İslam dünyasının sahip olduğu değerler ve dünya görüşüne göre kendisini yönetme iradesine karşı neredeyse üç yüz yıldan bu yana yürütülen acımasız ve sinsi savaş aslında gören gözlerin ve anlayan akılların faydalanacağı devasa bir tecrübenin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. İşgal güçlerinin ve sömürgeci Batı’nın halkları nesneleştirmek, onlar arasından hain liderler üretmek, sömürgeci ülkelerin çıkarlarını halklarının çıkarlarına tercih eden ve işgalcilere sadakati müreffeh yaşamın anahtarı olarak gören elit kadrolar ortaya çıkarmak gibi konularda Batı’nın ulaşabildiği son noktaya ulaşmasını sağlamıştır. Müslüman halklar ve aktörlerin düşen onlarca İslam devletinin acı hikâyesini, hangi hataların bu düşüşe ve köleleşmeye neden olduğunu, hangi araçların kullanıldığını ve çözümün ne olduğunu doğru tahlil etmelerini sağlayan bu tecrübe dolayısıyla hem sömürgeci güçler hem de sömürülen halklar için geçerlidir.
İslam ile Batı Arasındaki Çatışmanın Doğası
“Yeni Dünya Düzeni” lideri ülkelerin İslam dünyasını bölüp sömürmek, halklarını İslam Medeniyetinden uzaklaştırmak ve öz değerlerine yabancı ve mankurt hale getirmek, bir öğrenilmiş çaresizlik ve aşağılık kompleksi hissini umuma şamil kılmak temelli bu hamlelerine Arap Baharı olarak bilinen isyan süreçlerinde İslam dünyasının sert tepki vermesi düşmanların Eski/Yeni entrikalarını tekrar görmemizi sağlamıştır. Arap Baharı’nı demokratikleşme ve liberalleşme yoluyla İslam kışına çevirmek isteyen, ancak devrimlerin rayından çıkmasını engelleyemeyen Batı güçleri son bir yılda eski alışkanlıklarına geri dönmüştür. İslam kültürüne Batı’lı bakış açısı sürekli biçimde zayıf ve yetersiz olarak görülen ötekini geliştirmek ve ona demokrasiyi taşımak şeklindedir.
Arap Baharı ile birlikte hedeflenen ve İslam dünyasını liberal ekonomi, açık pazar ve demokratik yönetip biçimine döndürmeyi amaçlayan proje halklar tarafından gerçekleştirilen bu kıyamları yönlendirme amacı taşımaktadır. Bu sürecin Avrupa ve Amerika’nın lehine sonuçlanması durumunda ise fikirlerin ve yaşam biçimlerinin Batı’dan doğuya kontrolsüz akışı engelsiz bir şekilde gerçekleşecektir. İslam dünyası ile Batı arasındaki askeri-ekonomik dengesizlik ise bu etkileşimde Batı lehine sonuçlar verecektir.
Bu dengesizlik üretilen filmlerden kitaplara, yazılı ve görsel basın ve yayın ürünlerinden internete ve müziğe kadar tüm dünyanın yoğun Batı etkisi altında olduğunu, dünyanın geri kalanının ise Batı’yı aynı derecede etkileyemediğini göstermektedir. Bu durum Batı’yı inşa eden ve ABD liderliğindeki Batı’nın da bunları uyarlayarak “Yeni Dünya Düzeni’ni” yapılandırdıkları değerlerin tüm dünyada hegemonya derecesinde etkili olmasını ve dünya kültürlerini de tek tipleştirmesini beraberinde getirmektedir. İlk başta ekonomik gelişmeler olarak görülen Neo-liberal ekonominin yayılması, çok uluslu şirketlerin tüm dünyada güçlenmesi ve teknolojik ürünlerin Batı’dan doğuya akışı aslında kimi zaman kültürel değişiklikleri kendilerinde barındırmakta ya da bu etkiyi oluşturacak potansiyelleri tetiklemektedir. Kapitalizmin bu derece yaygınlaşması aslında bir dünya görüşü ve kapitalist kültürün de yaygınlaşması anlamı taşımaktadır.
Batı nedir? Doğu Kimdir?
Bu analizde Batı olarak ifade edilen kavram “Yeni Dünya Düzeni”’ni ifade etmektedir. Bu dünya düzeni ise 2. Dünya savaşı sonrasında güçlü ülkelerin zayıf ülkeleri nazikçe ve diplomatik yollarla sömürdüğü kurum olan BM’nin kurulması ve ardından inşa edilen uluslar arası ve uluslar üstü kurumlar ile bu adaletsiz ilişkinin kurumsallaşıp kökleşmesine tekabül eder. Bu durumda Doğu’da olan Rusya, Çin, İsrail, Güney Kore, Suudi Arabistan gibi ülkeler coğrafi olarak Doğulu, aidiyet olarak Batı/l’ı olurlar. Ünlü Sosyolog Edward Said de bu görüştedir. Bu nedenle Hristiyan olmasına rağmen asla Batı’lılar onu doğrunun sadakası olan bu gerçeği ifade ettiği için kabullenmezler. Batı’ya ne dememizin sebebi kişilikten yoksun, çıkarcı ve prensipsiz fıtrat düşmanı bir ifsad kurumu olması dolayısıyladır. Doğu’ya kim dememizin sebebi ise özgür insanların onurlu mücadele verişini temsil eden şahsiyete tekabül etmesi nedeniyledir.
Edward Said Doğrunun sadece zekat miktarını söylediği için Batı’nın evlatlıktan reddettiği bir yetim.
Batı Barış İstiyor
İslam dünyası ile Batı arasındaki bu ilişki biçiminde ABD liderliğindeki küresel hegemonyanın istediği ve tercih ettiği yol şüphesiz barışçıl yollardır. Barışçıl yollar ve entrika masaları Bosna ve diğer bölgelerde olduğu gibi Müslümanların askeri sahalarda kafataslarını izzete merdiven yaparak ve kanlarıyla onura kırmızı halı sererek edindikleri zaferleri harcama vezneleridir. Bu yolla Ümmetin kanla aldığı zaferler mürekkep ile geri alınır. Her ne kadar Alimin mürekkebi kandan daha değerli olsa da bu mürekkepler Batı fabrikalarında seri üretimle üretilen ihanet mürekkepleridir. Sonra da bu pis mürekkeplerle yapılan ihanet kalemlerini İslam dünyasındaki Sisi, Esed, Mübarek, Zeynel Abidin gibi hainlere teslim ederler Seyyid Kutubi Hasan el Benna gibi önderlerin kalemlerini kırmaları ve Camp David gibi anlaşmalara imza atmaları için.
Batı’nın Sahte Demokrasi Retoriği
Batı’nın İslam dünyasını nazikçe işgal ettiği bu barışçıl ve demokratik süreçler Cezayir, Türkiye (Erbakan dönemi), Suriye, Mısır gibi bölgelerde Müslümanlar lehine tıkanırsa yeni/eski senaryolar devreye girer ve darbeler, askeri operasyonlar başlar. Siz demokrasiye gelmezseniz demokrasi size gelir. Artık maskeler düşmüştür.
Bizler ABD ve Avrupa donanmalarının ve hava güçlerinin Irak ve Afganistan’a köpek sürüleri gibi saldırıp B54 bombardıman uçaklarından 7 ton ağırlığında patlayıcı yüklü demokrasilerinden binlercesinin Cruise füzesine dönmüş halini nasıl da mücahidlerin ve onlara destek veren halkların üzerine şeker atar gibi attıklarını iyi biliriz. Bu işlemi bazen kendileri yaparlar, bazen Esed, Hizbullah ve İran gibi gizli dostlarına yaptırırlar bazen Kenya, Afrika Birliği gibi hain ülkeler eliyle Şebab üzerine atarlar, bazen de Mısırda olduğu gibi darbeler ve katliamlar demokraSis’nin adı oluverir.
İşte bu entrikalar içinde en anlamadığımız şey bu pis çarklara çomak sokmanın ismi olan Küresel Cihad Hareketi’ne yönelik sert tutumlu İslamcı gazetecilerin şeytanın kendilerini ayarttığı “özeleştiri ve makul direniş metodolojisi” adı altında bütün bu olanları unutup direnişçilere hakarete varan galiz yazılarıdır. Biz şimdi bu hikâyenin neresini düzeltelim? Lafın tamamı delilere anlatılır.
Bu girizgâhtan sonra son birkaç ayda Suriye, Mısır ve Kenya gibi bölgelerde devam eden savaşta yürütülen medya propaganda faaliyetlerine değinmek istiyorum. Öncelikle medya ve propagandanın tanımını yapmak yerinde olacaktır.
