Rabia Şanlıalp / Perspektif.eu
Sayısı az, etkisi büyük Müslümanların ülkesi: Japonya
Japonya’daki Müslümanların çoğu Sünni. Aralarında çok dindar olmasalar da az sayıda İran kökenli Şii de var. Fakat ülkedeki 100 bin Müslümanın çoğunluğunu Japonyalı Müslümanlar, ardından Pakistan, Endonezya, Bangladeş ve Malezya’dan gelenler ile Afrikalılar, Araplar, Türkler ve Çinli Müslümanlar oluşturuyor. Kısa bir süre önceye kadar ülkede sadece Tokyo Camisi varmış. Şimdi ise ülkede yüzden fazla mescit bulunuyor.
Fatimah Hanako Lijiima ve Haroon Qureshi, Japonya’da yaşayan 100.000 kişilik Müslüman cemaatin üyelerinden. Fatimah Amerika Birleşik Devletlerinde 1969 yılında doğduktan sonra 1 yaşındayken ailesi ile birlikte Japonya’ya gelmiş ve burada büyümüş. Daha sonra üniversite için New York’a gitmiş ve orada Güzel Sanatlar okuduktan sonra Japonya’ya dönmüş. Haroon’un küçük bir ihracat firması var. Kullanılmış arabalar ile sanayi tipi araçların ticaretini yapıyor. Evde para kazanan tek kişi o. Aile, Japonya’nın ikinci büyük şehri olan Osaka’da yaşıyorlar.
Fatimah ile Haroon, Japan Islamic Trust isimli bir derneğin kurucuları. Osaka Mescidi’nin bünyesinde yer alan bu dernekte seminerler, Kur’an, Hadis ve Arapça kursları veriliyor. Dernek aynı zamanda ulusal ve uluslararası yardım çalışmalarında oldukça aktif. Örneğin 1998 yılında Tokyo Camisi restore edilirken dernek caminin yenilenmesine 35 milyon Yen’lik bir bağışla katkıda bulunmuş. Bunun dışında Shibuya Mescidi için 1995 yılında bir yer kiralanmasına yardımcı olmuş, Shin Okubo, Machida, Ashikaga gibi belediyelerde ibadet yerleri kurulmasının da öncüsü olmuş. Bunun dışında dernek her sene ramazan ayında teravihleri hatimle kıldırmak için bir hafız davet ediyor.
Fatimah ve Haroon, derneğin bulunduğu mescitte bir de uluslararası İslami bir anaokulu açmış. Özel okul statüsünde devletten maddi destek almayan bu okul için öğrencilerden eğitim harcı alınıyor. Okulun hemen yanındaki mescidin giderleri ise Osaka’daki yerel Müslüman cemaatin desteğiyle karşılanıyor. Derneğin Genel Sekreteri olan Haroon ve dernek yönetimindekilerin hiçbiri maaş almıyor, herkesin kendi işi var.
Farklı derslerin ve aktivitelerin bulunduğu bu okul aynı zamanda Japonya’daki ilk Müslüman anaokulu. 11 yıl önce açılan anaokulunun ilginç bir hikâyesi de var: Çift bir bina bulmuş, binanın fizibilitesini yapmışlar. Kaç tane öğrenci, kaç tane öğretmen ve oda lazım olduğuna dair araştırma yapmışlar. Mali durumlardan dolayı zorluk çekmelerine rağmen büyük oğlu 4 yaşında iken Fatimah mescitte oğluna dinî eğitim vermeye başlamış. Bir yıl sonra kız kardeşi de çocuğunu göndermiş, daha sonra bir arkadaşı derken şu anda 19 çocuk eğitim görüyor. Fatimah anaokulunun toplantılarıyla meşgul olurken, aktivitelerin çoğunu Fatimah’ın kız kardeşi yapıyor. Haroon, “İnşallah gelecek sene nisan ayında ilkokul da açacağız.” diyor.
