“Savaşın Mağdur Ettiği Kadınlar”

Zehra Çomaklı Türkmen, Gaziantep KADEM tarafından organize edilen “Savaşın Mağdur Ettiği Kadınlar” başlıklı uluslararası bir paneli yazdı.

Zehra Çomaklı Türkmen / Haksöz-Haber

Suriyeli Anneler:

Onlar hem savaşın içinde hem de sığındıkları ülkelerde hayatın bütün yükünü omuzlarında taşıyan kadınlar. Eşini, oğlunu, kardeşini şehit vermiş, geride kalanlara bir nefes, bir damla su, bir lokma ekmek ve biraz umut olmaya çalışan anneler… Can güvenliği olmayan, gelecekleri belirsiz bir yaşamın elinden tutunmaya çalışan kadınlar. Onlar savaşın kıydığı ve Suriye zindanlarında ölene kadar işkenceye tabii tutulup, işkenceden çocuklarını düşürerek her türlü zulme reva görülen anneler…

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın 2014’te hazırladığı raporun sonucuna göre, Suriye’den Türkiye’ye hicret eden her üç kadından birisi savaşta yakınını kaybetmiş. Kadınların savaşta yaşadıkları bu ve buna benzer olaylar nedeniyle kadınların neredeyse tamamı psikolojik anlamda ağır travmalar yaşıyor.  Suriyeli kadınların yaralarını sarmaları, acılarını biraz daha hafifletmeleri konusunda toplum olarak elimizden geleni yapmamız gerektiğinin altı çiziliyor.  

Savaşın Mağdur Ettiği Kadınlar:

10-11 Kasım tarihlerinde KADEM ve Gaziantep Belediyesi tarafından Suriyeli kadınların yaşadıkları bu zulmü bir kez daha gündeme taşımak açısından Gaziantep’te “Savaşın Mağdur Ettiği Kadınlar” başlıklı uluslararası bir panel düzenlendi. Panelde Başbakan’ın eşi Dr. Sara Davutoğlu ve Belediye Başkanı Fatma Şahin de birer konuşma yaptılar. Sara Davutoğlu başta Gaziantep olmak üzere tüm sınır şehirlerine teşekkür ederek toplum olarak empati yapmaya ihtiyacımız olduğuna dikkat çekti. Savaşlarda en zayıf, en güçsüz, en korunaksız kesim olduklarından dolayı da en çok kadın ve çocukların zarar gördüğünü belirtti.

Türkiye’nin 1 milyon 600 bin Suriyeli mağdura merhamet elini uzattığını belirten Davutoğlu, bütün bu yapılanların yine de yetersiz olduğunu söyleyerek şunları ifade etti:

"İnsanların imdadına koşun, Suriyeli kadınlar, çocuklar ölmesin. Yeryüzünde hiçbir kadının izzetinefsi ayaklar altına düşmesin diye, herkesi seferber olmaya davet ediyorum. Bu kanlı, kirli, insafsız savaş son bulsun. Suriyeli kardeşlerimiz bir an önce evlerine, yuvalarına dönsün. Bütün kamuoyumuzu, sivil toplum kuruluşlarımızı, belediyelerimizi, iş dünyamızı ve sendikalarımızı savaş mağduru kadınların, çocukların yanına, onlarla birlikte olmaya, onlara destek olmaya davet ediyorum. Vicdanının sesine sağır olan dünyaya bir insanlık dersi verelim. Merhamet her güzel şey gibi paylaştıkça çoğalır."