Medya Nedir?
Medya: Sözlü, yazılı, görüntülü her türlü iletişim aracı ile bilginin akışının, depolanmasının, üretilmesinin sağlanası işlemidir. Medyanın üç önemli sacayağı “Hedef kitle, Mesaj ve Siyasa(amaç)” olarak sıralanabilir.
Propaganda ise:
- Bir davayı güçlendirmek ya da yaralamak için fikir, iddia ya da bilgi yaymaktır.
- Temel amacı iknadır.
- Negatif ya da pozitif olabilir.
- 1622 Congregation for Propagating the Faith isimli Katolik kilisesi kararları sonucu misyonerlik tanımlaması olarak ortaya çıkmıştır.
Her ne kadar medyanın gücü ilk fark edildiğinde bazı kesimler bu gücün toplumların hak ve özgürlüklerini temin etmekte kullanılacağı, yasama, yürütme ve yargı isimli kuvveti halklar lehine kontrol eden 4. Kuvvet olacağı zehabına kapılsalar da gerçek bunun tam tersine işlemiştir. Medya emperyalizm, sömürü, küfrün ve fesadın yaygınlaştırılması, halkların kimliksiz ve tepki veremeyen objelere dönüştürülmesinde temel araç oluvermiştir. Bu aracı en etkin biçimde kullanan ise 2. Dünya savaşı sonrası endüstri devrimi ile medya araçlarının artmasını fırsat bilen Batı olmuştur. Tabii ki yükselişinden korktukları İslam’a karşı.
Tüm dünyayı bir ağ gibi sarmış bulunan Batı medyasının en önemli üç sacayağı olan BBC, Voice of America(VAO) ve CNN neredeyse bütün dünyada medyanın tekeli olarak anılır. İngiliz sömürge güçlerinin temel aracı sayılan BBC hala İngiliz Hükümeti tarafından desteklenir. BBC Türkçe başta olmak üzere bu emperyalist kurumun Suriye ve diğer İslam ülkelerinde İslami hareketleri şeytanlaştırma propagandası ve Gezi eylemlerinde olduğu gibi yeri geldiğinde darbelere destek olması bu çirkin ilişki ile ilgilidir. BBC Radyonun Anglo-Amerikan dünya görüşüne göre hazırladığı sinsi ve yalan haberler bülteni tüm dünyada 12 bin radyo tarafından yayınlanmaktadır.
Medya konusunu dünyadaki medya kurumları, bunların istatistiklere göre gücü ve kirli ilişkilerine dair gelecekte hazırlayacağımız bir dosyaya bırakmayı tercih ederek son birkaç ayda Müslüman zihinleri bulandırmak için kullanılan metotlara bazı sembolik örnekler üzerinden değinmeyi düşünüyorum.
Ancak öncelikle Müslümanların medya ile iletişimlerini özetleyen ayeti tekrar hatırlatmak yerinde olacaktır.
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.(Hucurat 6)
Ayette günahkar bir Müslüman olan(Fasık) birisinin haberine dikkat edilmesi gerektiği bildiriliyorken kafir ve düşman yapıların medya verilerine ne derece güvenileceği ortadadır.
Savaşın yarısı medyadır.
Adaletsiz bir taksim ile savaşın yarısının medya ve propaganda olduğu söylenebilir. Bunun adil olanı ise savaşın günümüzde %70’inin medya olduğudur. Geri kalan kısım ise askeri güç, siyaset ve maddi güç arasında bölünebilir. Bu oranlar değişebilir ancak hiçbir reel taksim medyanın savaştaki rolünü % 50’nin altına düşürmez.
Medyanın savaştaki öneminin farkına yüz yıl önceden varan Batı tüm dünyayı bir örümcek ağı gibi ören bir medya şebekesi kurmuştur ve bu gücü son 25 yıllık savaşlarda İslam dünyasına karşı olanca gücüyle kullanmaktadır. Körfez savaşında evlerine bomba atılan ve birkaç saniye sonra ölecek olan Irak’lılara atılan her bombayı CNN canlı yayınlamış ve ABD’nin sahte gücünü tüm dünya ibretle ve dehşetle seyretmiştir. Japonya’ya atılan atom bombaları, Amerika’nın köşe dönen roketleri, Irak ve Afganistan’ın yerle bir edilmesi süreçlerinin dünyaya bir ders, tehdit ve ibret olması için televizyonlardan yayınlanmıştır. Öyle ki Taliban’ın Hindistan’da yakılan camiler ve İslami eserlere misilleme olarak imha ettiği ölü Buda heykelleri yüz binlerce yaşayan capcanlı, cıvıl cıvıl Afgan çocuktan daha çok konuşulur hale gelmiştir. Taliban’ı bu süreçte eleştiren aşağılık kompleksli sözde yazarlar şimdi geriye döndüklerinde bu yüz binlerce masumun ölümünü aslında meşrulaştırmış olduklarını gayet iyi anlarlar.
