Savaşta Allah Allah barışta yallah yallah...

Allah yardım etsin, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ gerçekten çok zor durumda.

Ben Deniz Baykal gibi "Başbuğ istifa etmeli" demiyorum. Fakat hakkında bu denli "korkunç iddialar" olan bir kurumun başındaki kişi olarak sanki artık "olup bitenleri sineye çekmekten bıkmış" bir hali vardı.

Cümlelerinin satır aralarını okumak gerekirse "Başkalarının işlediği günahların cezasını niye çekeyim ki" der gibiydi.

Dünkü konuşmasını televizyondan izlerken dikkat ettim de konuşurken oldukça zor bir işi yapıyormuş gibi sıkıntı çekiyordu.

Mimiklerini kontrol etmekte zorlanıyordu.

Sinirli olduğu anlaşılıyordu.

Son yıllarda Genelkurmay Başkanlığı yapan generaller içinde başkanlığını en sıkıntılı şekilde geçiren o olmalı...

Eee kolay değil tabii...

Bir taraftan AK Parti iktidara geldikten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki çeşitli cuntaların hazırladıkları hükümeti devirme ve darbe planları birer birer onun döneminde deşifre oluyor, halka ulaşıyor.

Hemen hemen bütün bu darbe hazırlıklarının planlarının hepsinin hesabı ondan sorulmaya kalkılıyor!

Bir taraftan da her geçen gün ortaya çıkan darbe iddiaları ile temsil ettiği kurumun itibar skalası sürekli aşağı doğru seyrediyor.

Ortaya çıkan darbe iddiaları hakkında gereğinin yapılması Genelkurmay'ın başı olduğu için doğal olarak ondan bekleniyor.

Paşa'nın "gereğini yapma" konusunda sıkıntıları var galiba!

Bence "gereğini yaparsa" kendisini de sıkıntıdan kurtarır, ordusunu da...

Bu arada İlker Paşa'nın bir kötü alışkanlığı var.

Ekrana çıkıp konuşmaya başladığı zaman ne yazık ki konuşmasının içinde mutlaka bir "tehdit" cümlesi oluyor.

Askerliğine mi vermeli yoksa karakteri mi öyle bilmiyorum.

Dünkü konuşmasında da "Bizim de sabrımızın bir sınırı var" demek suretiyle yine bastı tehdidi ortaya karışık şekilde...

Sonra gözlerini kıstı, yüzü gerildi ve sesinin tonunu yükseltip "Balyoz darbesi" iddialarında geçen "camileri bombalama" planları ile ilgili olarak, "Hücumda Allah Allah diye bağıran bir Mehmetçik'in ordusunun cami bombalama planları yapmasını nasıl düşünebilirsiniz" dedi.

Konuşmasının "bam teli" de işte tam da burasıydı.

İşte bizde onu soruyoruz ya paşam!

Kahraman Türk Ordusu nasıl oldu da içindeki cuntaların rahatlıkla ve hiç kimseden çekinmeden, halkın seçtiği hükümeti devirme planları yaparken, ortamı germek ve sonunda müdahale edebilmek için camileri bile bombalama planları yapabilir hale geldi?

Savaşta hücuma kalkarken, ölüme giderken Allah Allah diye bağıran kahramanlarını...

Barışta namaz kıldığı için, eşinin başı kapalı olduğu için ya da buna benzer sebeplerle sorgusuz sualsiz, mahkemesiz ordu ile ilişiğinin kesildiği...

Yerel kıyafetleri ile çocuklarının yemin törenlerini izlemek için gelen anaların içeriye alınmayıp tel örgüler arkasından bakmak zorunda bırakıldığı...

Gazilerin babalarının sırf sakallı oldukları için askeri hastanelere sokulmadığı...

Savaşta öyle, barışta böyle...

Savaşta Allah Allah, barışta yallah yallah!

İnsanlar, TC vatandaşları elbette bu yaman çelişkiyi görüyor ve TSK'nın inandırıcılığı güneş çıkınca eriyen kardan adam gibi eriyip gidiyor.

Bütün bunlar olurken "Bu generaller, bu subaylar nasıl böyle plan yaparlar" deyip gereğini yapacağınız yerde mesainizi bu planları basına sızdıranları aramak ve cezalandırmak için harcıyorsunuz!

Madem böyle bir plandan haberiniz yok, bu korkunç plandan sizi haberdar edenleri cezalandırmak da neyin nesi, hatta ödüllendirmelisiniz.

Paşa, sizden beklenen bu değil.

Sizden beklenen Hilmi Özkök Paşa'nın 2. başkanı olarak, tıpkı onun gibi demokrat bir çizgi tutturup gereğini yapmanızdır.

BUGÜN