzun yıllardır Libya’da görülmeyen bir siyasetçi profili çizen Dibeybe, bir yandan siyasi sorunlarla boğuşurken öte yandan halk ve özellikle gençler nezdinde popülaritesini artıracak uygulamalara imza atıyor. Dibeybe'nin sık sık gençlerle bir araya gelmesi ve uzun yıllar sonra evlilik desteği gibi sosyal uygulamalara imza atması, bu türden uygulamalar. Temsilciler Meclisi’nin, hiçbir hukuki çerçeveye sığmayacak şekilde güvenoyunu geri çektiğini ilan ettiği günlerde Dibeybe’ye sokaklarda beliren destek de bunun işareti.
Seçim için şartlar uygun mu?
Dibeybe hükümetinin temel sorumluluklarından biri de ülkeyi seçime hazırlamaktı ve yukarda özetlemeye çalıştığımız çalışmalar da bu amaca matuf olarak okunabilir. Seçim gündemi ısındıkça uç veren tartışmalar ise mevcut ortamın seçimlere ne kadar uygun olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Başbakan’ın Bingazi’ye gidemediği, hükümet güçlerinin birçok kentte etkin olmadığı, Hafter’in silahlı yapısından vazgeçmediği bir ortamda bu soru -maalesef- meşru bir zemine oturmaktadır. Benzer şekilde Tobruk’taki meclisin yetkilerini aşarak kanun çıkarması da seçimlere gölge düşürebilecek bir konu. Örneğin Hafter’in aday olabilmesi için tasarlanan ve meclisten geçtiği duyurulan kanun ne kadar meşru? Bu yasa, devlet görevlilerinin üç ay ya da öncesinde istifa ederek aday olabileceği ve kazanamaması durumunda tekrar görevine dönebileceğine dair bir madde içermekte. Bu içerik birçok ülkenin seçim kanununda mevcut. Ancak Tobruk meclisinin, söz konusu yasayı üç ayın dolmasına kısa bir süre kala çıkarması ve Hafter’in gayrimeşru bir şekilde işgal ettiği Genel Kurmay Başkanlığı'ndan istifa ederek adaylığını açıklaması, yasanın Hafter için çıkarıldığına dair bir algı oluşturuyor. Bu haliyle herhangi bir yasanın kişiye özel tasarlanamayacağı gibi en temel prensibi dahi çiğnediği yorumuna yol açıyor. Seçimlerde özellikle Hafter güçlerinin kontrolündeki bölgelerde güvenliğin nasıl sağlanacağı da ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus. Bu tablonun, yönetim tarzı ne olursa olsun modern ve normal ya da normalleşme yolunda ilerleyen bir ülke için kabul edilemeyecek hususlar içerdiği çok açık.
Ülkenin siyasi durumu bu iken başta ABD olmak üzere birçok aktörün seçimlerin zamanında yapılması ısrarı ise çeşitli soru işaretleri oluşturuyor. Meşru hükümetin oluşmasına rağmen silah bırakmayan Hafter üzerinde baskı yapılmaması bu soru işaretlerine zemin teşkil ediyor. Dahası seçimleri kaybetmesi durumunda Hafter’in mevcut tavrından vazgeçip geçmeyeceğinin de bir garantisi yok. Bu tablo seçimlerin mevcut koşullarda yapılması durumunda Libya’nın siyasi istikrarına katkı yapmayacağına dair önemli işaretler taşıyor. Diğer taraftan seçimleri kaybetmesi durumunda Hafter’in gerekli uluslararası desteği alarak yeni bir çatışma başlatmayacağına dair bir garanti de yok. 2012’de geçiş süreci, seçimler ve anayasa gibi siyasi süreçlerin BM’nin gözetiminde gerçekleşmesine rağmen Hafter’in uluslararası desteği arkasına alarak Libya’yı kaotik bir döneme soktuğu unutulmamalı. Dolayısıyla seçimlerden sonra Libya’da siyasi istikrarın sağlanması isteniyorsa, bu istikrarın önündeki engellerin şimdiden kaldırılması gerekiyor. Aksi takdirde seçimlerden sihirli sonuçlar beklemenin faturası da maalesef ağır olacaktır.
Sonuç olarak, Libya’da geniş bir mutabakatla kurulan hükümetin gösterdiği çabanın aynı oranda karşılık görmediği ifade edilebilir. İstikrarsızlık unsurlarının varlığı da seçimlerin yapılıp yapılmayacağı ve yapılsa dahi normalleşmeye katkı yapıp yapmayacağı sorusunu gündemde tutuyor. Bir önceki yönetimin lideri Fayiz es-Serrac’ın da bir yıllık geçiş süreci için görev aldığını ancak yıllarca fiili olarak yönetimde kaldığını unutmayalım. Bu sefer öyle olmak zorunda değil tabii. Ancak benzer koşullarda çok farklı sonuçların ortaya çıkmayacağı da tecrübeyle sabit. Seçimler yaklaştıkça ve aktörlerin takındığı tavırlar netleştikçe Libya’yı daha çok konuşacağız.
[Orta Doğu’da otoriteryenizm, asker-sivil ilişkileri, vekalet savaşları ve çatışma alanlarında çalışan Doç. Dr. Veysel Kurt İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesidir]