Siyonist saldırganlar güya Mavi Marmara katliamını soruşturmak amacıyla, yabancı gözlemcilerin (!) de bulunduğu bir heyet oluşturdular ve heyet çalışmalarına başladı.
Baskın talebinde bulunduğu bilinen Başbakan Netanyahu, katliamı bilfiil takip ettiği Siyonistlerin gazetelerinde dile getirilen Ehud Barak ve diğer bazı üst düzey yetkililer de heyet önünde ifade verecekmiş.
Bunların hepsinin oyun olduğunu ve heyet oluşturulmasının asıl amacının saldırganların suçlarının üstünü örtmek veya en azından onlara da bir “haklılık payı (!)” vermek olduğunu daha önce dile getirmiştik.
İşte bu “haklılık payı” vermede heyetin işinin kolaylaştırılması ve psikolojik zemin oluşturulması amacıyla enformasyon çalışmaları sürdürülüyor. Siyonistlerin bu doğrultudaki savunmalarına bakıyorum da dünden bugüne hiç değişmediğini görüyorum. Ama beni hayrete düşüren onların muhataplarını “aptal” yerine koyan bu savunma taktiklerinin hâlâ birileri tarafından itibar görebilmesi. Bunu yaparken asıl aptallığın böyle bir saldırıyı gerçekleştirmek olduğunun, biraz aklı başında Siyonist yazarların yorumlarında bile dile getirildiğini, bu yüzden söz konusu yorumlarda saldırıyı planlayan Güvenlik Kabinesi üyelerinin “ahmaklar grubu” diye nitelendirildiğini dikkatlerden uzak tutmaya çalışıyorlar.
Adamların savunma taktiklerine bakın: Gemide öldürülen kişiler kol gücü kullanmış. Zaten öldürülenlerden ikisi iyi dövüş teknikleri biliyormuş ve birisi tekvando şampiyonuymuş. Diğeri de İstanbul Fatih’te bir spor salonunda eğitim almış. Baskın düzenleyen askerler üst güvertede elleri sopalı gençleri karşılarında bulunca ne yapacaklarını şaşırmışlar. Öldürülenlerin hepsi gemiyi askerlere karşı savunmaya kalkışanlardanmış. İnsanî yardım aktivistleri askerlerle doğrudan karşı karşıya gelmedikleri için onlardan kimse öldürülmemiş. Öldürülenler şehit olmayı bir ideal olarak görüyorlarmış ve hatta bazıları şehit olabilecekleri doğrultusunda ailelerine veda ederek çıkmışlar. İçlerinde vasiyetlerini yazanlar bile olmuş. Ve daha neler!...
Bu tür saçmalıkları önümüzdeki dönemde de duyabilir veya okuyabilirsiniz.
İşte siyonist saldırganın savunma taktiği budur. “Uluslararası sularda insanî yardım gemilerini korsanca kıskaca almaya, bu gemideki insanların üzerine her taraftan yağmur gibi mermi ve bomba yağdırmaya ne hakkın vardı?” sorusuna cevap vermez, “öldürülenlerin ikisi kol gücü kullanma konusunda iyi yetişmiş sporcuydu” savunmasını kullanmaya kalkışır. Kendi askerlerinin elinde lazerli silahların, gaz bombalarının, askerî helikopterlerin, hücum botlarının, insanların gözlerini körelten projektörlerin ve daha nice saldırı aracının bulunduğunu gözlerden uzak tutup “bakın bizim askerlerimiz onları öldürmeye çalışırken onlar yumruklarıyla ve demir sopalarla kendilerini savunmaya kalkıştılar, ne hakları vardı bunu yapmaya kuzu kuzu boyunlarını uzatacak ve askerlere zorluk çıkarmayacaklardı” diye savunma yapar. Saldırı ve katliam konusunda özel eğitimden geçmiş SAT komandoları ellerindeki lazerli otomatik silahları silahsız insanların kafalarına ve göğüslerine dayattıklarında onlar hiç telaşlanmamış da bu komandolar karşılarındakilerin elindeki demir sopaları görünce akılları başlarından gitmiş. Onlar da kendilerini savunabilmek için insanların üzerine helikopterlerden lazerli silahlarla çapraz ateş ederek tam alınlarını ve göğüslerini hedef almak zorunda kalmışlar!
Ama ne yazık ki siyonist saldırgan bu tarz savunmayı yıllardan beri sürdürüyor ve çağdaş emperyalizm de onlara hak vererek “ha öyle mi, öyleyse siz haklısınız!” diyor.
2008 sonunda başlatılan Gazze’ye yönelik insanlık dışı saldırıda ve gerçekleştirilen vahşi katliamda kullanılan savunma taktiği de bunun aynısı değil miydi? Ama ne yazık ki hâkim güçlerin güdümündeki uluslararası mekanizmalar onların bu savunmalarını ciddiye aldığı için Gazze katliamının sorumlularını savaş suçları işlemekten dolayı hesaba çekmedi.
İngiliz işgalcilerin konulan ağır vergileri ödeyemeyen Filistinlilerden gasp edilen arazileri yahudi göçmenlere satması sonucu edindikleri toplam % 9 oranındaki toprağa sahip olmalarını 700 bin Filistinlinin tehdit ve tehcir yoluyla evinden, yurdundan çıkarılmasının gerekçesi olarak kullanmaktadır yıllardan beri. Ne yazık ki yanıltma taktiklerini ve toprakları işgal ettikleri gibi yalanı ve yanıltmayı silah olarak kullanmak suretiyle zihinleri işgal etmeyi de becerebildikleri için maalesef Müslüman kitleleri bile bu konuda yönlendirebildiler.
Artık siyonist saldırganın enformasyon silahına karşı uyanık olmak, onun saçmalıkları karşısında aklî muhakeme gücünü aktif bir şekilde devreye sokmak gerekir.
VAKİT