Suriye Savaşında Propaganda
Suriye’de Esed rejimi ordusunda 20 yıl boyunca Allah’a söverek, ona isyan için havaya ateş ederek, her sabah içtima yapan ve bu pagan Baas ideolojisiyle yetişen bir subayın ailesinden hemen her ferdin öldürülmesi sonucu intikam için bir insanın kalbini yediği görüntüler 130 bin insanın ölümünü unutturmuştur. Taraf gazetesi gibi taşeron yapılar Esed rejiminin vahşetinin gayri meşru çocuğu olan bu vahşeti 130 bin kişilik katliama mazeret olarak sunmaktadır. Medya ile.
Cihad Nikahı Uydurması ve Bir Genelevi Medyası Olarak BBC
BBC’den Rengin Aslan isimli bayan bir yazar fantezilerini ilan ettiği bir yazıda Nusret Cephesi savaşçılarının bir gecede 8 kadına tecavüz ettiklerini, saatlik nikah kıydıklarını iddia etmekte ve Türkiye’deki Şii kesimler bu iddialara teşne olmaktadır.1 Bu süreçte hiç kimse zinanın ve yalanın (takiyye) ibadet sayıldığı Şii mitolojisinde mutanın olduğunu ancak bunun İslam’da yeri olmadığını, konuşmamaktadır. BBC’nin Türkiye’de eşcinsellik ve diğer hayâsızlıklarla ilgili en fazla yayın yapan bir genelevi medyası olduğunu da… Taraf gazetesinin ise kendi kız kardeşleriyle zinada sorun görmeyen Ahmet Altan gibilerin gazetesi olduğu da konuşulmuyor. İşte kaynağı. (http://www.habervaktim.com/yazar/46407/ahmet-altanin-ahlaki.html)
BBC’den Rengin Aslan Suriye direnişine yönelik karalama kampanyasının mimarlarından
Bir anda Tunus’ta ABD ajanı bir bakanın yüzlerce genç kızın sex cihadı amacıyla Suriye’ye gittiği iddiası PKK, Sol.org.tr, ve diğer sitelerde boy göstermeye başladı. Oysa bu iddialar Müslümanları karalamak için ortaya atılan alçakça iftiralardan başkası değildi.2 Obsever gazetesi bile Tunus’Lu bakanın iddialarına isyan etti ve yalan olduğunu duyurdu. Ancak bu haber ilk iddianın aksine asla basına yansımadı.
IŞID-ÖSO Çatışması
Suriye’de İslami güçlerin direnişin inisiyatifini ele geçirmeleri üzerine Batı tarafından uygulamaya konulan açık bir proje işletiliyor. Askeri çözümlerin artık sonuç vermediğini iyi bilen eski süper güç ABD Suriye’de öncelikle direnişçileri meşruiyet açısından zayıflatıp daha sonra diğer adımlara geçmeyi planlamaktadır. Bu amaçla Türkiye’de Taraf gazetesi, Sol.org, PKK medyası, Şii medya, Alevi gruplar ve Kemalistler tam bir işbirliği yapmaktadırlar.
Bu entrikalardan birisi de geçen haftalarda IŞID grubu ile ÖSO’nun bile kendisini reddettiği hain bir şebeke arasında yaşanan çatışmaların basına yansıtılış biçiminde uygulandı. Basına masum ÖSO’nun vahşi El Kaide bağlantılı IŞID tarafından nasıl da saldırıya uğradığı ağıtlar eşliğinde yansıtılırken oluşturulan yalan gürültüler hakikatin kısık sesini daha da bastırdı. Direnişçilerin karargahlarının resimlerini çeken ve bazı direnişçilerin yüzünü resmeden Alman bir ajanı tutuklamak isteyen IŞID’e engel olan CIA destekli grup ile başlayan çatışmalar medyada olduğundan çok farklı bir şekilde yansıtıldı.
