Bir ülkede sadece bir tane “ulusal” parti olunca sorunları çözmek çok zorlaşıyor.
Çünkü diğer “yerel” partiler sadece kendi tabanlarını memnun edecek sözler söylüyorlar.
Bazı DTP’liler yalnızca Kürtleri memnun edecek açıklamalar yaparken, MHP ve CHP de yalnızca Türklerin hoşuna gidecek nutuklar atıyorlar.
Kendi tabanlarının geleceğini güvence altına almak, onlara zenginlik, barış, mutluluk sağlayacak projeler ve öneriler geliştirmek yerine, en uç noktalara giden, aslında pek geçerliliği olmayan çıkışlar yapıyorlar.
Bir DTP’li, “PKK muhatap alınsın, ayrılmayı da düşünürüz” derken...
Bir MHP’li de “PKK teslim olsun” diyor.
Eğer barışın şartı PKK’nın muhatap alınması ya da PKK’nın teslim olmasıysa, barış hiçbir zaman olmayacak demektir.
Ne devlet açıkça PKK’yı muhatap alabilir, ne de PKK teslim olur.
Bu iki uç öneri tarafların pozisyonunu belirlerse yıllarca bitmeyecek bir savaşta çocukları öldürtmeyi sürdürürüz...
İstenilen bu mu?
CHP ve MHP bunu isteyebilir.
Onların barışta topluma sunabilecekleri hiçbir projeleri yok.
Gerginlikten, savaştan, çözümsüzlükten besleniyorlar.
Ayrıca başka hesapları da var galiba.
Dün, Sabah gazetesinde Mahmut Övür çok ilginç bir yazı yazdı.
Siyasi kulisleri en iyi takip eden yazarlardan biri olan Övür, bütün sağ partilerin AKP karşısında birleşeceğini ve ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmak istediklerini ileri sürdü.
Övür’e göre bu adaylardan biri de Deniz Baykal.
Baykal, bu hesaba aklı yattığı için gerginlik politikasını sürdürüyor ve her çözüme karşı çıkıyormuş.
MHP de herhalde bu yeni “bloklaşma” hesabında kendine bir yer kapmak istiyor.
Bu iki parti Ermeni sorununun çözümüne de karşı.
Kıbrıs çözümüne de karşı.
Hayatımızın bu sorunlarla devamını istiyorlar.
“Niye çözüme karşısınız” dendiğinde ise Türkler için en mükemmelini istediklerini söylüyorlar.
En mükemmel anlaşma, karşıda bulunanın hiçbir isteğini kabul etmeme, sadece kendi istediklerini kabul ettirme esasına dayanıyor.
Böyle bir anlaşma olamayacağı da çok açık.
Onlar da biliyor bunu ama onlar “gerginlikten” nemalandıkları için böyle rahatça konuşabiliyorlar.
Onların kendi küçük tabanlarının dışında birilerinden oy alma kaygıları yok, iktidara gelme arzuları da yok, onların hesabı, bu gerginlik ortamında “bir punduna getirip” bir koltuk kapmak.
Onun için çözümsüzlüğü sürdürmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Aslında bu tür partiler sadece Türkiye’de yok, her yerde var.
Amberin Zaman, Ermeni Taşnak Partisi’nin bir yöneticisiyle konuştu, Ermeni politikacı “Adana’ya kadar geniş bir toprağı” istediklerini söylüyor.
Söylediklerinin gerçekleşme ihtimali var mı, yok.
Zaten adamın öyle barışı sağlama gibi bir derdi de yok, o “en olmaz” lafı söyleyip kendi küçük taraftarından alkış ve oy alma peşinde.
Savaşın delileri her yanda çıkıyor karşımıza, insanların mutlu olup olmaması umurlarında değil, dar bir tabana dayandıklarından canlarının istediğini söyleyebilirler.
Eğer ülke içindeki ve dışındaki “delileri” rehber kabul edersek hiçbir yere varmamız mümkün değil, bin yıl sürer sorunlar.
Ama “yerel” bir parti olmasına rağmen DTP, bütün bu partilerden daha farklı, onun tabanı gerçekten savaşın acısını yaşıyor, savaş onun tabanının yaşadığı bölgede sürüyor, savaşın acısını en fazla o insanlar çekiyor.
Sanıyorum o yüzden DTP’nin birçok yöneticisi çok daha olgun ve gerçekleşmesi mümkün sözlerle çıkıyorlar kalabalığın karşısına.
Hem Türklerden hem de Kürtlerden oy almak isteyen, tabanında hem Kürt hem Türk bulunan AKP ise bir yandan barışı sağlarken bir yandan da taraftar kaybetmemeye dikkat ediyor.
Ama iki yandan birden sıkıştırılırsa çözüme ulaşması pek kolay değil.
MHP, DTP’li bazı yöneticilerin açıklamalarını kullanıp Türkleri kışkırtırken, bazı Kürt politikacılar da MHP’lilerin konuşmalarını kullanarak kendi tabanlarını kışkırtıyorlar.
Bu kadar acı çekmiş, fakir ve ezilmiş bir toplumda insanları kışkırtmak kolaydır.
Kışkırtılmış kalabalıklarla çözüm de gecikir.
Gerçi AKP’nin artık barışı sağlamaktan başka çaresi yok, girdiği bu yoldan geri dönemez ama hiç destek alamadan yalnız başına ilerlemesi çok zor olur.
Ordunun da kışkırtıcı açıklamalar yapanlara katıldığına bakarsanız durumun zorluğunu anlarsınız.
Barışı isteyen, barışçı davranmak zorunda.
“Adana’yı isteyen” Taşnak yöneticinin sözlerini okuyun, o sözler çözüm getirir mi?
Türkiyeli bir Taşnak da siz olabilirsiz, buna bir engel yok, aklınıza geleni söylersiniz.
Ama soru şu:
Bu kime ve neye yarar?
TARAF