Özgür-Der Diyarbakır Şubesi’nin Selahattin Eyyubi Konferans Salonu’nda düzenlediği “İslami Mücadelede Edebiyat” konferansı, Selami Çelik'in Kur'an tilaveti ve Hamza Gök'ün mealini okumasıyla başladı.
İslam dünyasında sanat ve edebiyatın durumu ve İslami mücadeledeki konumu üzerine konuşan edebiyatçı Cemal Şakar, sanatın gücünü fark etmeyen Müslüman toplumların aslında sanatla yenildiklerini vurguladı. Şakar, Müslümanların, Kürtlerin yaşadıklarını sanatla anlatmaları gerektiğini vurguladı.
MÜSLÜMANLAR SANATI ÖNEMSEMEDİ
İslami mücadelede sanatın hak ettiği konumdan çok uzakta olduğunu belirten Cemal Şakar, bunun sanılandan çok daha fazla kayıplar yaşattığını savundu. Sanatın gücüne tam olarak inanmayan İslami camiaların, gençleri de bu işlere teşvik etmediği ve bu nedenle sanatsal bir üretimin olmadığını vurgulayan Şakar, son yıllarda özellikle edebiyat alanında bir birikimin oluşmaya başladığını vurguladı. Müslüman coğrafyasının yüz yıldan beri başını çıkaramaz halde olduğunu belirten Şakar, “20-30 yıldır başımızı kaldırmaya başladık belki. Evet mazeretlerimiz var ama bir araya geldiğimizde büyük meseleleri konuştuk hep. Hiç küçük insan hikayelerine ilgi duymadık. Hep Türkiye’yi kurtaralım, Ortadoğu’yu kurtaralım, İslam dünyasını kurtaralım üzerinde yoğunlaştık. Bunlar elbette bizim öncelikli görevlerimiz ancak bunun yöntemi sadece fikir üretmekle, fikir kitapları okumakla olacak bir şey değildi ve olmadığını da bugün görmüş oluyoruz nihayetinde. Örneğin kendimize ait bir mimari geliştiremedik. İstanbul’a yapılan bütün camiler, Mimar Sinan’ın taklididir. Günümüze, çağımıza uygun bir mimari geliştirilemedi, bir müzik geliştirilemedi… Diyarbakır’da kim bilir kaç belediye başkanı geçmiştir, ne hizmetleri olmuştur; yollar yapmışlardır, barajlar inşa etmişlerdir. Ancak on yıl önce kimin burada belediye başkanı olduğunu, bu hizmetleri kimin yaptığını unutmuşuzdur. Bu gerçek Türkiye için de geçerli. İşte bu dönemde yollar, köprüler, havaalanları yapılıyor ancak şimdi adı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne dönüştürülen Boğaziçi Köprüsü’nü kimin kurduğu ve kimin açtığını benim oğullarım bilmiyor. Ama Süleymaniye Camii’ni kimin yaptığını herkes biliyor. Yaklaşık yirmi yıldır muhafazakârlar belediyelerdeler, çeşitli hizmetler yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Ancak sanat ve kültür konularında o kadar aciz kaldık”” dedi.