Davutoğlu konuşmasında özellikle Suriye’deki zulme karşı, gelişmiş ülkelerin ilgisizliğine de dikkat çekti. Sorumluluklarımızın ağır olduğunu ve Suriye’de savaş bitip insanlar yurtlarına güvenle dönene kadar elimizden geleni yapmamız gerektiğinin vurgusunda bulundu. Ve uluslararası toplumun bu acılara artık seyirci kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

BM üyelerinin de yer aldığı ve iki oturum şeklinde düzenlenen panelde konuşan isimlerden birisi de Akdeniz Parlamenterler Asamblesi Üyesi Hon. Pedro Rogueydi.  Konuşmasını IŞİD ile başlayıp IŞİD ile bitiren Pedro, sosyal ağlarda paylaşılan ne kadar ucuz IŞİD söylemi varsa hepsini bir araya toplayarak IŞİD’in Suriyeli kadınlara tecavüz ettiği, kadınları köle pazarlarında sattığı gibi rivayetlerle Suriye’deki zulmün tek müsebbibi olarak IŞİD’i öne çıkardı. IŞİD’e karşı birlik olma çağrısında bulunan Pedro, Batı’nın Suriye’deki asıl zulüm ve baskı düzenine ilgisizliğinin temsilcisi gibiydi; Suriye meselesine çifte standartlı yaklaşımı toplantının amacıyla çelişkili bir durum ortaya koydu.

Pedro’nun Suriye’deki büyük zulmü örtmeye çalışan ve tek taraflı olarak İran veya PKK haber sitelerinde yer alan IŞİD’le ilgili ithamları gündeme getirmesi karşısında söz alarak özetle şu görüşleri ifade ettik: “IŞİD Esed, Maliki ve Amerikan zulmünün bir sonucudur. Bugün yaşanılanların tek sebebi olarak IŞİD’i görmek ve göstermek doğru değildir. Bize cevap vermenizi istiyoruz. Bugün 250 binden fazla insanı IŞİD mi katletti yoksa Esed mi? 55 bin işkence fotoğraflarının müsebbibi IŞİD mi yoksa Esed mi? Milyonlarca insanın yurtlarını terk etmesinin sebebi kim? Bunların tek sebebi bizatihi Esed’in kendisi değil mi?”

Panelde yer alan Çocuk Ergen Psikiyatrı Uzmanı Dr. Meryem Özlem Kütük ise Suriyeli çocuklar ve özellikle kız çocuklarının sorunlarını dile getirdi. Ancak konuşmasında Suriyeli kızların en önemli sorununu “çocuk gelin” meselesine bağladı. Kütük özellikle doğum kontrolü hakkında kadınları ve kızları bilgilendirdiklerinin altını çizerek laboratuarda deney yapar edasıyla verdiği istatistik bilgileri büyük bir başarıya imza atmış edasıyla tüm salonla paylaştı. Bu tutum ve söylem, savaşın getirmiş olduğu sıkıntılar, dul, yetim ve kimsesiz kalmış genç kızların hayata tutunma çabalarını görmezden gelerek ve toplumların değer yargılarını örf ve adetlerini hiçe sayarak yapılan gerçekten kopuk bir bakış açısının göstergesiydi.  Kütük’ün bu açıklamaları panel arasında konuştuğumuz çoğu Suriyeli anneyi ve kadını da yaralamıştı. Sanki Suriyeli kızların en önemli meselesi çocuk gelinlermiş gibi sunulmuş ve gerçek sorunların önüne geçilmişti.

Suriyeli kadınların duçar olduğu zulüm ve taciz konularını işlemek yerine “çocuk gelin” senaryolarını gündeme getiren Kütük’e karşı izleyiciler arasından “Size göre Suriyeli kadınların en önemli meselesi çocuk gelin olmak mı? Eşini yitirmiş, dul kalmış, tecavüze uğramış, Esed zulmüne maruz kalmış kadınlar yok mu? Neden öncelikli gündeminiz bunlar olmuyor da Suriyeli kadınların asıl meselesi çocuk gelinlermiş gibi sunuyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım mı?” şeklinde tepki soruları geldi.  

