Sayın Başbakan, para pul neyse, CHP Nutuku bile yasaklatmıştı

Mustafa Armağan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde İsmet İnönü'nün paraların, pulların üzerinden Atatürk resimlerini kaldırdığını yeniden gündeme getirdi ve haklı olarak "CHP Atatürkçülüğü"nün samimiyetini sorguladı.

Ne var ki, İsmet İnönü'nün 1938 Kasım'ından 1950 Mayıs'ına kadar yaklaşık 12 yıl süren cumhurbaşkanlığı döneminde Atatürk'ün gölgesinde kalmak istemediğini, hatta onu bir kenara bırakmak ve kendisini öne çıkartma suretiyle "aşmak" istediğini gösteren pek çok başka kanıt bulunabilirdi. Bence Başbakan'ın bu konudaki söyleminin çapını genişletme zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir bile.

Mesela Attilâ İlhan'a bakarsak, İnönü dönemi bir "dikta" yönetimidir ve "seçkin aydınlarla eşraf ve bürokrasi üçgenine dayanan, savaş vurguncularıyla el altından işbirliği yapan merkeziyetçi", yüzeysel Batıcı "faşizan bir dikta"dır.

Epeyce ağır ithamlar değil mi? Ancak o kendine mahsus dobralığıyla daha fazlasını da söylüyor Attilâ İlhan. Kendisinden dinleyelim mi bu sert görüşlerini?

"İkide bir, Atatürkçülük adına, birtakım siyaset esnafı ortaya çıkmakta, yasakçılık etmektedir. Demokrasiyi korumak bahanesi altında gerçekleştirmek istedikleri yasaklar, aslında demokrasiyi değil, İnönü diktası türünden bir diktayı öngörmekte, özlemektedir. (...) Bu perspektiften bakıldı mı, 27 Mayıs'ın, 12 Mart'ın aslında Atatürkçülük filan değil, bal gibi İnönücülük olduğu hemen görülür. (...) Benim kestirmeden İnönücülük' dediğim o 'resmî' Atatürkçülük en mükemmel ifade ve uygulamasını 40 yıllarında bulur ki, o da faşizan bir dikta, Tanzimat türünden bir batıcılık, üst yapısal kültür aktarmalarıyla kişilik kaybını ilerleme sayan bir tatlısu alafrangalığıdır." (Hangi Atatürk, Ankara 1982, Bilgi Yayınevi, s. 50-53)

Sadece söylemde kalan şekilci 'büst Atatürkçülüğü', İnönü döneminin eseridir. Ancak nedense Atatürk'ü yere göğe sığdıramadıklarına dair nutuklar atan CHP'liler, o sıralarda çok önemli işleri olduğundan olacak, Anıtkabir'in yapımını nedense bir türlü bitirememiş (!), "ebedî istirahatgâh"ı tamamlamak Adnan Menderes ve Celâl Bayar'ın Demokrat Parti'sine nasip olmuştur.

Ayrıca resmî dairelerden Atatürk resimlerinin kaldırılması da aynı dönemin önemli bir icraatı olarak göze çarpar. Sessiz sedasız "Millî Şef" İnönü'nün resimleri almıştır Atatürk resimlerinin yerini.

Yeterince dikkat edilmeyen bir tavır değişikliği de İnönü'nün, Atatürk'ün "Nutuk"unu yasaklatmasında görülür.

Gazi Mustafa Kemal'in "Nutuk" adlı eseri, bizzat kendisi tarafından CHP'nin 2. Kurultayı'nda okunmuş ve yine CHP tarafından "Cumhuriyet'in temel kitabı" olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde asla basılmamıştır. Tam 12 yıl boyunca yasak kitap olarak kalan "Nutuk", 1938'den sonra ilk kez Adnan Menderes iktidarında basılabilmiştir.

Durun, son olarak 1938'de bastırılan Nutuk'un 4. basımının ancak 1950 yılında gerçekleştirilebilmiş olmasından ibaret değildir vahamet. Aynı zamanda manidar bir şekilde bu dönemde İnönü'nün "Nutukları"nın öne çıkarıldığını da görürüz.

