Savaşın Yarısı Medyadır

Abdulkadir Şen, yazısında Savaş, Medya ve Propaganda kavramlarını konu alıyor.

Abdulkadir Şen bugünkü yazısında Batı, Doğu, Medya, Savaş, Barış, Propoganda gibi kavramları işliyor. Batının medyayı bir propaganda aracı olarak kullanmasını ve medyayı bir savaş aracı haline getirmesini irdeleyen Şen bunun yanında yine Batı'nın demokrasi kavramını nasıl konumlandırdığına da cevap arıyor. Ayrıca Şen yazısında uluslarası basında gezinen iftiralar ve ve haber kaynakları üzerine de kısa bir tahlil yapıyor. 

***

Savaş, Medya ve Progadanda

Abdulkadir Şen

İslam dünyasının sahip olduğu değerler ve dünya görüşüne göre kendisini yönetme iradesine karşı neredeyse üç yüz yıldan bu yana yürütülen acımasız ve sinsi savaş aslında gören gözlerin ve anlayan akılların faydalanacağı devasa bir tecrübenin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. İşgal güçlerinin ve sömürgeci Batı’nın halkları nesneleştirmek, onlar arasından hain liderler üretmek, sömürgeci ülkelerin çıkarlarını halklarının çıkarlarına tercih eden ve işgalcilere sadakati müreffeh yaşamın anahtarı olarak gören elit kadrolar ortaya çıkarmak gibi konularda Batı’nın ulaşabildiği son noktaya ulaşmasını sağlamıştır. Müslüman halklar ve aktörlerin düşen onlarca İslam devletinin acı hikâyesini, hangi hataların bu düşüşe ve köleleşmeye neden olduğunu, hangi araçların kullanıldığını ve çözümün ne olduğunu doğru tahlil etmelerini sağlayan bu tecrübe dolayısıyla hem sömürgeci güçler hem de sömürülen halklar için geçerlidir.

İslam ile Batı Arasındaki Çatışmanın Doğası

 “Yeni Dünya Düzeni” lideri ülkelerin İslam dünyasını bölüp sömürmek, halklarını İslam Medeniyetinden uzaklaştırmak ve öz değerlerine yabancı ve mankurt hale getirmek, bir öğrenilmiş çaresizlik ve aşağılık kompleksi hissini umuma şamil kılmak temelli bu hamlelerine Arap Baharı olarak bilinen isyan süreçlerinde İslam dünyasının sert tepki vermesi düşmanların Eski/Yeni entrikalarını tekrar görmemizi sağlamıştır. Arap Baharı’nı demokratikleşme ve liberalleşme yoluyla İslam kışına çevirmek isteyen, ancak devrimlerin rayından çıkmasını engelleyemeyen Batı güçleri son bir yılda eski alışkanlıklarına geri dönmüştür. İslam kültürüne Batı’lı bakış açısı sürekli biçimde zayıf ve yetersiz olarak görülen ötekini geliştirmek ve ona demokrasiyi taşımak şeklindedir.

Arap Baharı ile birlikte hedeflenen ve İslam dünyasını liberal ekonomi, açık pazar ve demokratik yönetip biçimine döndürmeyi amaçlayan proje halklar tarafından gerçekleştirilen bu kıyamları yönlendirme amacı taşımaktadır. Bu sürecin Avrupa ve Amerika’nın lehine sonuçlanması durumunda ise fikirlerin ve yaşam biçimlerinin Batı’dan doğuya kontrolsüz akışı engelsiz bir şekilde gerçekleşecektir. İslam dünyası ile Batı arasındaki askeri-ekonomik dengesizlik ise bu etkileşimde Batı lehine sonuçlar verecektir.

Bu dengesizlik üretilen filmlerden kitaplara, yazılı ve görsel basın ve yayın ürünlerinden internete ve müziğe kadar tüm dünyanın yoğun Batı etkisi altında olduğunu, dünyanın geri kalanının ise Batı’yı aynı derecede etkileyemediğini göstermektedir. Bu durum Batı’yı inşa eden ve ABD liderliğindeki Batı’nın da bunları uyarlayarak “Yeni Dünya Düzeni’ni” yapılandırdıkları değerlerin tüm dünyada hegemonya derecesinde etkili olmasını ve dünya kültürlerini de tek tipleştirmesini beraberinde getirmektedir. İlk başta ekonomik gelişmeler olarak görülen Neo-liberal ekonominin yayılması, çok uluslu şirketlerin tüm dünyada güçlenmesi ve teknolojik ürünlerin Batı’dan doğuya akışı aslında kimi zaman kültürel değişiklikleri kendilerinde barındırmakta ya da bu etkiyi oluşturacak potansiyelleri tetiklemektedir. Kapitalizmin bu derece yaygınlaşması aslında bir dünya görüşü ve kapitalist kültürün de yaygınlaşması anlamı taşımaktadır.

Batı nedir? Doğu Kimdir?

Bu analizde Batı olarak ifade edilen kavram “Yeni Dünya Düzeni”’ni ifade etmektedir. Bu dünya düzeni ise 2. Dünya savaşı sonrasında güçlü ülkelerin zayıf ülkeleri nazikçe ve diplomatik yollarla sömürdüğü kurum olan BM’nin kurulması ve ardından inşa edilen uluslar arası ve uluslar üstü kurumlar ile bu adaletsiz ilişkinin kurumsallaşıp kökleşmesine tekabül eder. Bu durumda Doğu’da olan Rusya, Çin, İsrail, Güney Kore, Suudi Arabistan gibi ülkeler coğrafi olarak Doğulu, aidiyet olarak Batı/l’ı olurlar. Ünlü Sosyolog Edward Said de bu görüştedir. Bu nedenle Hristiyan olmasına rağmen asla Batı’lılar onu doğrunun sadakası olan bu gerçeği ifade ettiği için kabullenmezler. Batı’ya ne dememizin sebebi kişilikten yoksun, çıkarcı ve prensipsiz fıtrat düşmanı bir ifsad kurumu olması dolayısıyladır. Doğu’ya kim dememizin sebebi ise özgür insanların onurlu mücadele verişini temsil eden şahsiyete tekabül etmesi nedeniyledir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız...

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!