Sanal Alem Çok Alem!

KEVSER ÇAKIR

Başlıktan da anlaşılacağı gibi yazımız sanal alem üzerine olacaktır. İnternet kullanımının arttığı günümüzde internet yayıncılığını, süreli yayınlardan dergilerle karşılaştırmaya çalışacağız. Daha sonra dergilerde varolan eleştiri mekanizması ile sanal alem üzerinden yürütülen yorum-eleştiri ağını incelemeye çalışacağız.

İnternet öncesinde süreli yayınlar günümüzde olduğundan daha fazla rağbet görmekteydi. Günlük gazeteler daha ziyade güncel haberlerle alakalı iken, gündeme dair söz söyleyen dergiler ise kültürel konulara da ağırlık veriyordu (günümüzde de böyle). Bu tür dergiler fikir ve kültür hayatının sürdürülmesine büyük katkı sağlamaktaydı. Bu yayınlar deneme, makale, inceleme, araştırma, eleştiri vb. yazılardan ve belirli konulara yönelik derlemelerden beslenmekteydi. Ayrıca süreli yayınlar okuyucuya hitabeden medya iletişim araçlarının başında geliyordu. Fakat süreli yayınlarda eleştiri mekanizması günümüzde sanal alemde olduğundan farklı işliyordu. Örneğin dergilerdeki yazılarla ilgili düşünceler ve yorumların yayımlanması, sayfa sayısının yetersiz olması gibi bir takım teknik imkansızlıklardan dolayı mümkün olmuyordu. Fakat bu durum, dergilerde eleştiri mekanizmasının varolmadığı anlamına da gelmiyordu. Eleştirinin yerinde olmasına dikkat edilmesi ve üslubuna itibar edilmesi, bu eleştiriyi- dergi yayıncılığının çizgisine uygunluğu esas alınarak- bir sonraki sayıda yazı olarak yayınlatmaktaydı. 

İnternet ise bünyesinde teknik bir takım avantajları barındırmaktadır. İnternet yayıncılığı verilen emekle sınırlı olmakla birlikte, günde bir dergiye eşit içerikte olabilen bir hız ve kolaylıklar dünyasına sahiptir. İnternet yayıncılığını maliyet, ulaşılabilirlik ve yaygınlık gerçeği ve de avantajlarıyla düşündüğümüzde süreli yayının yerini alabilen bir sürekli yayından bahsedebiliriz. Bu yeni durumun pek çok avantaja sahip olması sebebiyle birçok kişi tarafından tercih edilir oldu. Bu açıdan baktığımızda, süreli yayındaki yorum ve eleştiri işleyişinin, sürekli yayında (internet ortamında) farklı tezahür ettiği görülmektedir.

Her iki yayıncılık döneminde eleştiri mekanizmasının işleyişini birkaç alt başlıkta inceleyecek olursak, ilk önce çekingen okuyuculardan bahsetmek gerekecektir. Çekingen takipçiler için dergilere yorum yazmak ilk olarak muhatap olmayı gerektirir. Bu yüzden eleştiri alma noktasında oluşan çekingenlikten dolayı, kendi yorumlarını iletemeyenlerin olması muhtemeldir. İkinci olarak, art niyetlerinden dolayı eleştiri yapanlar da olduğu gibi, üslup sorunu olan kişilerin eleştirileri de dergilerde yayınlanmamaktadır. Bu bağlamda, zamanlama sorunu nedeniyle gündemden geri kalan/ güne tekabül etmeyen eleştirilerin de  yayınlanması mümkün olmayabilir. Ve son olarak isabetli, yerinde yapılan eleştirilerin çoğu da sayfa yetersizliği gibi sorunlar yüzünden dergiye alınamayabiliyor.

