Yargıtay Başkanlığı’nı anladık. Danıştay Başkanlığı’nı anladık. Haydi Yargıtay Başsavcılığı’nı da anladık. Da, “Yargıtay BaşsavcılığıBasın Bürosu” kim oluyor? Kim oluyor ki; dün sabah üzeri bir açıklamayı, Yargıtay Başsavcılığı’nın internet sitesine koyup, ajanslara geçerek ülke gündemini karıştırmaya kalkışıyor?
Dünkü internet siteleri, “YargıtayBaşsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açıklaması” diye takdim ettiler.
Yargıtay Başsavcılığı’nın internet sitesine girip baktım, basın açıklamasının altında, şu unvan yazıyordu: “Yargıtay Başsavcılığı Basın Bürosu”
İşe bakın siz.. Bir bu eksikti. Bir ‘Basın Bürosu’ kalmıştı; halkın seçtiği Meclis’e efelenmeyen!
Bir o kalmıştı ki; şimdi o “Basın Bürosu” da çıkartmış kafayı, “istemezük” gösterisi yapıyor.
“Canım o bildirinin kim tarafından hazırlandığı belli değil mi?” demeyin.
İnsanlık hali..
Bakın ne dokunulmazlara dokunulmaya başlandı. Ne generaller vardı, yüksek dağları kendileri (haşâ) yaratmış havaları atıyorlardı.
Şimdi ya cezaevindeler. Ya da cezaevinde olmamak için, bir hastanede..
Dolayısı ile, yarın ne olacağı belli olmaz.
Bakarsınız, yarın bir ceza davası açılıp, “Eyyy başsavcı. Gel bakalım buraya. Bu bildirideki şu şu ifadelerin izahını yap bakalım. Avukat tutma hakkın var. Avukatın yoksa, barodan zorunlu avukat isteyebilirsin. İstersen, hakkındaki suçlama ile ilgili susma hakkını da kullanabilirsin” denilebilir. İşte o zaman, başsavcımızın savunması hazır olacak..
Süre falan istemeyecek. Avukat da istemeyecek başsavcımız... “Savunmamı hemen yapabilirim” diyecek ve başlayacak söze: “Efendim o bildiriyi ben hazırlamadım.Bakın internet sitesindeki örneğine.. Benim ismim yok. Basın Bürosu hazırlamış o bildiriyi” diyecek.
Gerçekten de, dünkü bildirinin sayısı 23!
2007’den bu yana, 23 bildiri yayınlanmış!
Eski bildirilere baktım, tek tek.
Bir kısmı Abdurrahman Yalçınkaya ismi ile yayınlanmış ise de, dünkü bildirinin altında “Basın Bürosu” unvanı var..
Kimbilir; belki de bir müddet sonra Başsavcımız da, eski Genelkurmay Başkanı YaşarBüyükanıt’ın yaptığı gibi, “Darbe yapmak isteyen (buradaki aktüel örneğimizde, ‘TBMM’nin alacağı kararla örtü serbest bırakılamaz’ diyen) olursa, onu önce tımarhaneye göndermek gerekir” açıklamasında bulunabilir.
Bu kapıyı açık tutmak için, imzasını atmamış olabilir başsavcımız, o bildiriye..
Gördüğünüz gibi, arada çok ince bir fark var..
O farkın ortaya çıkması için, açılacak ceza davasını biz bekleyedururken, bildirideki ciddi bir yanlışlığı masaya yatıralım..
Ne deniyor bildiride: “Yüksek yargı organlarının kararlarında, üniversite ve diğer eğitim ve öğretim kurumlarında türbanın din ve vicdan özgürlüğü kapsamında koruma görmediğinin, lâiklik ilkesiyle bağdaşmadığının açık ve tartışmasız bir biçimde vurgulandığı görülmektedir.”
İyi de, yüksek yargı kararı diye yapışıp kaldığınız o kararın üzerinden 19 sene geçti Sayın Basın Bürosu!
Haydi diyelim, RP’nin kapatılması davasının gerekçesini, hatta AKParti’nin hazine yardımının kesilmesi ile sonuçlanan davadaki gerekçeyi de ekleyelim, “başörtü yasağı öngören yargı kararları”na.
Ama..
Ama o yasakçı kararları veren hakimlerin de, hemen hemen yarısı, artık emekli oldu Sayın Basın Bürosu!
Siz şimdi, o mahkemeye yeni seçilmiş üyelerin özgür iradelerini ipotek altına mı alacaksınız?
Nereden biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin yeni üyelerinin hangi yönde karar vereceklerini?
Mesela; Askerî Yargıtay’dan gelen Nuri Necipoğlu’nun.. Baro Başkanları’nın temsilcisi Mümtaz Akıncı’nın.. Yüksek bürokratlardan gelen Alparslan Altan’ın.. YÖK’ün önerisi ile seçilen Engin Yıldırım’ın.. Yargıtay’ın kontenjanından seçilen Burhan Üstün’ün.. Sayıştay’dan seçilen Hicabi Dursun’un.. Bir hafta sonra, Şevket Apalak yerine gelecek yeni üyenin kim olacağını ve ne oy kullanacağını kim biliyor?..
Önceki üyelerin görüşleri, kullandıkları oy ile ortaya çıkmıştı ama, yeni 7 üyenin görüşlerini kim biliyor?
Kim biliyor ki; “Basın Bürosu”, bu üyelerin özgür iradelerine ipotek koyup, eski kararın tekrarlanacağı önyargısı ile TBMM’ye efeleniyor?
“Basın Bürosu” bir açıklama da bunun için yaparsa, köşemiz kendilerine açık!
Açıklamanın altına isim yazmaları şart değil. “Basın Bürosu” desinler, yeter!
VAKİT