Irak’ta Maliki hükümetinin icraatlarını ele alan Kenan Alpay, mezhepçi yapılanmanın yol açtığı zulüm politikalarına dikkat çekiyor:
Savaş Siyaseti Olarak Tecavüz ve İşkence
Sadece barışın değil savaşın da bir ahlakı ve hukuku olmalı. Savaş kötüdür ama ahlaksız ve hukuksuz savaş tek kelimeyle iğrençtir, insanlık dışıdır. Savaşı göze alanlar önce ahlaki ve hukuki açıdan haklı olmak durumundadırlar. Mesele her ne olursa olsun savaşmak ve düşmanı yok etmek değil ahlaki ve hukuki çerçeveyi çiğnememektir.
Sömürge ve işgal politikalarını meşrulaştırmak için dinden, mezhepten, ideolojiden, etnik ya da kültürel üstünlükten kuvvet alan pek çok savaş ahlaksız ve hukuksuz savaşa şahit oldu insanlık tarihi. Daha da kötüsü hâlihazırda bu ahlaksız ve hukuksuz savaş mantığı tırmanarak devam etmekte. Milyonlarca insanı doğrudan etkileyen bu savaşlarda işkence ve tecavüz ise ayrı bir yara olarak karşımıza çıkmakta.
İşkenceci ve Tecavüzcüler Arasındaki Fark?
ABD’nin öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak’ta gerçekleştirdiği büyük katliam ve yıkım Ebu Gureyb hapishanesinden sızan görüntülerle zirve yapmıştı. Dünya halkları nezdinde emperyalist işgal ve yıkım denince Ebu Gureyb hapishanesinden Irak halkına görülen muamele özlü ve sarsıcı bir özet gibiydi.
2003 Mart ayından itibaren ABD ve İngiltere öncülüğündeki işgal ordusu yakıyor, yıkıyor, katlediyor, yağmalıyor ama en önemlisi işkence edip tecavüz ediyordu. Irak halkını sadece mağlup etmek, esir almak değil aynı zamanda onurlarını çiğnemek, insanlıklarından utandırmak istiyorlardı. Çünkü Irak dışındaki Müslüman halklar da bu mesajla korku salmak, karşı konulamaz bir emperyalizm imajını zihinlere kazımak istiyorlardı.
Amerika ve işbirlikçisi işgal orduları çekildi ama işkence ve tecavüz Irak halkı için sona erdi mi acaba? Maliki Hükümeti’nin işkence ve tecavüze yaklaşımı nasıl acaba? Birinci soru için akla gelen ilk ve kesin cevabın “Emperyalist işgal bitince işkence ve tecavüz bitmiştir elbet!” şeklinde olması beklenir. Hele ikinci soru için “Maliki Allah’tan korkan bir liderdir; işkence ve tecavüze yeltenen adamın kafasını koparır!” tarzı bir cümleden başkası kurulamaz diye düşünüyor insan.
Peki, işin aslı faslı böyle mi? Maliki Hükümeti’nin iktidarını korumak için Irak’ta işkence ve tecavüz metodunu kullandığı yönündeki feryatları daha ne zamana kadar duymazdan geleceğiz? Hiç de sıradan olmayan bir adamın sıradan olmayan bir çığlığına şöyle bir kulak verelim isterseniz.
Rafi İsavi’nin başında olduğu Maliye Bakanlığı’nı birkaç gün önce basan Maliki’nin JİTEM’i bakanlıktaki tüm memurları ve 150 korumayı tutuklayıp götürdüler. Rafi İsavi ise tabloyu şöyle özetledi: “Bu üslup hükümet üslubu değil. Bilakis bu çete davranışı. Korumasız kalsam bile tek başına yoluma devam edeceğim.”
Fakat daha önemlisi bu konuşmanın yapıldığı toplantıda İsavi “Maliki’nin serbest bıraktığı kadın mahkûmlara tecavüz edilmesi”nden bahsetti. Ne var ki ajansların geçtiği bu önemli iddiayı birçok gazete-TV haber metninden çıkarmıştı. Neden böyle yapıldı? İddia mı, iddia sahibi mi ciddiye alınmamıştı acaba? Yoksa adalet ve merhamet timsali Maliki’nin işkence ve tecavüze asla müsamaha etmeyeceğine duyulan kesin bir inanç mı oluşmuştu kamuoyunda?
Maliki eliyle Tarık Haşimi, Rafi İsavi gibi isimlerle beraber Bağdat, Ramadi, Felluce, Samarra, el-Anbar, Selahaddin gibi kentlerden silinmek istenen bir Sünni varlığı söz konusu. İftira, komplo, işkence, tecavüz, suikast, gözaltında kaybetme, yolsuzluk girdabına sürüklenen bir Irak tablosu var karşımızda. Fakat sorunun kaynağı olarak işi ABD ve İngiltere’nin mezhep savaşını kışkırttığıyla alakalandırmak hiç de gerçekçi değil. Mezhep fanatizmi o kadar zirve yapmış ki Maliki başta olmak üzere iktidar hırsıyla yanıp tutuşanlar sayesinde ABD, İngiltere veya İsrail’e ihtiyaç kalmıyor.
Maliki ve destekçisi İran işkence, cinayet, tecavüz, yolsuzluk üzerine bir Irak kurulamayacağını bakalım ne zaman anlayacaklar?
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...