secakirgil@yahoo.com
’Erken seçim’ değil, ’Seçimin tekrarlanması’ kararı verilmiş gibi..
Olması gereken buydu..
Ama, önce bir önemli nokta: ’Erken seçim’ ile ’tekrar seçim’ arasındaki fark farkedilmeli..
Bir hükûmet, çok başarılı olduğu ve de bir daha öyle bir başarı çizgisini yakalamıyacağını ya da başarısız olduğunun kamuoyunda medyada getirdiği baskıyı katlanılmaz bulduğu anda, ’erken seçim’ kararı alabilir.
Ülkede bugün karşılaşılan durum böyle olmayıp, 7 Haziran seçimleri sonunda ortaya bir hükûmet kurulmasını çıkaran bir tablonun çıkmaması asıl mesele..
Seçimin tekrarlanması gerekiyor. Bunun da en önemli sonucu, Maliye Bakanı M. Şimşek’in açıklamasında ifadesini buluyordu herhalde, geçen hafta..
Şöyle ki: Seçimlerde belli bir yüzde sınırı aşmaları halinde, 360 milyon lira kadar bir mikdar Hazine Yardımı, partiler arasında paylaşılıyor, kanun gereğince... Bu Hazine Yardımı, seçim öncesinde ise, ikiye katlanıyor.
Partilere verilecek meblağ, 7 Haziran seçimlerinin sonucuna göre hesab edilip verildi.
Ama, Hükûmet kurulamayınca.. Seçimin tekrarlanması noktasına gelindi..
Böylece olunca da, ’erken seçim’ olsaydı, siyasî partilere arttırılarak verilmesi gereken Hazine Yardımı’nın, seçimin tekrarlanması için verilmesi gerekmiyor.. Çünkü, seçim yapılmıyor, tekrarlanıyor; ortaya Hükûmet kurulabilecek bir sonuç çıkmadığı için..
Bu yüzden de, kanunlara göre, seçimin tekrarlanması durumunda o Hazine Yardımı’nın yapılmaması gerekiyor. Maliye Bakanı’nın açıklamasından anlaşılıyor ki, o yol tıkalı..
*
Bu noktaya nasıl gelindiğini bir daha hatırlayalım..
7 Haziran seçimlerinde, AK Parti’nin yüzde 41, CHP’nin yüzde 25, MHP’nin yüzde 16, ve HDP’nin de yüzde 13 oy aldığı, geride kalan yüzde 5’in de diğer küçük partilere gittiği görülmüştü.
AK Parti, bu tabloya göre, seçimin yine tartışmasız kazananı idi.. Çünkü en yakın rakibinden yüzde 16 ilerdeydi.. Ve yüzde 41’lik bir tablo, başka ülkelerde normalde büyük seçim zaferi olarak nitelenirdi. Ama, burada öyle olmadı.. Çünkü, bu yüksek oya rağmen, AK Parti’nin sandalye sayısı 258’de kaldı; yani, hükûmeti 13 senedir olduğu gibi tek başına kurabilmek için gerekli olan 276 sayısından 18 sandalye noksan..
AK Parti, 30 kadar m.vekilini, çeşitli illerde, 300-500-, 1300 gibi küçük oy noksanlıkları yüzünden kaybetmişti.. AK Parti’nin lider kadrosuyla aynı kökten gelen bir küçük partinin ülke genelinde aldığı oy ise, yüzde 2,5 ile, 1 milyona yakın, 980 bin idi.. Diğer partilerin kendi aralarındaki oy transferleri yapmalarına karşılık, o küçük parti de benzer bir dikkat sergileseydi, tablo farklı olurdu.. Ama, o siyasî basiret ve feraset sergilenemedi.
AK PARTİ’NİN BİRAZ GERİLEMESİNİ, KENDİLERİNİN İKTİDARI SANANLAR..
AK Parti karşıtları ise.. Seçim neticesi ortaya çıkar çıkmaz.. Büyük zafer kazandıklarını, AK Parti’nin 13 yıllık tek başına iktidarda oluşuna son verebildiklerini bir zafere şenliği havasında duyurdular. Dahası, CHP lideri Kılıçdaroğlu, ’halkın AK Parti’yi artık hükûmette görmek istemediğini, yüzde 41’e karşılık, yüzde 59’luk bir blok oluşturduklarını’ iddia ediverdi.. Yüzde 10 barajını aşan HDP’nin eşbaşkanı Demirtaş da, aynı zafer sarhoşluğu içinde, ’AK Parti ile asla bir ortak hükûmet kurmayacaklarını, ama diğerleriyle kurabileceklerini ve ülkeyi hükûmetsiz bırakmıyacaklarını’ açıklıyordu.
