Çeşitli üniversitelerde İslami kimlikli öğrencilere ya da faaliyetlere yönelik engelleme çabaları, tecavüzler, saldırılar gerçekleştiğini görüyoruz. Bir salgın gibi oradan oraya yayılarak devam eden bu eylemlerin nasıl bir zihniyetin ürünü olduğunu ve bu eylemleri gerçekleştirenlerin nasıl bir ruh hali içinde bulunduklarını bilmek gerekiyor.
Her ne kadar kendisini özgürlükçü, insan hakları savunucusu vb. iddialarla tanımlasalar da sol ideoloji mensupları genelde baskıcı, dayatmacı bir tutum içindedirler. Bu sahip oldukları ideolojinin temelde Batılı aydınlanma felsefesine dayanmasından, laik-ilerlemeci bir zemine oturmasından kaynaklanmaktadır.
Tekelci Zihniyetin Beslediği Tekebbür Hali
Doğruyu, gerçeği bilme ve sahiplenme mantığı bu anlayışta doğruyu, gerçeği adeta tekeline alma biçimine dönüşmüştür. Aşırı ve yoğun ideolojik motivasyonla karşıtlarını ya da kendisinden olmayanları değersizleştirme, yok sayma ve hatta pek çok durumda imha edilmesi gereken zararlı unsurlar olarak görme eğilimi sol ideoloji ve dünya görüşünün mensupları arasında yaygın bir tutumdur.
Bu yüzden dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, yaşadığımız ülkede de kendi ideolojisini savunmak, iktidarını oluşturmak için ağır bedeller ödeyen ve bu süreçte kabul edelim ki, haktan, özgürlükten, hukuktan yana geniş bir literatür ve güçlü bir söylem geliştiren bu kafa yapısı iktidara eriştiği ve otoritesini kurabildiği ya da hissettirdiği her alanda kendisi haricindekilere karşı alabildiğine otoriter, dayatmacı, tahammülsüzce davranmıştır.
Bu anlayış mensuplarının yaşadığımız ülkede Kemalist ideoloji ve pratiğin de katkısıyla/etkisiyle bilhassa İslami kimlik ve taleplere karşı daha açık, sert ve karşıt bir konumlanma içinde olduklarını biliyoruz. Sol yelpaze içinde yer alan birtakım unsurların, belli dönemlerde nispeten daha farklı tavırlar geliştirmeleri, zaman zaman daha insani, daha makul tutumlar takındıkları da vakidir ama bu tutum hep zayıf kalmış, istisnai olmaktan kurtulamamış ana damar ise her zaman İslami kimlikle çatışma tavrı içinde olmuştur. İslamcı olarak tanımlanan AK Parti iktidarı dönemi ise bu tutumun daha da belirginleşmesine, adeta solun İslami kimlik ve taleplere karşı cepheden yürüttüğü bir taarruza zemin teşkil etmiştir.
Ve nihayet bu tutumun Suriye’de isyan olgusunun patlamasıyla birlikte ise tam bir düşmanlığa dönüştüğü ortadadır. Bugün genel anlamda sola şebbihalaşmış bir kafa yapısının hakim olduğu, solun neredeyse tüm grup ve fraksiyonlarıyla katil-zalim bir diktatörlüğü kutsama tavrı içine girdiği rahatlıkla söylenebilir.
“Üniversiteler Bizimdir” Saçmalığı
Son dönemde çeşitli üniversitelerde birtakım sol grupların Müslüman öğrencilere karşı küstahça, edepsizce saldırılara yönelmesinin ardında bu yönelim bulunmaktadır. Ve bu kafa yapısı tümüyle haksız, çarpık ve de çirkindir.
Öncelikle bu çevrelerin kendilerini ‘Üniversite’nin sahibi olarak konumlandırma çabası tutarsızdır, boştur. Bu temelsiz yaklaşım kaçınılmaz olarak, bu kafa yapısına sahip kesimleri kendilerini bulundukları mekanlarda kimin faaliyet yürütüp, kimin yürütemeyeceğinin karar vericisi konumunda görmek gibi bir çarpıklığa sürüklemekte, tam bir tekebbür halini doğurmaktadır. Oysa böyle bir yetkiyi kimse onlara vermemiştir, bu sadece kof ve de çirkin bir böbürlenmedir.