20’den fazla kişinin konuşmacı olarak katıldığı panelde İHH İnsanı yardım Vakfından Gülden Sönmez, Gazeteci Nevzat Çiçek ve Bülbülzade Vakfı Genel yayın Yönetmeni Turgay Aldemir’den başka Suriye meselesini ve Suriyeli kadınların sorunlarını tutarlı bir şekilde gündeme taşıyanın olmaması da konuşmacıların seçimindeki özensizliği gösteriyordu.

Suriyeli kadınların sorunlarının gündeme taşındığı panelde Suriyeli herhangi bir kadının konuşmaması da izaha muhtaç bir durumdu.  Panelde birçok Suriyeli kadının yanında Hama katliamından Türkiye’ye gelen, yakın bir zamanda 20 yaşındaki erkek kardeşini Suriye’de şehit veren ve birçok yakını hala Suriye’de bulunan İman Bedir’i gördüğümüzde sevinmiştik doğrusu. Ancak panelde İman Bedir veya diğer Suriyeli kadınlar yerine Türkiye BM Mültecilerinden sorumlu iyi niyet elçisi sanatçı Muazzez Ersoy’a konuşma hakkı tanınmıştı.  

Program açısından eleştirilmesi gereken önemli noktalardan birisi de panelin yapıldığı mekânın seçimiydi. Panel ve konaklama Gezi Parkı eylemlerinde göstericilere kapılarını açan ve bunu da insani bir yardım olarak değerlendiren Koç Holding’e ait Divan Oteli’nde gerçekleştirildi. Bütün bunlar aslında Türkiye toplumuna hizmet vermek isteyen teşebbüslerde bile olaylara oryantalist bir zihniyetle bakıyor olmaktan kurtulanamadığının göstergesiydi.

Panel Suriyeli kadınların mağduriyetini gündeme taşımak açısından iyi niyetli bir çaba olarak tabii ki önemli bir değer taşıyor. Ama bahsettiğimiz ve benzeri eksiklikleri dile getirmek yapılan programı karalamak veya tahfif etmek olarak algılanmamalıdır.  Doğrularımızı ve eksikliklerimizi birbirimize hatırlatmak ‘emri bil maruf nehyi anil münker’ ilkesi gereği Müslüman olarak hepimizin sorumluluğudur.

Nizip Konteynır Kenti:

Panel bitiminde Nizip Kampı’nda kalan Suriyeli muhacir kardeşlerimizi de ziyaret etme imkânımız oldu. Konteynır kentte yaşayan kamp sakinleri genel anlamda hallerinden memnunlar. Bütün bu memnuniyetle beraber “Suriyeliler artık Türkiye’den gitmez”  söylemine inat çoğunun temennileri savaşın bir an önce son bulması ve topraklarına geri dönmeleri.  

Her ortamda olduğu gibi dört tarafı çitlerle örülmüş kamptan çocuk cıvıltıları yükseliyor. Kampta kurulmuş olan anaokulunu ziyaret ediyoruz. Okul sorumlusu Abdülaziz Çakırtaş 2150 öğrenciye eğitim vermeye çalıştıklarını ve çocukların mutlu olması için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini söylüyor. Çocuklarla sohbet ediyoruz. Biraz ürkek, biraz mahsun, biraz mahçup ve biraz da gurbette olmanın hüznüyle bakıyorlar bize.

Ve hepsinden önemlisi gökkuşağının tüm renklerine boyanmış her çocuk gibi anne ve babalarının olduğu bir evin içinde yaşamak, kapılarının önünde yeniden top sektirmek, ip atlamak, doyasıya ve özgürce koşmak istiyorlar… 

Haber Haberleri

Mehmet Görmez’den Riyad’daki festival görüntülerine tepki: İslam'ın değerlerine saldırı
Bağdat'taki rehabilitasyon merkezinde 5 bine yakın uyuşturucu bağımlısı tedavi görüyor
Gazze'de 6 ay bombardıman altında yaşayan Salhiya: Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Özgür Özel hakkındaki "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "iftira" soruşturmasında ''yetkisizlik'' kararı