Ama, MHP lideri Bahçeli ise, ’HDP’li bir hükûmete asla katılmayacakları’nı, en doğrusu ise, tekrar seçim olduğunu söylüyordu.. Böyle olunca da, O yüzde 59’lık blok hikayesi daha ilk anda çöküyordu, o üç partinin hükûmet kurması hayal oluyordu.
Nitekim, böyle bir blokun olmadığı, Meclis Başkanlığı seçiminde görüldü ve yüzde 59’luk denilen blok, paramparça oldu ve AK Parti kendi adayını Meclis Başkanı seçtirebildi..
Bu süreçte, AK Parti ise, her parti ile görüşmeye, her türlü ortak hükûmet modelini görüşmeye hazır olduklarını açıkladı.
AK Parti Gn. Başkanı A. Davudoğlu, Cumhurbaşkanı tarafından yeni hükûmeti kurmakla vazifelendirildiğinde, CHP ile uzuuun görüşmeler yaptı ve sonunda, bu iki partinin temel ayrılıklarının bulunduğu ve koalisyon yapamıyacakları -mâlumu ilâm kabilinden- açıklandı.. Arkasından da MHP ile görüşmeler yapıldı. Ama, onunla da bir neticeye varılamadı.
Bahçeli, hem başka partilerle, hem de AK Parti’yle hükûmet kurmaya karşı idi.. Seçimin tekrarlanmasına da karşı çıkıyor ve bir hükûmet kurulamaması halinde, anayasa’da belirtildiği üzere, Meclis’deki partilerin üyelerinden bir seçim hükûmeti oluşturulmasına katılmayacaklarını açıklıyordu. Yani, MHP ve Bahçeli bütün her şeye karşı çıkıyordu.. Dahası, tıpkı diğer bütün muhalefet partileri gibi, devamlı Erdoğan’a vurmaya ve hattâ onun aile efradıyla meşgul olmaya çalışması ilginçtir.
Erdoğan da Bahçeli’nin bu ölçüsüzlüğüne karşı, 19 Ağustos günü yaptığı konuşmada, ’Siyaset, işi gücü bırakıp Tayyib Erdoğan’ın şahsıyla ve ailesiyle uğraşmak değildir. Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış, bir yolsuzluk varsa buna hesabı soracak olan yargıdır. (…) Ama, evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olmaz. Çünkü bunlar aile, evlad nedir bilmez. Sadece maalesef böyle kurusıkı hakaretlerle bir yere vardırmak isterler. Nedir o benim için yapılan Mussolini, Hitler benzetmeleri, aynaya bak... O zaman, kendinin nerede olduğunu görürsün. Biz ilhamımızı ne Mussolini’den, ne de Hitler’den aldık. Biz haktan ve halktan aldık.’ diyordu, en sert polemik cümleleriyle...
*
CUMHURBAŞKANININ GENİŞ YETKİLERİNİ DÜŞÜNEMİYENLERİN ’AÇMAZ’I
MHP’nin Davudoğlu’na ’hayır’ demesinden sonra, CHP Başk. Kılıçdaroğlu ise, hükûmet kurma vazifesinin kendisine verilmesinin kanunî bir gereklilik olduğunu söyleyerek Erdoğan’dan böyle bir vazifelendirmede bulunmasını istiyordu. Halbuki, Cumhurbaşkanı, başbakanlık vazifesini parti liderlerine vermek zorunda değil, anayasa gereği.. Geçmişteki örneklerde olduğu üzere..
Ancak, kendi kemalist geçmişlerini hâlâ gururla kabullenen Kılıçdaroğlu ve etrafının M.Kemal’in, Dolmabahçe Sarayı’nda öldüğünü bilmezlikten gelip, aylardır, Ank.- Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni dillerine dolamaları ve o külliyenin kaçak ve kanunsuz olarak yapıldığını ileri sürmeleri, ’kaçak saray, altından klozet vs. yalan ve yaygararalarıyla meşgul olmayı siyaset yapmak zannetmeleri ortada iken.. Ve şimdi de, başbakanlık vazifesini almak üzere oraya gitmesi nasıl olacaktı ve bu günleri de düşünmesi gerekmez miydi?
Ama, Cumhurbaşkanı, ’onun sözlerini yalayıp huzuruna gelmesine ve onu Hükûmet kurmakla vazifesini vererek, tarafdarlarının birkaçgün olsa da ’Başbakan Kemal..’ diye tezahürat yapmalarına zemin hazırlar mı?’ diye beklenirken, Erdoğan, 19 Ağustos günü yaptığı açıklamada, ’Beştepe’nin adresini bile bilmeyenlerle zaman harcayacak durumda değiliz..’ deyip konuyu kapatıyor ve anayasaya göre, seçim hükûmeti kurulması için gereken adımların atılmasının yolunu açıyordu. CHP ise, bu durumu da, C. Başkanı’nın yetki gasbı olarak niteliyor ve MHP’den sonra kendilerinin de.- böyle durumlarda kurulması kanunen öngörülen- ’Seçim Hükûmeti’nde yer almıyacaklarını açıklıyordu..