Suriye’nin Azez bölgesinde hırsızlık, kaçakçılık ve yağmalarıyla bilinen ABD yanlısı Asifeti Şimali Azez (Kuzey Azez Rüzgârı) isimli grubun bundan 4 ay önce Kilis üzerinden Azez kentine giriş yapan McCain’i ağırlayan grup olduğu ise hiç basına yansımadı. Bazı sözde İslamcı(?) yazarlar dahi IŞID’ı ağır bir dil ile eleştirirken IŞID’in CIA tarafından bu gruba Müslümanlarla savaşması için verilen silahları ele geçirmesi İslami medya organlarında bile gündem edilmedi. İşte CIA tarafından Müslümanlarla savaşmaları ve Suriye’nin Sahvası olması için Asifeti Şimal grubuna verdiği silahların IŞID tarafından ele geçirildiğini gösteren belge. Hem de CIA’in itirafıyla.(http://www.longwarjournal.org/threat-matrix/archives/2013/09/report_american-supplied_arms.php)
McCain IŞID’ın Savaştığı Asifeti Şimal Grubu İle Pazarlık Yaparken
Ancak İslami basından yazarların bile ÖSO’yu bir kenara bırakıp IŞID’ı hedef tahtasına oturtmaları propagandadan ne derece etkilendiklerinin açık göstergesidir. Elbette hiç kimse eleştirilemez değildir ve herkes direnişin saygın ahlakını, hikmetli usulünü kuşanmak zorundadır. Masum insanların öldürüldüğü cami bombalamaları, halklara zorla dünya görüşlerini dayatmak, eğitim ve tedrici yöntem uygulanmadan tepeden inme yöntemlerle İslam Devleti kurmaya çalışmak elbette eleştirilebilir. Ancak bu asla küfrün tek millet olduğu ve haberlerindeki verilerin tamamen yalan olduğu gerçeği göz ardı edilerek yapılmamalıdır.
Kenya ve Şebab Üzerine
Somali’de bağımsız bir İslam devleti kurmak isteyen Şebab Hareketi tarafından geçtiğimiz günlerde Batı’lı diplomat ve ajanlara yönelik düzenlenen saldırılar da savaş ve propagandaya dair önemli işaretler sundu. Şebab Hareketi’nin nasıl doğduğu, liderliğini kimlerin yaptığı, son 2 yılda Batı’lı güçlerin ve 54 ülkeli Afrika Birliği’nin nasıl da Afrika’nın Hıristiyan ve Şii misyonerlere geçit vermeyen halkının %100’ü Müslüman olan bu halka karşı entrikalar devreye soktuğunu aşağıdaki raporlarla ortaya koymuştuk.
Somali’de Kıtlık Yeni mi Aklınıza Geldi?
https://www.haksozhaber.net/somalide-kitlik-yeni-mi-akliniza-geldi-23647h.htm#.Uk1FViRmjTo
Somali'de neler Oluyor?
http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=2854
Ancak hayata ve ölüme, barışa ve savaşa modern Batı’nın kendilerine verdiği eğitim ve asimilasyon programı üzerinden bakan bazı kesimler Kenya’nın 50 bin askeri ile Somali’de yürüttüğü işgalin neden olduğu insani trajediyi hiç konuşmamış olmalarına rağmen Şebab’a karşı aslan kesildiler ve 120 bin masumun katili Şebbiha’ya benzetecek kadar da rezilleştiler.
Baskında Sivilleri Kenya ve İsrail Timleri Öldürdü
Basına önce Şebab’ın nasıl vahşi bir örgüt olduğuna dair sahte hikâyeler taşıyan BBC, Taraf ve diğer bazı basın organları olayda ölen birkaç çocuğu ön plana çıkardılar. Oysa baskında Şebab savaşçıları Müslüman’ım diyen herkesi AVM isimli bu diplomatik merkezden dışarı çıkarmış,3 kendilerine dokunmamıştır. Şebab savaşçılarının bazı çocuklara gofret vererek dışarı çıkarmaları, kendileriyle şakalaşıp teskin etmeleri ise gündem dahi edilmemiştir.4 Gelen bilgiler Kenya ve İsrail timlerinin Türkiyeli hamile bir kadın da dâhil bazı çocukları öldürüp olayı dramatik hale getirdiklerini bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Olayda ölen sivillerin timler tarafından öldürüldüğü, Şebab’ın çocuklu bayanlara güvenli geçiş izni verdiği ortaya çıktı.
