Şapka Devrimi, İhanet mi? Inkılap mı?

M. Kemal: Gerici düşünceler güdenler belli bir sınıfa dayanacaklarını sanıyorlar; bu kesinlikle bir kuruntudur, zandır. İlerleme yolumuzun üstüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenilik yolunda duracak değiliz.

Yılmaz Bilgen’in makalesi:

Telaffuzu bile komik ancak sonuçları itibarı ile trajik bir girişim olan Şapka İnkılabı 88. yılına girdi. M. Kemal’in çıktığı ender yurt gezilerinden birisinde ilan edilmişti bu traji komik Inkılap...

Sivas kongresinde ateşli bir Mümin edasıyla yaptığı aldatıcı konuşmadan sonra Mazhar Müfit’e hal ve şerait şu an böyle konuşmamızı gerektiriyor demişti M. Kemal.

İşte o hal ve şeraitin değiştiği günler gelmiş milletin en temel değerlerini ters yüz etme vakti gelmişti.

Yıl: 1925

Aylardan Kasım. M. Kemal arkadaşlarıyla geçirdiği bir seyyar sofra gecesinden sonra İnebolu’ya gelir:

“Fena uyumuştum. Sinirli ve rahatsızdım. İnebolu’da halk toplantısına gittiğim vakit simsiyah kalabalık bulunca sinir gerginliğim büsbütün arttı. ‘Nedir bu milleti bu geriliğe mahkum etmek? diye düşünüyordum. Söze başlamadan önce su içmek istedim. Elim titredi, bardağı güç tuttum. Bu da bende şiddetli bir tepki yarattı. Bildiğiniz konuşmayı yaptım ve başımdakini halka göstererek:

- ‘Bunun adına şapka derler’’ dedim. (Falih Rıfkı Atay. Çankaya s.f. 547)

M. Kemal 1925 Kasım’ında ilan ettiği  meşhur şapka ınkılabını bu sözlerle anlatıyordu.

Peki bu ınkılabı gerekli kılan unsurlar nelerdi?

M. Kemal’den dinleyelim:

“Cahil gaflet ve taassubun terakki ve temeddün düşmanlığının alameti farikası gibi telakki olunan fesi atarak onun yerine bütün medeni alemce serpuş olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu suretle türk milletinin heyeti içtimaiyyeden zihniyet itibarı ile de hiçbir farkı olmadığını göstermek bir lazıme idi…” (Nutuk. S.f  541)

Bu sözlerle yetinmiyor Ulu Önder!!! ve devam ediyor:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkı, medenîdir. Tarihte medenîdir, hakikatte medenîdir. Fakat ben, sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi söylüyorum; medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, fikriyle, zihniyetiyle medenî olduğunu ispat ve gösterme mecburiyetindedir. (...)

Medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatı ile, yaşayış tarzı ile medenî olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Nihayet medenîyim diyen Türkiye’nin hakikaten medenî olan halkı, baştan aşağıya dış görünüşüyle dahi medenî ve olgun insanlar olduğunu fiilen göstermeye mecburdur. Bu son sözlerini açık ifade etmeliyim ki, bütün memleket ve dünya ne demek istediğimi kolaylıkla anlasın. Bu izahatımı yüksek topluluğunuza, tüm topluluğa bir sualle yöneltmek istiyorum. Soruyorum: Bizim kıyafetimiz millî midir? Bizim kıyafetimiz medenî ve uluslararası mıdır? Size iştirak ediyorum. Tabirimi mazur görünüz, altı kaval üstü şişane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ve ne de uluslararasıdır. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu, arkadaşlar? Böyle nitelendirilmeye razı mısınız, arkadaşlar? Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak dünyaya göstermekte mâna var mıdır? Bu çamurun içinde cevher gizlidir, anlamıyorsunuz, demek doğru mudur? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir, tabiîdir. Cevherin muhafazası için bir kap yapmak lâzımsa onu altından veya plâtinden yapmak gerekmez mi? Bu kadar açık gerçek karşısında tereddüt doğru mudur? Bizi tereddüde sevk edenler varsa onların ahmaklık ve kalınkafalığına karar vermekte hâlâ mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp diriltmenin yeri yoktur. Medenî ve uluslararası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve elbette bunların tamamlayıcısı olmak üzere başta kenarlıklı serpuş. Bunu açık söylemek isterim: Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, işte şapkamız!” (Mustafa Selim İmece, Atatürk'ün Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Gezileri, 2. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ank. 1975, s.f 101)

Bunlar, 2013’te yani tam 88 yıl sonra bile Atatürk’ünden ayrı düşmemek adına benzer söylemlere yaslanarak islamın açık ve kati emri olan tesettüre savaş açanlardan duyduğumuz sözlerin aynısı.

Yazının Devamı…

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!