Savunma Bakanının Ulus-Devlet Savunması

GÜNEY UZUN

Milli savunma Bakanı Vecdi Gönül 10 Kasım anma törenleri kapsamında ziyaret ettiği Brüksel’deki ırkçı-ayrımcı-şoven söyleminden dolayı değişik çevrelerce eleştirilmeye başlandı. Vecdi Gönül kim diye soracak olursak bunun cevabı herhalde tam anlamı ile ‘devlet adamı’ olsa gerek. Müsteşarlık, valilik, Sayıştay Başkanlığı görevlerinde bulunmuş biri. Adı cumhurbaşkanlığı makamı için geçen ve üzerinde anlaşılabilecek biri. Eşi örtülü olmadığı ve AKP’nin askerle ilişkin bir bakanlığa eşi örtülü olmayan birini getirmeyi seçtiğinden de dolayı Milli Savunma Bakanı.

Vecdi Gönül ne demişti acaba? Neden ona karşı sesler yükseltildi? Onu eleştirenler gerçekten haklılar mıydı ve Vecdi Gönül acaba doğruları ifade etmiş olamaz mıydı?

“Bugün eğer Ege'de Rumlar devam etseydi ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır. Bugün dahi Güneydoğu'da verilen mücadelede bu nation building'de kendilerini mağdur sayanların katkısını, özellikle tehcir sebebiyle kendilerini mağdur sayanların katkısını reddedemeyiz. O halde (Türkiye'nin) gerçekten çağdaş, medeni ve aydınlanmış insanların ülkesi olabilmesinde Cumhuriyet'in başlangıcındaki prensipler çok önemliydi.”

Vecdi gönül konuşmasında ulus-devletin inşasında Atatürk’ün önemine vurdu yaparken, Egede Rumların, Anadolu da Ermenilerin olmasının ulus-devlet inşasına zarar vereceğini ve bunun nüfus mübadelesi ile önlendiğini söylemişti. Bu sözler, şuan ki TC sınırları içerisinde Ermeni ve Rum azınlığın sürülmesi ve Anadolu’nun Türkleştirilmesinin ulus-devlet inşası acısından önemini vurgularken çok kimlikli, çok kültürlü, diğer dinlere müsamaha gösteren bir anlayıştan Türk etnik kimliği üzerinden bir ulus kimliği oluşturma çalışmalarında İslam’ın da bir şekilde kullanıldığının da göstergesi gibiydi. Anadolu da gayri-müslimlerin kovulması buraların İslamlaşması için değil, Türk ulus kimliğine dinsel bir yama yapılması, dinin ulus-devletin kontrolüne sokulması anlamlarına gelmekte idi. Kurgulanan ulus kimlikte din temel ya da alt, yapıcı bir unsur değildi. Ancak dinin görevi bu ulus kimliğe katkı sağlayabilir, daha da sağlamlaştırabilir ya da onun ardışığı bir şekilde var olabilirdi.

Bu bağlamda Vecdi Gönül’ün tespitleri doğru idi. İttihat ve Terakkiden beri gelen tek ırklı, tek dinli, şövenist yaklaşım cumhuriyetin kuruluş yıllarında bayrağı farklı ellere devretse de özde zihinsel olarak devam etmiştir. İttihatçı zihniyetin 1915 olayları sırasında ki tavrı ile Lozan sonrası Nüfus Mübadelesi, Varlık Vergisi yada 6-7 Eylül olayları arasında olayların içeriği, boyutu ve etkisi açısından farklılıklar olsa da zihinsel olarak ortak bir düşünsel geleneğin ürünleridir. Ki bu gelenek Kürt Sorunu ile devam etmektedir. Ki bu gelenek başörtülülerin İran, S.Arabistan’a gönderilme önerileri ile devam etmekte. “Ya sev ya terk et” zihniyeti geçmişte “sevsen de terk et” şeklinde kendini göstermişti. Günümüzde ise farklı şekillerde Başbakan Erdoğan’ın ağzından Hakkari’den dillendirilmekte. Nedense bu ülkede hep iktidar ya da güç sahipleri muhaliflerini ya da kendinden olmadıklarını düşündüklerine sürgünleri, tehcirleri, asimilasyonları layık görmüşlerdir.

Burada dikkat edilmesi gereken bu hususta Vecdi Gönül’ün bazıları için acı ve gözyaşı olarak halen daha akıllarda kalan olayları kabul etmesinden çok, bunları “iyi ki yaptık, yapmasaydık şimdi bu şekilde olmazdık” demeye getirip meşrulaştırmasıdır. Rumları mübadele ile Yunanistan’a gönderdiniz. Peki ya Ermenileri kimle ve kimlerle mübadele ettiniz. Ankara da Rum, Ermeni, Yahudi ve Müslümanlardan oluşan dört mahalle olduğunu söyleyen bakanın, bazı illerde çoğunlukta olan Ermenilerin başına nelerin geldiğini de izah etmesi gerekir. İyi ki yaptık derken acaba 1915 olaylarını kabul ve tasdik mi ediyor?

