30 Mart’ta yapılacak mahalli seçimler şimdiden genel seçim havasına büründü bile. AK Parti iktidarını devirmeye yönelik çabaların ardı ardına yoğunlaşmasının bu algıyı güçlendirdiği görülmekte. Geçtiğimiz yaz Gezi protestolarıyla tırmanışa geçen siyasal kutuplaşma son ayların yoğun gündemini teşkil eden Hükümet-Cemaat kavgasıyla beraber tam bir gerilime dönüştü.
Gözler 30 Mart’ta sandıktan çıkacak sonuca kitlenmiş halde. Eğer AK Parti anketlere yansıdığı şekliyle oy kaybı yaşamazsa geniş bir yelpazeye oturan muarızları ister istemez geri çekilmek zorunda kalacaklar. Yok, tersi olur da, seçmen desteğinde azalma durumuyla karşılaşırsa siyaset gündeminin çok daha sertleşeceği ve hükümeti devirmeye yönelik girişimlerin artarak devam edeceği kesin!
Doğu ve Güneydoğu’da Kürt nüfusun yoğun olduğu illerde ise seçim sonuçlarının ayrı bir anlamı daha var. BDP tüm ağır toplarını sahaya sürerek 30 Mart yerel seçimlerini bir tür plebisite dönüştürme arzusunda. Daha önce ilan edilen ve ne içerdiğine dair kimsenin pek bir şey bilmediği Demokratik Özerklik programı, seçimlerden arzu ettikleri istikamette bir netice çıkması durumunda yoğun biçimde gündemleştirilmeye çalışılacak. Bu yönüyle BDP seçimlerle tüm Kürt halkının tek temsilcisi olduğu iddiasını ete kemiğe dönüştürme derdinde.
Seçim çalışması mı, sindirme politikası mı?
Doğrusu BDP’nin ve en genelde BDP’nin de içinde yer aldığı Kürt milliyetçi hareketinin 30 Mart yerel seçimlerinde iyi bir performans gösterme çabasına kimsenin diyebileceği bir şey yoktur. Ama eğer bu sonuç baskıyla, tehditle, dayatmayla sağlanmaya çalışılıyorsa buna da kimsenin göz yumması söz konusu olmamalıdır.
Ne yazık ki, son günlerde ardı ardına yansıyan bazı hadiseler Kürt milliyetçilerinin bu saldırgan, otoriter ve tahammülsüz tutumu geliştirerek sürdüreceklerinin göstergesi olmuştur.
Bu çerçevede Van’da AK Parti Büyükşehir Belediye Başkan adayı Osman Gülaçar hakkında adaylığının ilan edilmesiyle başlayan karalama ve iftira kampanyası tam gaz sürmüş ve nihayet şehrin en işlek caddesinde kendisine saldırılmasına kadar varan bir pervasızlık sergilenmiştir. Ardından hadise burada da durmamış ve evine ses bombası atılması suretiyle Osman Gülaçar ve taraftarları sindirilmeye çalışılmıştır.
Ardından geçtiğimiz hafta benzer bir saldırganlık Lice’de yaşanmış, burada ise Hüda-Par’lılar hedef seçilmiştir. Seçim çalışmaları için gittikleri Kulp’tan Diyarbakır’a dönerken Lice’de esnaf ziyareti yapmak isteyen Hüda-Par konvoyuna kalabalık bir grup saldırmış ve taşlarla, sopalarla Hüda-Par’lıların araçlarını tahrip eden güruh 16 kişinin de bıçaklarla çeşitli yerlerinden yaralanmalarına neden olmuştur.
Doğrusu bu saldırıları sadece seçim döneminde artan tansiyondan kaynaklanan gerilimin yansımaları olarak görmek mümkün değildir. Bölgede gerek AK Parti, gerekse de Hüda-Par ve irtibatlı olduğu kuruluşlara yönelik olarak ve en genelde de İslami tandanslı kuruluş ve örgütlere karşı saldırıların haddi hesabı yoktur.
Sorun seçim dönemine has bir gerginlik durumundan kaynaklanmamaktadır. BDP’nin yasal zeminde temsilcisi olduğu Kürt milliyetçi zihniyet açıkça bu coğrafyada kendisinden olmayan herkesi, rakip olarak gördüğü her kuruluşu, faaliyeti zor ve şiddetle bastırmaya, imha etmeye çalışmaktadır. Çözüm sürecinin meydana getirdiği iyimser atmosferin kaybedilmemesi adına devletin ve medyanın görmezden geldiği bu hadiseler artık alarm çanlarının çalmasını gerektiren boyutlara ulaşmıştır. Ortada tehlikeli bir senaryo mevcuttur. Kendisini Kürt halkının biricik temsilcisi gören bir zihniyet Kürt halkı üzerinde giderek derinleşen bir tahakküme doğru gitmekte ve bilhassa da İslami yapıları hedef almaktadır.
Kurbanları suçlamak
İlginç olan şu ki, BDP cenahından yapılan açıklamalar örtük bir tarda hep saldırgan tutumun meşrulaştırılmasına yöneliktir. Van’da seçim çalışmaları sırasında saldırıya uğrayan Osman Gülaçar’ı korumak için polis havaya ateş açmak zorunda kaldığında, BDP’liler Gülaçar’ın yanındaki bazı kişiler halka ateş açtılar diye rahatlıkla konuyu saptırabilmişlerdir.
Aynı şekilde Lice’deki saldırı BDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’a göre Hüda-Par’ın provoke ettiği bir saldırıdır. Neden? Çünkü Demirtaş’a bakılırsa Hüda-Par’lılar “tek bir üyelerinin dahi olmadığı Lice’de esnafa zorla seçim broşürü vermeye kalkışmışlardır.”
Bu sözler yalanların ardına gizlenerek gerçeği örtmekten başka bir şey değildir. Kimse kimseye zorla broşür vermeye falan çalışmamıştır ama birileri açıkça “buranın sahibi biziz, size burada siyaset yapma izni vermiyoruz” havası estirmektedir.
Bu çevreler dün devleti suçlayarak kendilerine baskı yapıldığından, siyasal haklarının, örgütlenmelerinin engellendiğinden, faili meçhullerden şikayet etmekteydiler. Haklıydılar! Ama bugün dün kendilerine yapılanı rakiplerine fazlasıyla yapma temayülü içindeler. Haksızlar! Ve bu tutumlarıyla Kürt halkına sadece zulüm vaad ediyorlar!