Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’ın, dün ifadesi alınacaktı..
Hakim Bey, “Ben her belgeyi görmem, bir örneğini almam gerekli. Ondan sonra savunma yaparım” demiş ve ifade vermemiş!
O arada, YARSAV Başkanı Faruk Eminağaoğlu da, hemen oracıkta bitivermiş!
Mesai saati imiş, o saatte görev başında olması gerekirmiş, hiç önemi yok.
Mesai saatinde, daha önce de basın toplantısı düzenlemişti savcımız.
Şimdi de aleyhinde birçok suçlama yapılan bir hakime destek için, sorgu yapılacak binaya gidiyor!
Hani ceza davalarında görürüz. Sanığın akrabaları, eşi, dostu duruşma salonuna doluşurlar. Maksat; mahkemeyi etkilemektir. “Bak, biz bu sanığın yakınıyız, arkadaşıyız, dostuyuz. Ona göre karar ver haaa” demektir bu.
Biraz da amaç, sanığa moral vermektir.. “Arkandayız koçum, devam et” demektir bu..
Benzerini dün Eminağaoğlu’nun, Sincan Hakimi’nin ifadesi alınacağı sırada sergilendiğine şahit olduk.
Sadece sorgu yapılacak binaya gelmekle yetinmedi Eminağaoğlu.. Bir de açıklama yaptı..
“Soruşturmalarda en temel insan haklarının bile yargıç ve savcılara tanınmadığı”nı iddia etti..
Devamla, “Bunun dünyada eşi benzeri yok” diyerek, “Biz, bütün meslektaşlarımıza yapılan haksızlıklar için destek anlamında buradayız” açıklamasında bulundu..
O halde biz de kendisine soralım: “Van Savcısı Ferhat Sarıkaya meslekten ihraç edilirken neredeydiniz?”
YARSAV Başkanı zekidir. Hemen cevabı yapıştıracaktır: “O tarihte biz YARSAV olarak henüz kurulmamıştık.”
Gerçekten de, Ferhat Sarıkaya 20 Nisan 2006’da meslekten ihraç edilmiş. YARSAV ise 26 Haziran 2006’da kurulmuş!
Öyle ise Eminağaoğlu sorularımızdan kurtulacak mı?
Kurtulamaz! Hemen ikinci soruyu yöneltelim, “Sarıkaya, 20 Nisan tarihli HSYK kararına itiraz etmişti. HSYK bu itirazı 7 Kasım 2006’da inceledi. O tarihte siz de YARSAV’ın başkanı idiniz. Hatta HSYK’daki bazı üyeler de sizinle aynı dernek çatısı altında idiler.. Dün yaptığınız gibi, Sarıkaya’nın dosyasının inceleneceği gün de HSYK binasına gidip, orada bir volta atıp döndünüz mü?”
Evet Sayın Eminağaoğlu, buyurun cevap verin..
Yok öyle, “Benim adamım” mantığı ile bazı hakim ve savcılara sahip çıkıp, sonra da kamuoyuna, “Biz, bütün meslektaşlarımıza yapılan haksızlıklar için destek anlamında buradayız” mavalı ile insanları kandırmak!
Dürüst davranacaksınız. Samimi olacaksınız..
Osman Kaçmaz’a, bir hakim olması sebebi ile sahip çıkıyorsanız, dün de Ferhat Sarıkaya’ya bir savcı olarak sahip çıkacaktınız. Sahip çıkmadınız. Dahası, derneğiniz üyelerinin oyları ile, Sarıkaya’nın meslekten ihraç edilmesine seyirci kaldınız.
Bu tutarlı bir davranış mıdır?
Üstelik Osman Kaçmaz için geliştirdiğiniz savunmaya bakınca, hayretler içinde kaldım. Türkiye’deki savunma haklarının çok üstünde bazı taleplerde bulunuyorsunuz.. Bulunuyorsunuz da, sadece kendiniz için!
Daha geçen gün Vakit’te haber oldu.. YARSAV üyesi bir savcı, gazetemiz yazarı Abdurrahman Dilipak’ın mahkûm olması için canla başla çalışıyor!
Yerel mahkeme berat ettirmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi beraat ettirmiş!
YARSAV Üyesi bir savcı, “Olmaz! Dilipak yazdığı makale sebebi ile 1.5 yıl hapse çarptırılmalı. Cezaevine konulmalı” diyor ve Ceza Genel Kurulu’na müracaat ediyor!
Hani YARSAV düşünce özgürlüğüne inanıyordu?
Hani YARSAV, AİHS kurallarına uygun hukuk oluşması için çaba sarfediyordu?
Günlük gazetede, aktüel bir olayı yorumladı diye bir yazarı 1.5 yıl cezaevine koyarak mı, siz düşünce özgürlüğüne katkıda bulanacaksınız?
Söyleyin Sayın Eminağaoğlu? Nedir bu çifte standartınızın sebebi?
Kendinize en lüks haklar...
Ama gazetecilere; özellikle sizin gibi düşünmeyen gazetecilere 3. sınıf haklar!
Öyle mi, sizin lugatinizdeki, “temel hak ve özgürlükler”in anlamı?..
VAKİT