Sürekli yayıncılık (internet) ise, bu beş durumu da ortadan kaldırabilecek bir gerçekliğe sahip. Çekingen okuyucular, sanal alemde sadece klavye ile muhatap oldukları için takma adlarla eleştiri ve yorum yapabilme imkanı buluyorlar. Art niyetli okuyucular da, sanal ortamda yazara, yazıya ve okuyucu kitlesine daha kolay ulaşmaktalar. Fakat bu kolaylık, usulsüz bir takım söz ve düşüncelerin sakınılmaksızın ifade edilmesine sebep oluyor. Bu tarz yorumlarda cümleler art niyet taşıdığı için karşı görüşteki muhatabı incitmeye, sinirlendirmeye ve hatta tahrik etmeye yönelik olarak yazılıyor. Sanal alemin kolaylığı, maskelerin arkasına kolayca saklanılmasından geliyor. Yazar kendisini yazısıyla ve hatta kendi ismiyle ortaya koyarken, eleştiri getiren kimse takma isimler sayesinde kendini ortaya koymadan, bir perde arkasından konuşuyor. Bu durumda, yorum yapan kişi eğer ahlaki bir sorumluluk duygusu ile hareket etmiyorsa ve kendisini sarf ettiği sözlerden  sorumlu hissetmiyorsa, zihnine düşen her türlü kelimenin yazıya dökülmesinde bir beis görmüyor. Bu tipteki yorumlar, yazının bağlamından ve bütününden kopuk bir cümlesini ele alıp eleştirmek şeklinde olabiliyor. Metnin bütünlüğünü görmezden gelerek yazının bir yerine, cümlesine, kelimesine  takılmak anlamsızlığı arttırıyor, sorunu çoğaltıyor. Yazıyı bağlamından ve bütününden kopuk ele alıp eleştirmek, teşbihi ve mecazı birbirine karıştırıp ya da anlamayıp esas zannetmek, bir alimin de ifade ettiği gibi; kimilerinin elinde çok tehlikeli bir silaha dönüşüyor. Bunun yanı sıra, eleştirilerin seviyesizlik dozunun artmasında, yazara ve (ya) yazılan konuya duyulan kişisel husumetler de büyük rol oynuyor.

Ayrıca üslup sorunu olanlar da sanal ortamda usul, estetik ve muhatap gözetmeksizin yorumlar yapabiliyor. Anında ulaşabilmenin oluşturduğu tartışma ortamının cazibesi ve başkaları tarafından kolay bir şekilde okunabilmenin ayartıcılığı da bu durumu tetikliyor. Zamanlama ve merhale sorunu ise internet ortamında aşılmış olduğu için bu sorundan bahsetmek mümkün değil. Ve isabetli eleştiri getiren yorumlara gelince, bu tarzdaki eleştiriler sanal alemde daha kolay okuyucunun zihin dünyasına sunulabiliyor.

Bir başka husus da, sanal alemde her şey çok kısa sürede ve anlık gelişir. Oysa çoğu kez sağlıklı iletişim anlık olarak ortaya çıkamayabilir, sözlü iletişimi güçlü kılan özellik buradan beslenir. Sanal alemdeki yazının en fazla yetersiz kaldığı alan belki de burasıdır. Çünkü günümüzde bilgiye hızlı ulaşmakla, gerçeğe/ hakikate hızlı ulaşmak arasındaki derin uçurumun internet ile ortadan kalktığına dair geniş bir kabul hakim. Sanal alem veri-gözlem- yorum aşamalarından sadece veri (bilginin elde edilmesi) aşamasını desteklemekte ve böyle yaparken de gözlem-yorum aşamalarına ulaştığını düşünmektedir. Bu da söz konusu durumun zaaflarından biridir.

Müslüman olmak ise, süreli (dergi vb.) ve sürekli (internet) yayınlarda gerek yayıncı ve okuyucu bölümünde gerekse katkı sağlayanlar açısından nasıl bir tutum takınılması gerektiğine ilişkin bizlere bazı ipuçları verebilir. Müslüman kimliğini taşıyor olmak, aynı zamanda adaletli, hakkaniyetli ve basiretli olmayı da gerektirir. Bizler doğru düşündüğümüz şeyleri, özgüven içerisinde hakkı ve sabrı tavsiye niyetiyle ısrarlı bir şekilde belirtmeliyiz. Fakat bunu yaparken yapıcılığın ve kuşatıcılığın cümlelerimizin asıl karakteri olması gerektiğini unutmamalıyız. Bu bağlamda, sözün dosdoğru söylenmesi kadar anlaşılır ve algılanır olması da gözetilmelidir. Dosdoğru söylenen düşünceler bizim gerçeklerimizle, gelişimimizle uyum içerisinde olmalı ve merhalelerimize denk düşmelidir.  Sınırlılığın daha belirleyici olduğu, süreli yayınlarda yer bulamayan eleştirilerin, sürekli yayınlarda daha bonkör bir mekan bulduğu söylenebilir. Ve doğru olan da budur. Ne var ki, yukarıdaki kaygılar giderildiği takdirde yapılan eleştiri doğru bir eleştiri olacaktır.

Her şeye rağmen bu yeni, hızlı, güncel iletişim alanı, en verimli ve en güzel şekilde kullanılmalıdır. Takip ediyor, yorumluyor, yazıyor olmak bile iletişim kanallarımızın canlı/diri olduğunun bir göstergesidir. İletişim kaynaklarımızı daha güçlü, daha adil, daha ahlaklı, daha bilgili ve daha sorumlu bir şekilde kullanmak duası ile.