Ahmet Varol / Yeni Akit
Batı Yaka’daki direniş
Türkiye’de medya organlarında genellikle Batı Şeria olarak isimlendirilen, benim Arapçadaki orijinal ismine uygun olarak Batı Yaka olarak isimlendirmeyi tercih ettiğim bölge Filistin’in doğu kısmında yer alır. Ancak Ürdün Nehri’nin batısında yer aldığından Batı Yaka ve bazı eski kaynaklarda bu nehrin adı Şeria Nehri olarak geçtiğinden de Batı Şeria diye isimlendirilmektedir. Filistinlilerin yaygın olarak kullandıkları, son dönemde Türkiye’de de yaygınlaşan “Nehirden denize kadar özgür Filistin!” sloganında kastedilen nehir de budur. Bu sloganla Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar bütün Filistin işgalden kurtarılıncaya kadar direnişin süreceği, bu bölgede “İsrail” diye bir toprak parçası olmadığı, siyonistlerin bu topraklar üzerinde tamamen işgalci olduğu mesajı verilmektedir.
7 Ekim’de Aksa Tufanı’nın başlatılmasına sebep olan gelişmelerden biri de siyonist işgalcilerin Batı Yaka bölgesinde yaşayan Filistinlilere yönelik şiddet ve baskı uygulamalarını, bu topraklardaki yahudileştirme faaliyetlerini artırma amaçlı toprak gasplarını, gece baskınlarını, bölgeye yerleştirilen yahudi yerleşimciler vasıtasıyla terör ve şiddet faaliyetlerini artırmalarıydı.
İşgal güçlerinin Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları ve katliamları yüzünden bütün dünyanın dikkatleri bu bölgeye odaklandığından Batı Yaka bölgesindeki gelişmeler büyük ölçüde gölgede kaldı.
Oysa Filistin halkının hak ve özgürlük mücadelesi sadece Gazze’ye münhasır değildir. Batı Yaka ve Kudüs’te de geniş çaplı mücadele veriliyor. İşgal rejimi de bu bölgede direnişin yayılmasının önüne geçmek ve halkın gözünü korkutmak amacıyla zulüm ve şiddetinin dozunu artırdı. Çok sayıda askerini ve güvenlik görevlisini bu bölgeye sevk etti.
İşgalciler Batı Yaka ve Kudüs’te aynı zamanda, Filistinlilerden zorla ve hukuk dışı yöntemlerle gasp ettikleri araziler üzerine çok sayıda yahudi yerleşim merkezi inşa ettiklerinden buralara yerleştirdikleri sözde sivil yahudi yerleşimcileri de bir tür milis güç ve çete olarak kullanmak suretiyle onlar vasıtasıyla da Filistinlilere saldırılar düzenliyorlar.
Normalde Batı Yaka ve Kudüs’te kurulan yahudi yerleşim merkezlerine iskan edilen yerleşimcilerin silah tedarik etmeleri önceden de kolaydı ve büyük çoğunluğu otomatik silahlara sahipti. Ancak Aksa Tufanı olayından sonra işgal hükümeti bölgedeki yerleşimcilere ayrıca silah dağıttı. Netanyahu hükümeti bu bölgedeki yerleşimcilere aynı zamanda Filistinlilerden herhangi bir “tehdit” sezmeleri durumunda silahlı saldırıda bulunma “yetkisi” veren karar çıkarmıştı. Bu yetki önceden sadece asker ve polislere verilmişti. Ancak Netanyahu hükümeti, Aksa Tufanı öncesinde çıkarmış olduğu bir kararla yerleşimcilere de böyle bir “yetki” verdi ve yerleşimci teröristler buna binaen birçok cinayet işledi ya da çok sayıda Filistinlinin yaralanmasına sebep oldular.
İşgalcilerin Gazze’ye yönelik saldırıları karşısında Batı Yaka bölgesinde yaşayan Filistinliler de doğal olarak tepkide bulundu, muhtelif kitlesel gösteriler düzenlediler. İşgal güçleri de bu gösterilerin yayılmasını önlemek amacıyla silahlı saldırılar düzenlediler.
Kitlesel eylemleri organize etmelerinden şüphelendikleri kişileri ele geçirmek amacıyla gece baskınlarını daha da artırdılar ve Aksa Tufanı’nın başlamasından bu yana tutukladıkları kişilerin sayısının 1800’e yaklaştığı bizzat işgalcilerin açıklamalarında dile getirildi.
İşgalcilerin saldırıları birçok yerde çatışmaya neden oldu. İşgal güçleri son dönemdeki çatışmalarda bu bölgede de hava araçlarını kullanarak Filistinlilere saldırılar gerçekleştirdiler. Bazı yerlerde füzelerle, bazı yerlerde helikopterle, bazı yerlerde de kamikaze İHA’sı denilen araçlarla saldırılar düzenleyerek birçok kişinin şehit olmasına sebep oldular.
Ancak bütün bu saldırılara, baskınlara ve cinayetlere rağmen Batı Yaka bölgesinde direniş eylemleri artarak devam ediyor. İşgalcilerin saldırıları tepkileri bastıramıyor, bilakis daha da yaygınlaşmasına ve öfkenin artmasına sebep oluyor.