Henüz altı ay varken seçim tahmini yapmaya kalkmanın çok anlamlı olmadığı düşünülebilir. Toplumun nabzını tutmaya deneyimli kamuoyu şirketleri bile gerçekçi bir tahminin ancak seçimlere çok yaklaşıldığında mümkün olduğunu söylerler. Ancak eğer önümüzdeki altı ay içinde konjonktürün esas olarak değişmeyeceğini ya da seçim davranışı açısından tali olacağını düşünüyorsak, böyle bir tahminin işlevsel olabileceğini öngörebiliriz.
Açıktır ki önümüzdeki süreçte en kritik olay çözüm sürecinin alacağı şekil. Seçimleri etkileyebilecek radikal bir değişim, sürecin durması ya da tam tersine beklenmedik bir hızla sonuca yönelmesi olurdu. Ne var ki ikisi de gerçekçi gözükmüyor. Çözüm sürecinin durma ihtimali çok az çünkü hem AKP bunu istemediğini çok açık olarak ortaya koyuyor, hem de eğer PKK böyle bir zorlamaya girerse HDP oy kaybedecek ve Kürt siyasi hareketinin meşruiyeti azalacak. Öte yandan süreç muhtemelen bir eşik daha geçecek ama esas adımı yeni anayasaya, dolayısıyla doğrudan seçim sonuçlarına bırakacak. O nedenle sürecin beklenenin ötesinde hızlanması da pek mümkün değil. Her halükarda taraflar (hele 6-8 Ekim eylemlerinin yarattığı güvensizlik ortamında) ‘ciddi’ adımlarını seçim sonrasına ertelemeyi tercih edeceklerdir.
Kürt meselesinin bile seçim atmosferini değiştirme şansı yok ise, olağanüstü olasılıkları da bilemeyeceğimize göre, seçimlere üç aşağı beş yukarı bugünkü koşullarda gideceğimizi varsayabiliriz. Hesaplamada referans olarak herhangi bir seçim sonucunu veya araştırmayı almak mümkün… Biz son seçim olan Mart 2014 yerel seçimini alalım, ancak genel seçimlerde ortaya çıkan bir farklılığa da dikkat ederek: AKP ile MHP arasında gidip gelen kabaca iki milyon oy bulunuyor ve bu oylar yerel seçimlerde MHP’ye, genel seçimlerde ise AKP’ye kayıyor. Ayrıca önümüzdeki seçimde yurtdışından da kabaca yüzde iki oy kullanılacağını ve bunun AKP lehine en az yarım puan fark yaratacağını hesaba katalım.
Bu durumda AKP’nin yerel seçimde aldığı yüzde 44’ü en az 4 puan yukarı çekmesi beklenir. HDP oyunun ise cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan yüzde 10’dan tekrar eski seviyesine dönmesi şaşırtıcı olmaz. Diğer küçük partilerin genel seçim performansının yerel seçime göre daha düşük olması da doğaldır. Öte yandan yerel seçimde CHP+MHP’nin yüzde 43 aldığı, üç büyük şehirde CHP’nin MHP’ye oranla üç misli oyunun olduğu, buna karşılık ülkenin geri kalanında oyların kabaca eşit dağıldığını hatırlayalım. MHP’nin iki milyon oyunun AKP’ye gittiği ve CHP’den ayrılan ulusalcıların az da olsa bir miktar oy götüreceği düşünüldüğünde sonuç şöyle olacaktır: AKP 48, CHP 24, MHP 15, HDP 6, Diğer 7…
Ancak partiler arasında bir asimetri olduğunun altını çizmekte yarar var. Saha çalışmaları AKP politikalarını beğenenlerin kabaca yüzde 60 olduğunu gösteriyor. Yani bu partinin potansiyeli aldığı oyun üzerinde. Oysa CHP ve MHP’de beğeni oranları seçimde aldıkları oyun altında kalıyor. Diğer bir deyişle AKP için bulduğumuz 48 rakamı muhtemelen asgari oyu gösterirken, muhalefet söz konusu olduğunda yukarıdaki tahminler alınabilecek azami oya işaret edecektir. Hacmi nedeniyle AKP için 2, iki büyük muhalefet partisi için 1 puanlık oynama payı koyduğumuzda AKP oyunun 50’ye ulaşması hiç de zor olmayacak gibi gözüküyor. Bu durumda diğer partilerin oylarının ise sırasıyla 23, 14, 6 ve 7 olabileceğini öne sürebiliriz. Kısacası eğer bazılarının hasretle beklediği ‘kargaşa’ ortamı yaratılamaz ve iktidarın kontrolü elden kaçırması sağlanamazsa, AKP’nin yüzde 48-50 aralığında oy almasının gerçekçi olduğunu akılda tutmak gerek. Bu sonuç üç seçimlik hayati dönemecin iktidar tarafından başarıyla dönüldüğünü ifade edecek ve kartların yeniden karıldığı, iş dünyasında ve medyada yeni pozisyonların alındığı bir döneme girilecek…
Bugünden bu tahminleri yapmanın herhangi bir ‘kıymet-i harbiye’sinin olmadığı öne sürülebilir. Ancak farklı öngörülerin ortaya konmasına vesile olacak bir tartışma, gözlemcilerin topluma önyargısız bakmalarını ve derinlikli saha çalışmalarını teşvik eder. Buna karşılık eğer tahminler yukarıda sergilenen öngörüye yakın bir noktada yoğunlaşırsa, muhalefeti istikrarsızlık hayalleri içinde günleri heba etmektense gerçek bir siyaset stratejisi üzerinde düşünmeye davet edebilir. Çünkü bütün zorlamalara ve manipülasyon çabalarına karşın, görünen o ki toplumun sağduyusu sarsılmayacak ve Türkiye siyasi istikrarını sürdürecek.
Not: MümtazerTürköne benim ahlak konusunda söz etmeye ehil olmadığımı ima etmiş. Keşke bunu başkası yazsaymış… Hiç olmazsa birkaç kişinin ciddiye alıp etkilenme ihtimali olurdu.
AKŞAM GAZETESİ