Mektubun kendisine yazıldığı Abdülkerim Bey'in (ön sırada gözlüklü Mustafa Kemal'le 1907'de Selanik'te çektirdiği fotoğraf.

Mesela 1946 yılında devlet tarafından "İnönü'nün Söylev ve Demeçleri"nin ilk cildi yayınlanmıştır ki, bunun da bir yıl önce basılan "Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri"ne nazire olarak yayınlandığı anlaşılmaktadır.

Hatta Taksim'de, Gezi Parkı'nın meydana bakan yamacına devasa bir İnönü heykeli konulacakken, CHP iktidarının vadesi yetmemiş ve sonra da bir daha yerine konulamamıştır. Aynı dönemde Türkiye'nin il ve ilçelerinin İnönü heykelleriyle donatıldığını biliyoruz.

Bu kısa gezintiden anlaşılacağı gibi, İsmet İnönü, Atatürk'ün gölgesinde kalmamak için önce 1939'da Meclis'te kendi kadrosunu oluşturmuş, ardından para ve pullardan, resmi dairelerden onun resimlerini kaldırarak kendi resimlerini koydurmuş, heykellerini diktirmiş, "Nutuk"u da yasaklatmıştı. Bu yüzden diyorum ya, 1939'dan itibaren yeniden formatlanan Cumhuriyet ve Atatürk imajı, 1960'tan sonra bu defa da darbelerle birlikte yayılmış olan bazı sahte Atatürkçülüklerle kaynaşmış, ortaya günümüzde sistemi kilitleyen bir 'Atatürk' ve 'laiklik' algısı çıkmıştır.

Hem bunların Atatürkçülüğünün samimi bir tarafı olmadığını "Nutuk"u bile daha eli yüzü düzgün bir şekilde yayınlamadıklarından da anlayabilirsiniz. Orijinal "Nutuk" ile bugün elimizde bulunan "nutuklar" arasında korkunç farklar vardır ve bunların çoğu da metni çarpıtma boyutlarına varacak vahim hatalardır.

Doğu Perinçek ve ekibinin hazırladığı "Atatürk'ün Bütün Eserleri" de gereken özenden mahrum bir şekilde çıkmaktadır. Mesela, Mustafa Kemal'in 22 Mayıs 1912'de Derne'den Kerim Bey'e yazdığı ve gözlerinin rahatsızlığından söz ettiği mektuptaki hatalardan birkaçını görelim ve tek bir mektup metninde bu hatalar oluyorsa diğerlerinin durumunu tahmin edersiniz. "Muazzez" kelimesi "aziz" okunmuş. "Bu güzel ve vefakâr arkadaşlarla" ifadesi "Bu fedakâr ve vefakâr arkadaşlarla" olmuş."Enver Bey"in "Bey"i nedense atılmış. "Hoybu" adlı yer ismi "Cabu" okunmuş. En önemlisi de, "Bu mektubun size ulaşacağından emin olmadığım için" ifadesi "emin olduğum için" yapılarak anlamın tamamen tersine çevrilmesidir. Bir de metnin sonuna ilave ettiği 7 satırlık özel not, esere alınmamıştır.

Gördüğünüz gibi iki sayfalık bir metindeki pek çok hatadan seçtiğimiz bu örnekler aslında Atatürk'ü kullanmak isteyenlerin samimiyetini ve ciddiyetini gözler önüne serecek niteliktedir. Daha orijinal metinler üzerinde yapılan mıncıklamalara giremedik. En basiti, Hikmet Bayur'un 'Belleten'de (Sayı: 93, Ocak 1960) Atatürk'ün bir mektubunu yayınlarken orijinal nüshanın bazı kısımlarını çıkartmasıdır. Tabii Afet İnan'ın "Karlsbad Defterleri"ni yayınlarken aynı makaslama işlemini yaptığını unutmayalım.

Velhasıl para pul meselesi, çok daha derin köklere sahip bir operasyonun sadece görünen kısmıdır. Alta bakma cesareti olanlar varsa buyursunlar.

ZAMAN