Mahmut Ay / Yeni Şafak
Sâriye Rifâî Hocaefendi’nin ardından
Yüce Mevlâ’nın bazı kulları vardır. Onları görünce “Allah ne güzel yaratmış!” dersiniz. Ruhlarındaki letâfet, ahlâklarındaki zarafet ve davranışlarındaki nezaket cezbeder sizi. Ona baktıkça “Böyle güzel bir kul, böyle temiz bir insan da olunabiliyormuş!” dersiniz. İşte Mevlâ’nın böyle güzel kullarından biriydi, geçtiğimiz Pazartesi İstanbul’da âlem-i cemâle göçen Sâriye Rifâî hocamız.
Ahmed Rifâî Hazretleri’nin ve dolayısıyla Hz. Hüseyin’in neslinden gelen bir seyyid olan babası büyük âlim ve davetçi Abdülkerîm Rifâî Hocaefendi’nin evinde yetişmişti; yani bir ilim ve irfan yuvasında. Çocukluğundan itibaren ilim ve irfan meclislerinde yetiştiği her halinden belliydi. Derin bir âlim ve gayet beliğ bir hatipti; son derece vakur bir şahsiyete sahipti; ama bir o kadar da mütevazı ve nezaketli bir beyefendiydi; yüzünden tebessüm eksik değildi. Konuştuğunda hikmetli sözler söyler, kendisiyle yaptığımız hususi sohbetlerde dahi, konuşulan konuyla alâkalı ya bir âyet ya bir hadis ya da bir kelâm-ı kibâr zikreder, bazen bunlara bir iki damla göz yaşı ilave eder ve böylece o meclisi ilim ve irfan, marifet ve muhabbet meclisine dönüştürüverirdi.
Yeri geldiğinde, zalime karşı hakkı haykırmasını bilen mücahit bir âlimdi. Suriye halkı 2011’de zalim rejime karşı protesto gösterilerine başladıktan sonra çok sert ve acımasız bir şekilde tutuklama ve işkencelere maruz kaldıklarında susmadı Sâriye Rifâî hocamız. Bilakis Cuma hutbelerinde, en net bir şekilde rejimin yöneticilerinin yaptıkları zulmü lanetledi ve bu zulme bir an evvel son vermelerini tavsiye etti. Rejimin zulmüne karşı protesto gösterilerinin başladığı günlerde bir Cuma hutbesinde şunları söylemişti:
“Güvenlik kuvvetleri, şehirlere güvenliği sağlamak için girer; güvende olan insanlara korku salmak ya da binlerce masum ailenin evlerini boşaltmak için değil. Şu mübarek Ramazan gecelerinde her dakika bir zulüm, işkence, tutuklama ya da evlere tecavüz haberleri alıyoruz. Hüngür hüngür ağlayan anneler, çocuklar bizleri arıyor; evlerine güvenlik kuvvetlerinin girip eşlerini ve çocuklarını silahlı örgüt üyesi olarak alıp götürdüklerini söylüyorlar. Hayır, hayır! Onlar, asla silahlı örgüt üyesi değiller; onlar barışçıl bir şekilde zulme karşı protesto yürüyüşleri yapan siviller. Neden yapıyorsunuz bunları, neden? Hiç olmazsa Ramazan’da bu zulüm durur diye bekliyordum; ama hiç de öyle olmadı. Aynen devam etti maalesef. Zulmü gözlerimle gördüm. Şebbihalar, sokaklarda masum insanları yerlere yatırıp dövüyorlar, dün o mazlumlardan biriyle görüştüm. Anlattıkları şeyler dayanılacak gibi değil. Ey insanlar! Size karşı yalnızca barışçıl sivil gösteriler yapan bu insanlara zulmetmeyi bırakın. Allah’tan korkun! Tutuklananların hiçbirinde tek bir silah bulunmadı. Geçen hafta da belirttiğim gibi ‘Silahla sokaklara çıkmak ve silahlı bir mücadele başlatmak doğru değil; bu, onların katliam yapmalarının önünü açar.’ Halkımız, tamamen meşru taleplerini dile getirmektedir; kesinlikle silahlı bir kalkışma peşinde değildir. Dolayısıyla ordunun kışlasına dönmesini diliyorum. Ordu, kışlasına döner ve zulüm biterse, halk sakinleşecek ve böylece huzur ve sükûnet memleketimize geri gelecektir. Aksi takdirde, işler daha da kötüye gidecek ve memleketimizde huzur kalmayacaktır. Zalimlere şu âyeti hatırlatmak isterim: ‘Allah’ın, zalimlerin yaptıklarından gafil olduğunu sanma sakın! Allah, onlara yalnızca mühlet verir…’ ” (Hutbenin aslını dinlemek için bk. https://www.youtube.com/watch?si= uUtZL72ZY9rK_MUm&v=slD4e OhVBQ M&feature=youtu.be)
Evet, netice aynen merhum hocamızın ifade ettiği gibi oldu. Allah onlara mühlet verdi; ama sonunda onları imha etti. Hocamız da rejimin düştüğünü çok şükür dünya gözüyle görmüş oldu. Lâkin maalesef nasibine düşen, Şam’a canlı olarak değil, tabutuyla dönmek oldu.