Japonya’da Japon Islamic Trust’a bağlı dört mescit var. Her mescit Müslüman cemaatin bağışlarıyla ayakta duruyor. Japon hükûmeti bütün din ve dünya görüşlerine eşit mesafede durmak zorunda olduğu için kanun gereği İslam ya da Budizm fark etmeksizin dinî faaliyetleri maddi olarak desteklemiyor. Dernek dinî cemaat statüsünde ve Eğitim Bakanlığı’na kayıtlı. Japonya’da dinî cemaatlerin Eğitim Bakanlığı’na kayıtlı olan kuruluşları Müslüman, Hristiyan, Budist fark etmeksizin vergiden muaf tutuluyorlar. Haroon, “Devletin bize sağladığı tek destek bu.” diyor.
Fatimah ile Haroon’un 4 çocukları var. En büyük olanı Abdullah Hasan, 14 yaşında ve 9. sınıfa gidiyor. İbrahim 7. sınıfta, Ahmet 3. sınıfta. Kardeşlerden en küçüğü Muhammed ise anaokuluna yeni başlayacak. Ailenin bir günü ibadetlerle çevrilmiş durumda. Fatimah, Haroon ve 3 çocukları sabah namazı için uyanıyor. Abdullah Hasan sabah namazını, eve on dakikalık yürüyüş mesafesinde olan derneğin mescidinde eda ediyor. Fatimah namazı diğer çocuklarıyla evde cemaatle kılıyor. Aile, bütün üyeleriyle Kur’an’a gönül vermiş durumda. Abdullah Hasan hafızlıkta 14. dönüşte, İbrahim 11. cüzde, Ahmet de hafızlığı son hızla devam ettiriyor. Sadece çocuklar değil Fatimah da hafızlık yapıyor. Haroon eşinin hafızlığından bahsederken gururla, “Şu an 10. dönüşte.” diyor.
Sabah namazının ardından Fatimah 1 saat Kur’an ile meşgul oluyor ve hıfzetmesi gereken yerleri çalışıyor. Kur’an çalışmasının ardından çocukların öğle yemeği çantalarını hazırlıyor. Okulda helal gıda ile ilgili sorunlar olduğu için bu yemeklerin çocuklar saat 8’de okula gitmeden hazırlanması gerekiyor. Çocuklar okula gittikten sonra ev işlerini hâllediyor Fatimah. Bu standart işlerin hemen peşinden yine Kur’an’a dönüyor: Evde Kur’an öğretiyor, Sykpe üzerinden Kur’an öğretiyor, mescide gidip orada Kur’an dersi veriyor. Tecvid bilgisi iyi olduğu için Fatimah’ın dersleri oldukça yoğun. Bu derslere gelenlerin bir kısmı Japon Müslümanlar, bir kısmı ise Japonya’da Müslüman ülkelerden sonradan gelen Müslümanlar. Bu derslerin yanında İslam’ı tanımak isteyen gayrimüslimlere İslam’ı anlatıyor Fatimah. İslam’ı anlattığı insanlar arasında şaşırtıcı bir şekilde Kur’an’ı seven ve gayrimüslim olmasına rağmen Kur’an’ı öğrenmek için Fatimah’tan ders alan Japonlar var. Bu durum, hayatını Kur’an’a vakfetmiş Fatimah’ın Kur’an’a duyduğu aşkı çevresindeki insanlara da yansıtabilme kabiliyetinden kaynaklanıyor olsa gerek.
Fatimah, Japonların İslam hakkındaki görüşlerinin medya aracılığıyla oluştuğunu, çoğunlukla televizyonda terör ve ekstremizm bağlamında verilen haberlerle bu algının oldukça olumsuz olduğunu söylüyor. “Anlatan olmadığı için İslam’ı iyi bilmiyorlar. Bir Müslümanla karşılaştıkları zaman da genellikle tedirgin oluyorlar.” diyor Fatimah. Sanatçı olan babası hayatının yarısını ABD’de geçirmiş, üniversitelerde sanat öğretmiş ve sanat galerisi varmış. New York’ta kendi arkadaş çevresi içinde kalan babası hiçbir dini sevmiyormuş. Fatimah anne ve babasından evlenmek için izin istediğinde karşı çıkmamışlar ama evlilik fikrinden çok da hoşlanmamışlar. Evlendikten sonra ihtida ettiğinde ise babası şok olmuş ve bundan hiç hoşlanmamış. Bir keresinde, “İslam benim kızımı benden aldı.” bile demiş. Haroon, “Evliliğin ardından ilişkimiz hep iyi oldu. Fatimah evin tek kızı, ben de onların oğlu gibiyim. Şu an elhamdülillah harika bir ilişkimiz var.” diyor. Bu ilişkinin güzel olmasının etkisiyle Fatimah’ın babası İslam’ı artık eleştirmemeye başlamış. Haroon, “Artık İslam hakkında iyi konuşuyor. İslam’ın temizliği tavsiye etmesinden bahsediyor mesela.” diyor. Haroon’a göre Japonlar Müslümanlarla tanışma fırsatı bulamamış çok uzun bir süre, bu nedenle de bir sürü yanlış anlaşılma ve ön yargı oluşmuş.
