Sorumluluğun veya gafilliğin, dayanışmanın veya ayrışmanın açığa çıktığı bir seçim sürecini yaşıyoruz.
Bizler için bu bir partiyi iktidar yapmak, nimetlerden pay almak veya rantı kapmakla ilgili bir seçim değildir.
Seçimlerle ilgimiz partilerin İslami olup olmamasıyla ilgili değil; anayasal kuruluşlar olmalarına rağmen içte ve dışta hak’tan ve adaletten yana tutumlarıyla ilgilidir.
Şimdiden bloklaşmanın safları belirlenmiş durumda.
İçeride ve dışarıda ümmete dostluk elini uzatanlar ve ümmeti imkânlı kılmaya çalışanlarla; değerlerimize savaş açanların, zalimlerin ve emperyal hesaplara yardım edenlerin bloklaştığı bir seçim süreci bu.
Ümmetin haklarını savunanlar ve sesi olmaya çalışanlarla; ümmetin kimliğini sindirmek, alt kimliğe indirgemek hatta yasaklamak isteyenlerin…
İnanç, düşünce, ekonomik ve hukuki güvenlik ortamını güçlendirmek isteyenlerle; bu imkânları darbelemek, İslami kazanımlarımızı ellerimizden almak isteyenlerin bloklaştığı bir seçim süreci bu.
Bloklaşma, tabii ki mevcut anayasaya göre oluşan tüzel kişilikler arasında. Zaten batıcı-laik bu anayasayla İslami bir partinin varlığının mümkün olmadığı da ayan beyan.
Bu tüzel kişiliklerin içinde deist, ateist, ulusalcı, liberal veya sosyalist kişiler yanında, tabii ki Müslümanlar da var. Ama önemli olan bu tüzel kişiliklerin Müslümanlara, ümmete ve Hak’tan olan değerlere karşı tutumunun ne olduğudur?
Rabbimizin Müntehine Sûresi’ndeki hitabının tüzel kişilik olarak günümüzdeki karşılığı nedir?
“Allah, din konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış olan kimselere iyilik etmenizden ve onlara adaletle davranmanızdan sizi nehyetmez. Muhakkak ki Allah, adaletli olanları sever.” (60/8)
“Fakat Allah, din hususunda sizinle savaşmış ve sizi yurdunuzdan çıkarmış olan ve sizin çıkarılmanıza arka çıkmış olan kimseleri dost tutmanızı nehyeder. Ve kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.” (60/9)
Bir tarafta Gezi Parkı Kalkışması’yla bütünleşen Türkiye’den Mısır’a, Suriye’ye kadar insani ve İslami gelişmelerin önünü kesmeye çalışan, Tel Aviv-Washington çizgisinin işbirlikçisi blok. Öbür tarafta yerli olanı; hukuku, halkın ve Müslümanların kazanımlarını savunan blok.
İslam’ı azaltmaya çalışanlarla, İslami bütünlüğe hürmet edenler…
Ümmettin düşmanlarıyla, dostları…
Bizim için hayat ve tarih iniş ve çıkışlarla devam eder. Hak edersek yükseliriz, yanlış yapar veya nimeti kaybedersek düşeriz.
Bu seçimler Müslümanlarla ilgili iç ve dış gelişmeler açısından oldukça önemli. Önemli, ama her şey de bu seçim sonuçlarına bağlı değil.
Geleceği iyi okumalıyız. Yani abartılmış şekilde bu bir kader seçimi değildir; çünkü özgürlük mücadelemiz uzun menzillidir.
Tabii ki ümmetin maslahatını gözetmeliyiz, buna göre davranmalıyız. Ama ümmet düşmanı iç ve dış güçler, komplolarla bizim zayıflığımız ve dağınıklığımızdan yararlanarak istemediğimiz sonuçlara da legal veya illegal biçimde yönelebilir.
Acı olan felaket, yenilmek değil, ilgisizliktir; sömürüye müsait hale gelmektir.
Yaşanan sorunlardan müstağni olanları; özelde haklı da olsa, şu veya bu nedenle ümmetin maslahatını gözetmeyen yüzeysel yorumlar yapanları bir tarafa bırakalım. Müslümanların seçimlerde AK Parti’ye vereceği desteğin önceliği partiye değil, ümmetin geleceğinedir.
Adem Özköse kardeşimizin konuştuğu Tunus İslami Yöneliş ve Nahda hareketlerinin kurucusu Abdulfettah Moro’nun geçen gün verdiği demeç, tedebbür edeceğimiz keyfiyetin kapısını tıklamalı:
“AK Parti, İslami Hareketlere Yönelik Kuşatmayı Kırdı!..”