Amerikalıların "biz bu değiliz" demeleri gerçeği ne kadar yansıtıyor?

ABD’de siyahilerin haklarının çiğnenmesi için yazılı yasalara ihtiyaç yoktu. Beyaz üstünlüğünü savunan ırkçılar zihinsel kodlarına inşa ettikleri kalıplarla siyahileri aşağılamayı amaçlıyorlardı. İşgal edilen Kongre Binası'nda neden sadece ırkçılar vardı?

Fatih Demir / HAKSÖZ HABER

Verena Erlenbusch-Anderson / History News Network

Washington’da 6 Ocak'ta yaşanan olaylara yanıt olarak, politikacılar ve gazeteciler "biz bu değiliz" demekte ve bunda ısrar etmekte hızlı davrandılar. Kongre Binası’nda hortlayan isyan eylemleri, Trump taraftarı ‘aşırılık yanlısı ve yerli teröristlerin işiydi’ denildi. Bu eylemlerin ‘yerel terörizm’ olarak adlandırılması, eylemleri gerçekleştirenlerin ‘istisnai ve Amerikan olmayan karakterini vurgulamaya’ hizmet ediyordu. Ancak tarihe bakıldığında, bu tarz olayların birçok yönden Amerika Birleşik Devletlerinde uzun bir geleneğe sahip olduğu anlaşılıyor.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Siyahi kölelik karşıtları ve linç karşıtı aktivistler, beyaz üstünlükçü beyaz egemenlik ilkeleri ile Siyahların baskısı ve dışlanması üzerine inşa edilmiş bir yönetimin politik rasyonalitesini tanımlamak için "terörizm" terimini kullandılar. Örneğin, Afro-Amerikan ırkçılık karşıtı aktivist Ida B. Wells-Barnett için terörizm, beyaz üstünlüğünün “yazılmamış yasasının” uygulanması için bir terminolojiydi.

Wells, köleliği ortadan kaldıran, yasalar altında eşit korunmayı sağlayan ve ırk nedeniyle haklardan mahrum bırakılmayı yasaklayan ‘yeniden inşa’ (ABD iç savaşından sonra birlikten ayrılan devletlerin tekrar birleşmesiyle konfederasyonun tekrar kurulması amaçlanır) değişikliklerine karşı gelmek için Güney'in yeni yasal düzene doğrudan aykırı olan ve ‘yeniden inşa’nın yasal kazanımlarını tersine çeviren yazılı olmayan bir yasaya güvendiklerini savunuyordu. Yasalar altında eşit olmak istemeyen beyazlar yazılı olmayan bir kuralla siyahilere üstünlük taslıyorlardı. Beyaz çetelerin şiddeti bu yazılı olmayan yasanın uygulanmasında çok önemli bir rol oynadı, çünkü "çete, yasanın yapamayacağını yaptı."

Ancak çete, ırkçı terörizmin sorumluluğunu taşımakta yalnız değildi: "Şehir ve ilçelerin yetkilileri ile günlük gazeteler", yerel medya ve "çevre yerleşimlerdeki insanları getiren toplu taşıma araçları” da çetelerin suç ortağıydı. Yetkililerin bu dehşete yardım ve yataklık etmesi ile ülke güpegündüz bir kaosu yaşadı. Wells için terörizm, aşırılık yanlısı bireylerin ve grupların iğrenç eylemlerini tanımlamıyordu. Ancak bir siyasi tahakküm ve ırk kontrolü aracıydı. Siyah Amerikalıların siyasi kazanımlarına karşılık beyaz egemenliğinin yeniden kurulmasına hizmet ediyordu.

Wells'in ileri görüşlü anlatımı, bizi ABD'deki “beyaz üstünlükçülerin terörizmi” hakkında bildiklerimizi yeniden düşünmeye davet ediyor. Terörizmin birçok farklı anlama gelen ve çeşitli hedeflere ulaşmak için kullanılan tartışmalı bir terim olduğunu görebiliriz. Wells, görünüşte izole edilmiş olayların aslında istisna bir olay olmadığını, uzun süredir devam eden sosyal normların bir ifadesi olduğunu göstermek için bu terimi kullanıyordu.

Beyaz üstünlüğünü ve onu sürekli uygulamak için kullanılan terörizm, yalnızca birkaç aşırılık yanlısı bireyin işi değildir. ABD siyasetinin doğrudan şiddeti içermeyen bir köşe taşıdır. 6 Ocak'ta çete, başkan ve onu destekleyenlerin yapamadığı şeyi yapmaya çalıştı. Bu eylemleri karşılığını bulamamış gibi görünse de işin özünde, farklı ırklara mensup demokrasinin gerçekleşmesini önlemeyi amaçlayan genel ve sürekli bir düşünce ve hareketin bir uzantısı olarak hayata geçirilmişti.

Wells’in bakış açısı bize bu uygulamaların ABD ulus inşasının her zaman için merkezi bir stratejisi olduğunu ve ABD vatandaşlarının siyasi hedeflerinin peşinde rutin olarak terörizme başvurduklarını göstermesi açısından da oldukça önemli.

Bundan daha iyi olmak ve ulusun(ABD) kurucularının vaatlerini yerine getirmek istiyorsak, bunun (kongre baskınını gerçekleştirenlerin) da biz olduğumuzu kabul etmeliyiz.

Beyaz üstünlüğü fikrinin ve bu sisteme yönelik tehdit olarak algılanan grupların genellikle şiddet içeren dışlanmasıyla yüzleşmediğimiz sürece, yalnızca çetelerin şiddetine maruz kalmayacak, hukukun, hükümetin ve ahlaki karakterimizin aşınmasına, aynı zamanda inşa edilmiş bir siyasi sistemin oluşturduğu ulusal güvenlik, medeni haklar, demokratik kurumlar ve küresel barış için tehditlerle karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz.

Çeviri Haberleri

Amsterdam'daki saldırının Yahudilikle ve antisemitizmle alakası yok!
Trump'ın gelişi Filistin meselesinde neyi değiştirecek?
Trump neyi başararak seçimleri kazandı?
Demokrat Parti neden kaybetti?
10 yaşındaki Raşa'nın vasiyeti: Lütfen benim için ağlamayın...