Sebep olanlardan Allah razı olsun

Yusuf Ziya Cömert

68 Kuşağı diye bir gerçek var. Avrupa'da rağbet görmüş, Türkiye'ye sirayet etmiş ve şöhret bulmuş bir şey.

İnsanların, 'Ben Fenerliyim' veya 'Ben Galatasaraylıyım' deyip tatmin olması gibi, bazıları, 'Ben 68 kuşağındanım' deyip tatmin olur.

Küçümsemiyorum. Sağcı, solcu, ilerici, gerici, aşağıcı yukarıcı... Hayatında elini taşın altına koymuş hiç kimseye bir diyeceğim yok. Şapkam olsa, şapka çıkarırım.

Ben, çorbada bir gram tuzları olmadığı halde, polis copunu mertek, nezarethaneyi karpuz serası, panzeri biçerdöver sanacak kadar olaya yabancı olanların, 68'de öğretmenin eteğinin altına saklananların 40 yıl sonra aynı 'prestij'e ortakçı çıkmasına gıcık oluyorum.

Ben o zamanları hayal meyal hatırlarım.

Şevket Abi'nin, bilmem hangi saikle 6. Filo'ya GO HOME diyen solcuları kovalatmasını o zamanki aklımla Bugün gazetesinden takip ediyordum.

Çocukken farkettiğim ilk gazetecilik numarasıdır şu: Bir resim var. Arkası dönük bir –tabir caizse– komünist kalabalığı. Bugün gazetesinde o kalabalığın resmi.

Altında aşağı yukarı şöyle bir yazı: Komünistler, kendilerine doğru uçuşan kuşları taş zannederek kaçtılar.

Bir de 12 Mart muhtırası. Bizim ortaokul yıllarımızın büyük hadisesi.

Sonradan anladık, 'dindar'ların lüzumsuz yere yürütüldüğünü. Muhtıranın da tamamen lüzumsuz olduğunu.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, sırf darbeye gerekçe olsun diye yok yere asıldığını...

Yani sözüm, eli taşın altında olanlara değil, eli taşın altında parçalananlara hiç değil.

Bir de 70'ler yaşandı Türkiye'de.

70'lilerin şöhreti 68'liler kadar değildir. 70'liler, her nedense, alacakaranlık kuşağı gibi arada bırakılmıştır.

Herkesin burnunun kanadığı, herkesin elinin parçalandığı bir süreçti 70'ler.

Solcunun da, sağcının da aynı silahla öldürüldüğü...

Bir devlet mantığının, solcu, sağcı veya İslamcı herkesi alabildiğine kullandığı acımasız bir süreçti.

Bizim kuşaktan, arkadaşı –veya arkadaşları– vurulmamış hiç kimse yoktur.

12 Eylül darbesini yapanlarla, 70'lerde gençleri birbirine kırdıranlar aynı ellerdir.

Birbirlerini kıran gençleri, darbeden sonra idam edenler de, 'asmayalım da besleyelim mi' diyenler de aynı güçlerin temsilcileridir.

Anlatmıştım, kendi 12 Eylül'ümü.

Adaleti, bir sağcı, bir solcu asarak gerçekleştiren, insanı hiçe sayan çarpık, sakat, adi darbeci mantığını.

Sıkıyönetim komutanlığı yapan bir herif-i nâşerif'in, babamın önünde 10 yıl diz çöküp okusa adam olmayacak gestapo mukallidinin şehrin müftüsü olan babamı siygaya çekmesini.

Pir-i fani olmuş bu cuntacıların yargılanmasını anlamsız bulanlar olabilir.

Onu bir de Metris'in, Mamak'ın hücrelerinde ömrünü tüketenlere sorun.

Hassas yerlerine elektrik verilenlere...

Gece gündüz, bir manyağın kompleksi yüzünden dayak yiyen binlerce insana.

Bence, çok anlamlı, çok güzel bir iş oldu.

'Mahkemeden hiç olmazsa bir kağıt gitsin evlerine' demiştim geçenlerde yazdığım bir yazıda.

'Hayatlarında bir kere canları sıkılsın.'

Sıkıldı.

Darbe yapmanın, koca bir kuşağı paspas etmenin marifet olmadığını, suç olduğunu aynelyakin görmüş oldular.

Hayırlı olsun.

'Hani, referandum geçti, 12 Eylülcüler yargılandı mı?' diye referandumda 'evet' diyenlere laf sokmaya uğraşanlar vardı...

Onlara da kapak olsun.

Sebep olanlardan Allah razı olsun.

YENİ ŞAFAK