Şurası da çok ilginçtir ki, bu çevreler adeta her türlü ahlaksızlığın, sapkınlığın zemin bulduğu, rahatlıkla örgütlenebildiği üniversitelerde İslami çalışmaları engelleme gayretleriyle tam bir sefalet tablosuna imza atmaktadırlar. Ne var ki, eylemleriyle sebep oldukları çarpıklığı, çelişkiyi fark edemeyecek kadar kördürler, içinde bulundukları ideolojik tutarsızlık, akılsızlık bu tipleri hayali tutumlara sürüklemektedir.
Peki, tüm bu azgınlığa, zalimliğe karşı Müslümanlara düşen görev nedir?
Ne Zulmederiz, Ne de Zulme Boyun Eğeriz!
Müslümanlar kimseye zulmetmez, zulmü de savunmazlar. Sol ya da diğer ideolojik yaklaşımları batıl, temelsiz, İslamdışı olarak görmekle birlikte hassaten kendisine karşı konumlanılması, imha edilmesi gereken bir şey olarak algılamazlar, bu anlayışlara yönelen gençler için üzülmekle birlikte, dinde zorlama olmadığı emri ilahisi çerçevesinde dayatmacı bir tutum içinde de olmazlar.
Bununla birlikte kendilerine yöneltilen dayatmaları, haksızlıkları, zorbalıkları da asla görmezden gelemezler. Şüphesiz İslam akidesinin Müslümanlara yüklediği haksızlığa karşı tavır alma sorumluluğu ve kazandırdığı izzet zalimler karşısında boyun eğmeye cevaz vermez.
Elbette Müslümanlar kimliklerini, değerlerini, kardeşlerini savunmak durumundadırlar. Rabblerinin üzerlerine yüklediği bir ‘bağy’ eylemi, bir saldırganlık, hadsizlik ile karşılaşıldığında yardımlaşma, zulme ve haksızlığa elbirliğiyle karşı koyma sorumluluğunun muhataplarıdırlar.
Bunu yaparken asli gündemimiz olması gereken tevhidi haykırmaya devam etmek, anti-sol bir tutuma düşmemeye gayret etmek önemli ve gereklidir. Elbette birilerine cevap yetiştirmekten öte gündem belirleme çabası içinde olunmaya çalışılmalıdır ama bunu yaparken anın vacibini yerine getirme görevi de hiçbir mazeretle ihmal edilmemelidir.
Bu tür durumlarda Müminlerin Önderi’nden nakledilen şu buyruk yol gösterici olmalıdır: “Ashabım! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin! Bilakis Allah’tan af ve afiyet isteyin! Fakat olur da onlarla karşılaşırsanız o takdirde sabredip sebat edin. Ve şunu da iyi bilin ki cennet, kılıçların gölgesi altındadır.”.
Tam bu noktada bazı üniversitelerde Müslümanlar adına sergilenen kimi görüntülerin rahatsız edici olduğunu hatırlatmakta yarar var. Zaman zaman azgın bir takım grupların tecavüzkar davranışları karşısında İslami bir faaliyet için bir araya gelmiş bazı Müslüman gençlerin pasif, yetersiz kaldıkları, bu kesimlerin tırmandırdığı gerilim ortamında geri adım atan taraf konumuna düştükleri görülmektedir. Bu görüntü yaralayıcıdır, kabulü mümkün değildir.
Müslüman İzzetiyle Davranmak Elzemdir!
Müslümanlar bu ülkenin de, bu yeryüzünün de gerçek sahibi, varisidirler; kimse Müslümanlara misafir, sığıntı muamelesi yapamaz, buna izin veremeyiz, vermemeliyiz! Dolayısıyla ne pahasına olursa olsun hakkımızı savunmalıyız. Hz. Ali‘nin “Haksızlığa karşı çıkıp hakkını korumayan hakkıyla birlikte şerefini de kaybeder.” sözü akıldan çıkartılmamalıdır.
Rabbimiz “İzzet Allah’ın, Resulünün ve Müminlerindir.” buyurmuştur. Öyleyse Müslümana eğilmek, bükülmek yakışmaz; izzetli olmak yakışır. “Birbirlerine karşı merhametli, kafirlere karşı ise sert olmak” Müminlerin şiarıdır. Allahu Teala vahiyle, Kur’an’la, Resul’le onurlandırdığı, izzeti bahşettiği Müslümanları bu dünyada da aziz eylesin; zalimleri, kafirleri, İslam düşmanlarını ise zelil kılsın!