Şebab’ın Gofret İkram Edip Dışarı Gönderdiği Çocuklar
Alışveriş Merkezi Propagandası: Westgate Mall Sadece Diplomatlara ve Ajanlara Özel
Kenya saldırısında vatanını savunan Şebab şeytanlaştırılmış ancak hiç kimse hangi AVM içinde bu kadar ajan, diplomat ve misyoner olur sorusunu sorma cesareti gösterememiştir. Şebab Hareketi’nin saldırıları sonrasında Türkiye ve Dünya basınında saldırının sivil insanlara yapıldığına dair açıklama ve haberler yer almaya başladı. Oysa Somali’de 50 bin asker bulunduran ve ülkede büyük katliamlara imza atan Kenya’da Genç Mücahidler Hareketi’nin saldırdığı bölgenin sadece diplomatlar, misyonerler ve ajanların gittiği Irak’taki Yeşil Bölge gibi güvenlikli bir yer olduğu biliniyor. Saldırıda ölenlerin çoğunluğunun diplomat, ajan ve misyoner olması da bu bilgiyi doğruluyor.
Diplomatlar, ajanlar ve misyonerler öldürüldü
Şebab hareketi tarafından düzenlenen saldırıda 3 Avustralyalı, 3 İngiltereli sömürge sorumlusu, 2 Kanadalı diplomat, iki Fransız, 2 Prusya’lı bir Güney Kore’li misyoner öldürüldü 10’dan Fazla Amerika’lı ajan ve diplomat da yaralandı. Dünya medyası başlangıçta Amerikalıların varlığını açıklarken daha sonra olayın vahşi bir sivil hedefe saldırı olarak görülmesi için Amerikanlıların varlığı medyada gizlenmeye başlandı.
Kenya devlet başkanının yeğeni de öldü
Saldırıda Somali’deki savaşı yöneten ve Kenya Ordusu başkomutanı sayılan Devlet başkanı Uhuru Muigai Kenyatta;’nın diplomat olan yeğeninin de öldürüldüğü bildirildi.
Şebab saldırısında aşağıdaki propagandalar devreye sokulmuştur:
- Siviller ve çocuklar öldürülerek Şebab’ın vahşi olduğu tezi güçlendirilmiştir. (http://www.incanews.com/afrika/3845/sebab-hareketi-olen-yabancilardan-kenya-devleti-sorumludur)
- Olayda kadın bir direnişçinin kullanıldığı iddia edilmiştir. Oysa bu gerçek değildir.ve buna dair bir delil de yayınlanmamıştır( http://www.incanews.com/manset/3929/sebab-hareketi-kenya-saldirisinda-kadin-direnisci-yoktu)
- Saldırganların tümünün öldürüldüğü iddia edilmiştir. Oysa Şebab savaşçıları kaçmayı başarmıştır.( http://www.incanews.com/manset/3921/es-sebab-uyeleri-westgateteki-tunelden-mi-kacti)
- Şebab’ın Somali’ki açlık ve krizin müsebbibi olduğu medyaya yansıtılarak imajı kötülenmiştir.
Gerçeğin yarısı gerçek değildir. Hakikatin bölünmesi yalanın ta kendisidir. İşte medyanın işi de hakikatin bir tarafını göstermek ve en önemli kısmını gizlemektir. Müslümanların, özellikle de direnişçilerin medya ve propagandalar yoluyla kötülenmeleri, iftiralara uğramaları savaşın doğası gereği normaldir. Ancak aydın kesimin bu kirli savaşa destek olacak açıklamalardan uzak durmaları gerekir.
Suriye: Rezil Edici Savaş
Suriye savaşına Furkan Savaşı isminin yanı sıra Rezil Edici Savaş ismi de verilmektedir. Bu savaş İran ve Hizbullah gibi şer yapılarının tüm kirli ilişkilerini ortaya çıkarmış ve onları rezil etmiştir. Aynı biçimde sözde antiemperyalist kesimlerin nasıl da ABD ile flört ettiklerini de açığa çıkarmıştır. Artık İslam ile Batı arasında tam teşekküllü nihai bir savaş başlamış durumda. Rusya, Çin, Kuzey Kore, Hizbullah, İran ve Körfez ülkelerinin ABD, Avrupa ve İngiltere gibi sözde rakip hatta düşman ülkeler ile nasıl da işbirliğine gittiklerini anlamayanlar ya aptallardır ya da hainlerdir. Türkiye’deki İran yanlılarına tekrar sormak gerekir. Hangi gözlerle onlarda hakkı görüyorsunuz? Nasıl da çevriliyorsunuz...