AMERİKA, DÜNYAYI DÖNÜŞTÜRÜYOR
“Sanat ve kültüre sürekli burun kıvırdık ancak şunu fark etmedik; ABD kültürü dünyada tek kültür olmaya başladı. Dünyada hepimiz giderek ‘Amerikanlılaşmaya’ başladık. İşte Amerikalılar gibi giyiniyoruz, Amerikanlılar gibi yiyoruz, onlar neyi beğeniyorsa biz de onları beğeniyoruz vb. Peki Amerika bunu nasıl başardı? Sadece çok güçlü olduğu için, büyük bir ekonomisi olduğu için mi bu kadar etkiledi? Değil elbette. Mesela Holywood diye bir gerçek var. Bütün dünya sinemasını kökünden değiştirdi ve bütün dünya sinema salonlarında Holywood filmleri gösteriliyor. Filmleri izlerken pek farkında değiliz ancak bilinç altında toplumu yavaş yavaş dönüştürüyorlar.” diyen Şakar, ABD’li bir yazarın “İslam toplumu, ABD tarafından kandırıldı” şeklinde bir makale yazdığını belirterek şunları söyledi; ABD, İslam dünyasındaki tüm zeki çocukları, mühendisliğe yöneltti diyor ABD’li yazar. Türkiye’ye bakın en zeki öğrenciler Boğaziçi Üniversitesi’ne gidip bilgisayar mühendisi olmak isterler. Ancak Amerika kendisine bir mühendis lazım olduğunda on bin dolar veriyor, yirmi bin dolar veriyor en zengin genci götürüp kendisine yazılımcı yapıyor. Ancak kendi ülkesinde öğrencilerine sürekli sosyal bilimler okuttuklarını belirtiyor yazar. İşte Harward Üniversitesi’nde daha çok büyük sosyal bilimciler yetiştiriyor ABD. Mühendis yetiştirmeye uğraşmıyor çünkü mühendisleri zaten buralardan ithal ediyor. Bizler zaten yoksul toplumlarız. Yetiştirdiğimiz mühendisler de ABD’nin verdiği büyük paralarla tası tarağı toplayıp gidiyor.”
CUMHURİYET KURUCULARI, SANATI BİR TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM SİLAHI OLARAK KULLANDI
Cumhuriyetin kurucu elitlerinin de toplumu dönüştürmek için sanatı kullandığını vurgulayan Şakar, “Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve bir ulus üretilmek istendi. Burada başvurulan silah yine sanat oldu, edebiyat oldu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kuruldu örneğin, operalar kuruldu, tiyatrolar ve sinemalar açıldı. Çankaya Köşkü’ne çok sayıda yazar çağrıldı ve onlara görevler verildi, 'şöyle şöyle romanlar yazacaksınız' dendi. Tüm bunlar niye yapıldı? Hala devlet, bu etkinliklere çok sayıda para aktırıyor. Peki devlet neden bu kadar parayı akıtıyor? Gidip yol yapsın ya. Hayır, çünkü toplumların kimlikleri, uzun vadede sanatla inşa edilir. Bugün öğrenci kızlarımıza nasıl bir öğretmen olmak istersin dediğinizde çoğu Çalı Kuşu’ndaki Feride gibi bir öğretmen olmayı ister.” ifadelerini kullandı.
KÜRTLERİN YAŞADIKLARINI BATIYA SANATLA AKTARABİLİRSİNİZ
Kürt Müslümanların, Kürt coğrafyasında yaşananları sanat ile topluma anlatmakta yetersiz kaldığını belirten Şakar şöyle konuştu: “Bu topraklarda 40 yıldır bir Kürt Sorunu’nun içerisinde yaşıyorsunuz. Kim bilir ne acılar yaşadınız. Ben Türkiye’nin batısında yaşamış biriyim. Buralarda ne acılar yaşadığınıza dair yeterli bir fikrim yok. Mesela yaşadıklarınızı Türkiye’nin batısına aktarmak için neler yaptınız? Kaç belgesel çektiniz ya da belgesel çekebilecek kaç ham görüntü var elinizde? İleride inşallah bir barış, esenlik ortamı olursa çocuklarınıza ‘bir dönem Diyarbakır’da birçok olay oldu. Babalarınız, dedeleriniz çok acılar çekti’ dediğinizde onlara bir masal gibi gelecek. Onlara aktarabileceğiniz bir hafıza var mı? Ben olduğunu sanmıyorum. Burada yaşadığınız ile ilgili kaç tane müzik bestelendi? Sanat hem kayıt altına alır hem de bir bellek oluşturur. Toplumların ağıtları vardır mesela. Bin yıldır söylenen bir ağıt toplumların yüreklerini yakmaya devam eder.”
Kaynak: Yöneliş-Haber