*
HDP, ’SEÇİM HÜKÜMETİ’NE,
’OPERASYONLARI DURDURABİLİRİZ’ ÜMİDİYLE, ’EVET’ DİYOR..
İlginçtir, bu noktada, daha önce ’AK Parti ile ortak Hükûmet’e asla..’ diyen HDP, seçim ihükûmetinde yer alacağını açıklamış bulunuyor. Ancak, HDP’den alınacak Bakan’ların kimler olacağını kendilerinin belirleyeceklerini ve onlar üzerinde asla tartışmayacaklarını söylüyor Demirtaş.. Bu da, belki, PKK üzerine, Kandil ve diğer operasyonları durdurmak veya frenlemek ümidiyle olsa gerek.. Çünkü, onların bütün düşünceleri PKK patentli, aynı..
Ancak, bu da, öyle bir ’seçim hükûmeti’ne katılımın gerçekleşmiyeceğinin habercisi sayılabilir. Çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, önüne Bakan olarak getirilen her ismi imzalamıyacağı tahmin edilebilir. (Hatırlayalım, geçmişte Demirel, çok bir demokrat olduğunu ısrarla vurgulamasına rağmen; gerekli kanunî ekseriyet temin edildiği halde, Refah-Yol Hükûmeti’nin devamına, ’Sizin sayısal ağırlığınız olabilir, ama, siyasal ağırlığınız yok..’ diyerek yeşil ışık yakmamış; hükûmet kurma vazifesini meclis’te etseriyeti olmayan partilerin liderlerine vermişti.. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Abdullah Gül ilk AK Parti Hükûmeti’nin başbakanı olarak, Hükûmet listesini A. N. Sezer’e sunduğunda, Sezer, listede Eğitim Bakanı olarak gösterilen B. Atalay’ı imzalamamış, o bakanlığa ANAP’tan gelen bir ismi getirmişti.. Yani, bu yönde geçmiş örneklerde, çok canlı örnekler mevcud..)
Böylece HDP’lilerin istediği isimlerin Bakan yapılmayacağını söylemek şimdiden mümkündür.. Çünkü, daha önce, koalisyona daha ilk andan karşı çıkan HDP’nin, üstelik, göbeğinden bağlı olduğu PKK’nın, ’Ateş-kes’in artık yürürlükte olmadığı’nı açıklayıp, ülkeyi kanlı eylemlerine tekrar sahne yapmak istemesi ve bu partinin de o kanlı cinayetlere kılıflar uydurmakla meşgul olması ya da Amerika, AB ve NATO merkezlerinden duruma müdahale etmesi için çırpınması gerçeği de ortada iken..
Bu tartışmalar sürerken de esasen, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından seçimlerin yapılacağı yeni tarih olarak belirlendiği bildirilen 1 Kasım 2015 Pazar gününe gelinmiş olunur.. Şunun şurasında 70 gün kaldı..
*
Elbette bu 70 günün kolay geçmiyeceği tahmin edilebilir. Çünkü, PKK örgütü, en kanlı ve hiç bir insanî ve ahlâkî kaygu da taşımaksızın, ülkenin her yerinde, çılgın elemanlarına eylemler yaptırırken, gerilimin seçim atmosferinde daha bir ter tırmanacağı ortadadır.
Kanın 2,5 yıldır durdurulmasında Erdoğan’ın rolünü en etkin isim olduğunu göremiyenler, şimdi, devlet refleksinin böylesine sert olmasına tepki veriyorlar..
Ancak, unutmamak gerekir ki, sosyal psikolojide, kitlelerin genelde, ’yumuşak demir’ durumunda olup, güçlü mıknatısa yöneldiği kabul edilir.
’Ateş-kes’i bozduklarını ilan eden bir silahlı mücadele örgütü karşısındaki ’Devlet refleksi’nin sertliğinden şikayetçi olanlar, kamu düzeninin nasıl korunacağının yolunu gösteremeden konuşuyorlar. Devlet zaaf gösterdiği derecede, halkın yöneleceği başka güç odaklarını araması kaçınılmaz olur..
Evet, kurdun kargayı kolayca yakalaması pek mümkün değildir, ama, karganın kurda gaalib gelmesinin imkansızlığı daha bir unutulmamalıdır.
Elbette seçim atmosferi sıkıntılı geçecektir, ama, MHP’nin istediği gibi, seçimin ertelenmesi ve hele Sıkıyönetim ilanı gibi durumlar daha büyük sıkıntılar getirir.
*