Japonya’da çok Müslüman yok, ama Haroon Müslümanlarla tanışan Japonların bu yanlış anlaşılmaları aştığını belirtiyor: “Camimizde komşularımızla iyi ilişkilerimiz var. Birçok durumda yardım ediyorlar, sık sık uğruyorlar. Japonlar açık fikirli insanlar ama dinî konulara ilgili değiller. İslam’a özellikle meraklı değiller, ama Avrupa’da olduğu gibi sert bir şekilde karşı da değiller. Her gün birçok Japon kadın ihtida ediyor.”
Çiftin çocukları okuldan geldiklerinde tekrar bir iki saatliğine mescide gidiyorlar. Haftada üç kez özel ders alıyorlar. Evlerinde televizyon yok, ama internetten izleyebildiklerini söylüyor Haroon. “Çocukların oldukça meşgul bir hayatı var.” diye de ekliyor.
Haroon ve Fatimah, çocukları okula gönderdikten sonra Haroon’un ofisine gidiyorlar bazen. Haroon’un ofisi mescide yakın, çalışma saatleri esnek. Sadece hafta sonları boş vakti olduğunu, onlarda da sabahtan akşama kadar mescitte aktivitelerin olduğunu belirtiyor: “Her gün Kur’an öğretiyoruz ya da ezber yaptırıyoruz. Birçok kişi hafız oldu. Cumartesi günleri çok sayıda gayrimüslim geliyor İslam’ı öğrenmek için. Başka sosyal aktiviteler yapıyoruz. Örneğin 28 Mart’ta gayrimüslim evsizlere 600 kişilik yemek dağıttık. Yerel festivallere gidiyoruz. Japon bayramlarında mescidin yanında festivaller düzenleniyor. Bu yaz 30.000 kişilik Awa Odori festivali var. Broşürler dağıtıyoruz, onlara İslam’ı anlatıyoruz.”
2011 yılındaki Tsunami’de Türk yardım organizasyonlarından destek gördüklerini anlatıyor Haroon. Tsunami’nin üzerinden 1 saat geçmeden arayıp durumu sorduklarından bahsediyor. Türkiye’den gelen yardım ekibiyle en çok zarar görmüş bölgelere gittiklerinde bölgeye giden ilk insanlar olduklarını anlatıyor: “Elhamdülillah, yiyecek içecek sağladık. Bazı bölgelere devlet görevlililerinden önce gıda yardımını ilk biz yaptık.” Nitekim Tsunami’den sonra Japonya’daki cami cemiyetlerinden Müslümanların insani yardım konusunda sarf ettikleri çabadan hükûmet ve kral oldukça etkilenmiş. Haroon bu durumun Japonya’da İslam’ın imajını değiştirdiğinden bahsediyor: “Televizyon programlarında Müslümanların en hasar gören yerlere gidip yardım ettiğinden bahsedildi. Türkiye, Endonezya, Ürdün ve Pakistan gibi ülkeler yardım ettiler. Medyada bu yardımlar geniş yer aldı.” Haroon birçok Japon’un, “Bu yardımları neden yapıyorsunuz?” diye sorup İslam’a ilgi duyduğundan bahsediyor.