Sâriye hocamızın adını, Şam’da bulunduğum 2001-2002 yıllarında çok duymuştum; ancak oradayken görüşmek nasip olmamıştı. 2003 yılında merhum Emin Saraç hocamız ile birlikte ulemâyı ziyaret için Şam’a bir haftalık bir ziyaret gerçekleştirmiştik. Sâriye hocamızı da Zeyd Camii’nde ziyaret etmiştik. Hoca, orada fevkalâde beliğ ve samimi bir konuşma yapmış; Türkiye ile Suriye’nin tarihî bağlarına vurgu yapmıştı. 2011’de Suriye’deki kargaşadan sonra hocamız önce Mısır’a, sonra Türkiye’ye hicret etti. Bu, onun ikinci mecburi hicretiydi. İlk hicretini, Hafız Esed’in zulmünden kurtulmak için Medine’ye yapmış ve 1980-1993 yılları arasında Medine’de yaşamıştı. 2012’de muhtemelen Suriye’de yaşanan zulümden duyduğu üzüntünün etkisiyle ağır bir felç geçirmişti. Zor yürüyordu; ancak ilim ve zikir meclislerinden geri kalmadığı gibi sosyal faaliyetlere de öncülük ederek Suriyeli gençlerin eğitimi ve Suriye halkına yardım için ülkemizde çeşitli müesseseler kurdu. Suriye devrimi sürecinde yaşadıklarını kaleme almayı da ihmal etmedi. Bu eseri, Müzekkirât fî Zemeni’s-Sevra (Devrim Sürecinde Hatıralar) ismiyle iki cilt halinde 2020’de İstanbul’da basıldı.
Sâriye Rifâî Hocaefendi, babası Abdülkerîm Rifâî Hocaefendi’nin kurmuş olduğu ve Zeyd b. Sâbit isimli camide yaptıkları eğitim ve davet faaliyetleri dolayısıyla “Cemâatu Zeyd (Zeyd Cemaati)” diye bilinen güçlü bir cemaatin önde gelen hocalarındandı ve tüm Suriye çapında ciddi bir etkisi vardı. Öyle ki, 2012’de rejimin uyguladığı katliamlara karşı, halka grev çağrısı yaptığında çok büyük bir katılım sağlanmıştı. Suriye’de bazı eğitim müesseselerinin kuruluşunda etkin rol aldığı gibi, israfı önlemek ve muhtaçlara yardım etmek amacıyla çeşitli hayır müesseselerinin kurulmasına da öncülük etmişti.
77 yıllık ömrünü ilim ve irfan talebine, Allah’ın dinine davete adamış olan merhum hocamız, ders ve sohbetlerinde Ehl-i Sünnet çizgisinde mutedil bir din anlayışını benimsemiş, dengeli ve kucaklayıcı bir üslup kullanarak talebe ve sevenlerinin gönlünde taht kurmuş müstesna bir insandı. Her fırsatta, kendisine ve Suriye halkına kucak açmış olan Türk milletine ve idarecilerine olan minnettarlığını, takdir ve şükranlarını derin bir vefa duygusuyla ifade ederdi.
Hak Teâlâ’dan, ebediyet âleminde bizleri merhum hocamızla cennetinde tekrar buluşturmasını niyaz ederiz.
Temiz ve latif ruhu için el-fâtiha!