Vecdi Gönül’ün sözlerini tepki gösterenlerin çoğunun aslında rejimle sorunu olmayan tipler olduğunu görüyoruz. Söylenenlerin büyük bir gaf olduğunu ve dolayısı ile Bakanın özür dilemesini hatta istifa etmesi gerektiğini ifade ettiler. Bu sözlerle Vecdi Gönül’ü eleştirenler 1915 olaylarına, 6-7 Eylüle, Kürt Sorununa yada Başörtüsü sorununa karşı tavırlarını sorgulamak gerekir. Ya da bu kişiler acaba ulus-devlete, Türk Milliyetçiliğine karşılar mı? Söylenen sözlerde bir yanlışlık olmadığına göre bu sözlere karşı tavırlarda bir ikiyüzlülük, düzenbazlık var demek.

Tartışılması gereken bu sözlerin içinde barındırdığı kavramlar ve Kemalist rejimin resmi ideolojisidir. Ulus-devleti, Türk ulus kimliğini, Kemalizm’i tartışmadan sırf Vecdi Gönül ayrımcılık yapıyor diye geçiştirmek vakanın üstünü örtmek, hedef saptırmak anlamına gelir. Sözler sırf tarihte olup bitmiş bir olayın hatırlanması olarak ta algılanmamalıdır. Çünkü Vecdi Gönül’ün şahsin da gördüğümüz devlet ve rejim zihniyeti geçmişten gelen bu formu, bu düşünce şablonunu günümüz olayları içinde kullanmakta.

Kürt sorununda Türk ulus kimliğini dayatanların, sorunun şiddet boyutuna gelindiğinde köyleri yakan, boşaltan, bölge halkını zorunlu olarak göç etmeye mecbur kılan zihniyet tanıdık olsa gerek. İnancı gereği başını örtenleri düşman ilan eden, okuldan polis zoruyla çıkaran, zorla başını açan, kendi doğup büyüdüğü topraklarda eğitim hakkı elinden alınıp başka ülkelere bir nevi göçe zorlanan Müslümanların yaşadıklara aynı pencereden baksak çokta farklı bir manzara ile karşılaşmayız. Rahip, Malatya ve Hrant Dink cinayetleri düşündüğümüzde ise işin artık düşünsel boyuttan çıkıp katliam ve şiddet boyutuna kadar gelebildiğini görebiliriz.

Burada düşünülmesi gereken diğer bir konuda Vecdi Gönül ve Başbakan Erdoğan’ın bu söylemlerinin AKP acısından neyi ifade ettiğidir. Çünkü hem ulus-devlet ve kimlik vurgusu açısından hem de “ya sev ya terk et” söylemine benzer sözler AKP’nin resmi ideoloji ya da derin devlet söylemine olan yakınlaşmasını gösteriyor olmasıdır. Ümmetçi bir gömleği bırakıp gelenlerin bir anda ırkçı-şovenist-totaliter bir söyleme doğru kayması kendi tabanı acısından da sorgulanması gereken bir durum olsa gerek. Tersinden bakıldığında ve söz sahibinin kendi niyetini esas alarak baktığımızda yanı Tayip Erdoğan’ın “her türlü etnik, bölgesel, kültürel ve inançsal milliyetçiliğe karşıyız” ifadesi ile Vecdi Gönül’ün ulus-devlet ve kimlik inşası söylemleri birbiri ile çelişiyor gibi görünmekte. Başbakan “Türkiyelilik” diye bir üst kimlik oluşturmaya çalışırken kendi bakanı Türk ulus kimliğine katkısı bakımından M. Kemal’i övmekte.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçen aylarda Ermenistan’ı futbol maçı seyretmek için ziyaret ederek geçmişe dönük bazı sorunların halklar arasında düşmanlıkların giderilmesi doğrultusunda önemli bir adım atmıştı. Vecdi Gönül’ün bu açıklamasından sonra bu ay içerisinde Ermenistan Dışişleri Bakanı Türkiye’ye geldi ve temaslarda bulundu. Milli Savunma Bakanının sözleri ile devletin diğer organlarının faaliyetleri arasında bir farklılığın da olduğu göze çarpmakta. Birileri kırmızıçizgilere rağmen belli acılımlar yaparken diğer taraftan aynı hükümetin ve partinin içinden başka birileri kırmızıçizgilerin üzerinden yeniden belirginleşsin diye geçmekte.

Son olarak Müslümanlar acısından Anadolu’nun bazı halkların zorla ya da şiddetle göçe tabi tutulması ile İslamlaştırılmasını alkışlamanın doğru olmayacağını belirtmemiz gerekir. Sorunun nicelik sorunu olmadığı, İslam’ın farklı dinler ve halklar ile beraber yaşama pratiğini yüz yıllardır en güzel örnekleri ile gösterdiğini söylemeliyiz. Geçmişte ve günümüzde iç ve dış sorunların kaynağında bu tek tipleştirme, uluslaştırma, ulus-devlet inşası yatmaktadır. Temelleri atılırken harcına konulmayan bir kimlik inşasında dinin süs ya da tutkal görevi görmesine razı olmamak gerekmekte. Anadolu’nun şekilsel ve nicel olarak İslamlaştırılması Türkiyeli Müslümanlara ne fayda sağlamıştır diye sormak gerekir. Tersine ulus kimlik ve Türkçülük hatta milliyetçi, sağ, devletçi söylem ve anlayışlar İslami Kimliğimize daha çok zarar vermiş ve vermeye devam etmektedir. Bu bağlamda Vecdi Gönül sözleri rejimin ırkçı-ayrımcı felsefesinin dışavurumundan başka bir şey değildir.