Derneğin Afganistan ve Pakistan’dan gelen mülteciler için kendi insani yardım projeleri de var. Haroon, nerede bir felaket olsa oraya koşmuş şimdiye kadar: Tsunamiden sonra Endonezya’da, sel ve depremden sonra Pakistan’da, depremin ardından Türkiye’de… Bu kadar çok faaliyetin yanında bir de Japon okullarında ve üniversitelerde seminerler vererek İslam’ı ve İslami kültürü anlatıyor. “Bir üniversite bizimle anlaşma yaptı. Yeni bir ders açtılar. Konuşmacıyı öğretmeni biz belirliyoruz.” Dernek geçen sene bir de mezarlık satın almış: “Bir mezarın masrafı bir milyon Yen’den fazla tutuyor. Biz mezarlığı satın aldık, ücretsiz çalıştırıyoruz. Sadece kazmak gibi şeyleri paralı yaptık. Her hafta cenazelerimiz oluyor.”
Dernek bunun dışında resmî helal sertifikası veriyor. Haroon bu durumu şöyle özetliyor: “Japon yetkililer helal gıdayı teşvik ediyor, çünkü ülkeye daha fazla Müslüman turist çekmek istiyorlar. Ayrıca helal gıda ithalatı da yapıyorlar. Fakat bunun dışında genel olarak Müslüman cemaatin hassasiyetlerine saygı duyuyorlar.”
Haroon, 2012’den beri Suriye’de insani yardım çalışmalarına bizzat katıldığından bahsediyor. 150 yetime bakmanın dışında derneğin tıbbi ve eğitim projeleri var. Bunun dışında Suriye ile Japonya’nın son dönemlerde farklı bir bağı daha olmuş: “IŞİD’in masum Japon rehinelerini bırakmaları için mesajlar yayımladık. Bu mesajlar da çok şükür medyaya yansıdı. Neredeyse her gün Suriye’deki partnerlerimize ulaşmaya çalışıyoruz, durumu anlamaya çalışıyoruz.” Haroon bu tarz çalışmalardan dolayı bir kere parlamentoya davet edilmiş ve milletvekilleri ile görüşmüş. Bunun dışında mecliste İslam ve son gelişmeler hakkında 15 dakikalık bir konuşma yapmış: “Konuşmamı çok hoş karşıladılar. İslam’ın terörle bir alakası olmadığını anladıklarını düşünüyorum.”
Fatimah’ın babası yaşlı ve bir saatlik uzaklıkta oturuyor. Fatimah ve Haroon bu nedenle Cumartesi geceleri onun yanında kalıyorlar, Pazar günü ise geri geliyorlar. Bayramlarda onu ziyaret ediyorlar ve tatilleri muhakkak birlikte geçiriyorlar.
Japonya’da farklı Müslüman cemaatleri tek bir şemsiye altında toplayan bir kuruluş yok. Haroon, “Bu durum zaman alacak.” diyor. “Bizim derneğimizin mescidi küçük ama en aktif olan Müslüman cemaat biziz. Dernek olarak bütün İslami cemaatlerle iyi ilişkilerimiz var. Nerede bir ihtiyaç hâsıl oluyorsa oraya ulaşmaya çalışıyoruz. Çatı kuruluşumuz yok ama bir araya geliyoruz.”
Tokyo’da 18 mescit var Haroon hepsinin koordinatörlüğünü yürütüyor. Bir araya gelerek toplantılar yapıyorlar. Haroon bunları anlatırken hemen bir noktaya dikkat çekiyor: “Kimseyi aşağıda ya da yüksekte tutmuyoruz. Herkes eşit.”
Ülkede Müslüman nüfus çok az olduğu için Müslümanların siyasi katılımı da göze çarpıcı bir etki oluşturmuyor. Bazı Müslüman milletvekilleri var, bir de sonradan Müslüman olan Antonio Inoki isimli eski bir boksör.
Haroon, hayatını İslam’ı tebliğe vakfettiği için gelecekle ilgili yegâne arzusu da daha fazla insanın İslam’la tanışması. “Ailem, kayınbabam, kayınvalidem İslam’a yakın duruyorlar. Birçok Japon aile de öyle. Tanıdığım bir kardeşimiz Müslüman oldu, sonra onun kız kardeşi, sonra da onun kardeşi… İslam’a karşı ön yargılar geçici bir sorun. İslam uyumlu bir din ve bize orta yolu takip etmemizi öneriyor. Aşırı grupların bilinçsiz tavırları İslam’a ancak zarar veriyor. Bunları önlemek ulemanın toplumlara karşı sorumluluğu.”