İran’ın ABD ile Aşkı: Hamaney Kendi Putunu Yiyor
İran’ın çiçeği burnunda lideri Hasan Ruhani’nin Obama ile twitter flörtü bu sözde İslam Devletinin kendi eliyle yaptığı putları ne çabuk iştahla yediğinin de açık göstergesi değil midir? Yıllarca Amerikan karşıtlığı ve İsrail nefreti ile kitleleri yönlendiren bu şişko mollalar rejimi şimdi İsrail’in dini bayramını kutluyor, Yahudi soykırımını lanetliyor ve Obama ile beraber hareket ediyor. Mollalar da en az ABD’liler kadar Kapitalist ve çanak yalayıcı. İran’ın Kum kentindeki tapınaklarda zayıf bir Molla görürseniz biliniz ki yeni işe başlamıştır. Yahudi bayramını kutlamak her ne kadar İslam’a göre küfür olsa da Şii ritüeller ve inanışlara göre sorun yok. Ancak İran yıllarca ABD karşıtlığı yapmasına rağmen Ruhani döneminde halkları nasıl kandırabilir? Cevabı basit. Hasan Ruhani BM dönüşü protestolarla karşılaşır, Devrim Muhafızları ile yalancı bir kriz yaşar ve Hamaney’in aslında Ruhani’ye karşı olduğu, arada kriz olduğu iddia edilir ve halklar kandırılır. Oysa İran’da Hamaney’in Kur’an’dan daha yetkili olduğu gün gibi ortadadır.
İran, ABD, Fransa ve Rusya’dan Ortak Açıklama: Cihatçılar en büyük tehdit
Suriye'de ve diğer ülkelerdeki Küresel Cihad yanlsı direnişçiler Soğuk savaşın iki düşman ülkesi ve İran'ı aynı amaç etrafında bir araya getirdi. Üç ülke lideri de dün yaptıkları açıklamada aşırılar olarak tanımladıkları Küresel Cihad yanlılarının asıl tehlike olduğunu bildirdiler. Afganistan ve Suriye'de Küresel Cihad yanlılarına karşı modern dünyanın yürüttüğü savaş eski düşmanlar NATO, Rusya, İran ve ABD'yi müttefik yaptı. Dünya tarihinde eşine az rastlanan bu barış ve işbirliğinin altında, yükselen Cihad tehlikesi olduğu bildiriliyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye'de Beşşar Esed rejiminin düşmesi halinde bu ülkede laik bir devletten söz edilemeyeceğini, iktidara 'İslamcıların' geleceğinden emin olduğunu söyledi. Rus devlet televizyonu Pervıy'ın 'Voskresnoe Vremya' (Pazar Günü) programına demeç veren Lavrov,'Askeri müdahale, militanların yararına olacak. İktidara gelecekler ve bu ülkede laik bir devlet kalmayacak' dedi. Lavrov, muhaliflerin üçte ikisi ya da dörtte üçünün Suriye'de ve komşu topraklarda 'İslami Halifeliğin' kurulmasını ilan eden el-Nusra Cephesi ile Irak ve Levant İslam Devleti adlı gruplara dahil 'cihatçı' olduğunu öne sürdü. Suriye’nin rezil eden savaşının eski düşmanları(?) nasıl da dost ettiğini görmeyen gözler utansın.
Gerçek şu ki gözler kör olmaz. Ancak kalplerdeki gözler kör olur.(Hac Suresi 46)
Dipnotlar:
1-http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/09/130909_rojava_ceylanpinar.shtml
2-http://haber.sol.org.tr/dunyadan/tunuslu-bakan-genc-kizlarimiz-suriyede-seks-cihadi-yapiyor-haberi-79896
3-http://www.incanews.com/afrika/3845/sebab-hareketi-olen-yabancilardan-kenya-devleti-sorumludur
4-http://www.incanews.com/m/?aType=haber&ArticleID=3818