Savaşa Hayır Demek Hikayedir

Ali Tarakçı bugün yayınlanan yazısında savaşa hayır söylemini irdeliyor.

Ali Tarakçı bugün kaleme aldığı yazısında Suriye'ye müdahale konusunda çığırtkanlığı yapılan 'savaşa hayır' sloganlarını incelemiş. Tarakçı 'savaşa hayır' diyenleri samimiyetsiz olmakla suçlarken, çeşitli söylemlerin çelişkisine dikkat çekiyor. Tarakçı aynı zamanda 'savaşa hayır' demenin kolay ve risksiz olduğunu zor olanın kendi zalimine karşı ses çıkarmak olduğunu ifade ediyor.

***

Vicdanını özgürleştirmemiş olanların ‘Savaşa hayır’ demesi hikâyedir

Ali Tarakçı

Allah’ım sen bu savaş karşıtlarına akıl fikir ver...

Nasılda kıyamet koparıyorlar... “Savaşa hayır” diye...

İçlerindeki gerçek savaş karşıtlarını ayırıyorum...

Onların da büyük fotoğrafın küçücük bir bölümünü oluşturduğunu biliyorum... Ve samimiyetlerine yürekten inanıyorum...

Düşünün, “Savaşa hayır” diyenler arasında 30 yıldır Kürt Özgürlük Hareketi’nin silahlı mücadelesini savunanlar var...

Düşünün, içlerinde ‘silahlı mücadeleyi, devrimci şiddeti’ temel yöntem olarak benimseyenler var...

Düşünün, içlerinde bu ülkenin topraklarında Kürtlere yönelik 30 yıldır şiddet uygulanırken, çözüm sürecinde riskler alınırken “savaş savaş” diye bağıranlar var...

Düşünün, içlerinde Hrant Dink gibi insanlar öldürüldüğünde, ‘iyi olmuş’ diyenler var...

Savaşa hayır”mış... Doğru söylüyorlar... Esad gibi diktatörler halkına karşı şiddet uygulayacak, kendi halkını katledecek, kendi kentlerini bombalayacak ama birileri ‘bize ne’ diyerek, birileri de seyredecek öyle mi?

Savaşa hayır”mış... Bosna Hersek’te “nerede bu NATO, nerede bu AB, nerede bu Amerika” diyerek bağıranlar şimdi haykırıyorlar: “Savaşa Hayır”...

Emperyalist savaşa hayır”mış... “Hangi savaşa evet” diye sormazlar mı adama...

Savaşlara, şiddete, silahlı mücadeleye hayır diyenleri anlıyorum... Kaygılarına katılıyorum... Ama kurnazlık yaparak kimi sloganların ardına saklanarak, bu topraklarda ceberut devletin yaptığı zalimlikleri, kendi halkını öldürmesini, yok etmesini, kendi topraklarını bombalamasına sessiz kalanların şimdi kalkıp, Esad zulmüne karşı “Savaşa hayır” demiyorlar mı? İsyan ediyorum...

Biraz samimiyet istemek hakkımız değil mi?

Nasıl ki, bu topraklarda yargısız infazlar yapılırken, kendi topraklarımız bombalanırken, kendi insanımıza dışkı yedirilirken, inançları, etnik kimlikleri, dilleri, kültürleri yok sayılırken kullanılan argümanların, şimdi Esad tarafından kullanılmasından rahatsızlık duymuyor musunuz?

Esad ve onun gibiler katiller... Katillere hukuk ne yapıyorsa o yapılmalıdır...

Düşünün, Suriye’de El Nusra gibi, El Kaide gibi teröristler savaşıyor muş...

Sahi Hizbullah ne...

Düne kadar “Kahrolsun Hizbullah, Kahrolsun İran, Şeriatçılar İran’a” diye bağıranlara ne oldu? Utanmıyorlar mı, İran ile, Hizbullah ile kol kola girmeye?

Hele yıllar önce dünyanın çeşitli yerlerinde devrim ihraç etmek için, savaşmaya giden solcuları ne yapacağız? Şimdi aynı yöntemi İslamcı güçler yapıyorlar... Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz...

Dünyanın çeşitli yerlerine inandıkları rejimleri ihraç etmek için, orada savaşan kendilerinden gördükleri güçlere yardım etmek için gidiyorlar. Aynen Hizbullah gibi, aynen El Kaide gibi...

Bir şey yanlışsa herkes için yanlıştır. Solcusuna da, milliyetçisine de, İslamcısına da... Doğru olan, devrim ihraç etme, ülkelerin iç işlerine silahla, şiddetle karışma yöntemlerinden vazgeçmektir... Bu tür yöntemlere karşı ortak bir duruş eylenmeli..

Yoksa “bizimki, haklı, hak yolunda, bizimki terörist değil, asıl terörist Emperyalizm” diyerek “öteki terörist, onlar emperyalizmin oyuncağı” diyerek kendi haklılığına savunanlara karşı durabilmektir esas olan...

Suriye’de savaşa hayır”mış... Amaç Esad diktatörü ayakta kalsın... Hakkını arayan, en ufak demokratik bir girişimde bile terörist diyerek, kendi halkını katletmeye devam etsin...

Bir milyondan fazla çocuk mülteci olmuş...

Sadece Lübnan’da yaklaşık 750 bin mülteci var...

Kendi topraklarımızda yüzbinler var... Ve mülteciler üzerinden kindarlık yapılıyor.. Sanki gönüllü gelmişler gibi... Hele bir de gönüllü gelselerdi.. Aynen AB ülkelerine giden yurttaşlarımız gibi...

Topraklarını terk etmek zorunda kalmış milyonlar, başka topraklarda el açmış yaşamak zorunda kalıyorlar... Ve kimilerimiz vicdanlarını tatile göndererek, “Savaşa hayır” öyle mi?

Savaşa hayır” demek kolay bir şey... Riski yok...

Öteki diye gördüğünün zulmüne karşı çıkmak da kolay...

Kendi mazlumuna, mağduruna sahip çıkmak daha da kolay...

Çünkü hiçbir riski yok. Vicdana, hukuka, adalete, özgürlüklere, demokratik insani değerlere ihtiyaç yok.

Karşı çıkarken ‘öteki’ olması, sahip çıkarken ‘bizden’ olması yeterli. Ne vicdana, ne insani değerlere, ne demokratik değerlere, ne hukuka ihtiyaç var.

Savaşa hayır” demek kolaydır...

Zor olan ise kendi zalimine karşı sesini çıkarmaktır...

Ötekinin zalimine neyi söylüyorsan, ne yapılmasını talep ediyorsan, kendi zalimine aynı şeyleri söyleyebilmek ve talep edebilmektir esas olan...

Sonra öteki diye gördüğün mazluma, mağdura sahip çıkmaktır ayrımsızca... Aynen kendinden gördüğün mazluma ve mağdura sahip çıktığın gibi... Ses olmaktır onlara... Yanlarında olmaktır, kendinden gördüklerin gibi...

Kolay olan vicdanını esirleştirmek...

Zor olan vicdanı özgür bırakmaktır...

Esiri yapmamaktır vicdanını; inancının, etnik kimliğinin, kültürünün, ideolojinin...

Yapabilirsen vicdanını özgürleştirmeyi, kolaydır “Savaşa hayır” demek..

Yoksa vicdanın esir iken, teslim etmişken başka değerlere “Savaşa hayır” demek; içi bomboş bir hikâyedir...

Taraf

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!