Bugün her tarafta, Kafkasya’da patlak veren ve büyük sarsıntıya yol açan savaş tartışılıyor. Görünüşte savaşın zeminini hazırlayan gelişme, Güney Osetya’nın bağımsızlık ilan etmesi. Bu bir gerekçe. Ama Güney Osetya’nın bağımsızlık kavgası yeni başlamadı.
Yeni olan onun bağımsızlık çabasına karşı Gürcistan tarafından silahın aktif bir şekilde devreye sokulması. Dolayısıyla savaşın kıvılcımını, Gürcüce söylemek gerekirse tsintskalini çakan Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili oldu.
Peki, kimdir bu adam? Aklı başında bir cumhurbaşkanı mı yoksa kendini o koltuğa oturtanlarca uzaktan kumanda edilen bir Salakaşvili mi?
Hatırlanacağı üzere bir dönem muhtelif ülkelerde, “turuncu darbe” adı verilen birtakım toplumsal patlamalar vasıtasıyla yönetim değişiklikleri gerçekleştirilmişti. Söz konusu toplumsal patlamalarda ekonomik sorunlar başta olmak üzere toplumu zorlayan muhtelif problemler muharrik etken olarak kullanılıyordu. Ama patlamalar yakın takibe alınarak siyasi mekanizmada etkili bir değişiklik gerçekleştirilmesinin aracı olarak değerlendiriliyordu.
O zaman sözünü ettiğimiz bu turuncu darbelerin dünyadaki Yahudi sermayesinin önemli köşe başlarından olan George Soros tarafından finanse edildiğine dair bilgiler, muhtelif medya organlarına yansıdı ve yorumcuların tahlillerinde vurgulandı. Bazılarında Soros veya adamları perde arkasından yüzlerini göstererek olaylarla bir şekilde bağlantılarının olduğunu hissettiriyorlardı. Tahmin edildiği kadarıyla böyle yapmalarının amacı da uluslararası Siyonizmle ve dünyadaki kirli sermayeyle karşı karşıya gelme, onların önlerine kapıları kapatma cesareti gösterebilecek yönetimlere gözdağı vermekti. Tıpkı Hitler Almanya’sında Nazi askerlerin öldürdükleri bazı Yahudilerin cesetlerini kamyonetlere atıp Yahudi mahallelerinde dolaştırmaları ve ellerindeki megafonlarla “buraları terk etmezseniz sizin başınıza gelecek olan da budur” diye ilanlar yapmaları gibi. Bu uygulama sayesinde Filistin topraklarında 1933’te 180 bin civarında olan Yahudi nüfusu, 1945’te 600 bini geçmiş ve bir Siyonist devletin kurulması için beşeri güç oluşturulmuş oldu. Zaten bundan dolayı İsrail’in asıl kurucusu Hitler’dir deniyor.
Nazi askerlerinin başvurduğu metodun aynısını, 1948’de fiilen kuruluşu gerçekleştirilen işgalci Siyonist devletin askerleri Filistinlileri yurtlarından çıkarmak amacıyla kullandılar. Daha önce muhtelif Siyonist terör örgütlerinin militanları olan, işgal devletinin kurulmasından sonra “İsrail askeri” sıfatı kazanan teröristler de öldürdükleri insanların cesetlerini kamyonetlerle dolaştırıp aynı ilanları yapıyorlardı. Böylece 600 bin Filistinli zorla yurdundan çıkarıldı. Düşünün ki Hitler’in kovduğu 600 bin Yahudi göçmene yer açılması için 600 bin Filistinli yerinden çıkarıldı. Bunların hiçbiri evini yurdunu satmadı, tam aksine yeniden dönecekleri ümit ve idealiyle evlerinin anahtarlarını yanlarında götürdüler. İşgal devleti sonra onların mülklerine el koymak için “Sahipsiz Mülkler Kanunu” diye bir kanun çıkardı. Ama ne kadar gariptir ki Müslüman toplumları da “bu adamlar arazilerini bize sattılar” diyerek kandırdı ve hadisenin arka planını araştırmayan bir takım Müslümanlar, mazlum ve mağdur Filistin halkına sahip çıkmak yerine lanet okudular, birçokları hâlâ okumaya devam ediyor. Siyonistlerin yalanlarına inanarak yapılan bu haksızlığın Allah katında bir hesabının olmayacağını zannederek ve pişmanlık duygusu hissetmeden.
Silahın tehdit gücünden yararlanan uluslararası Siyonizm, aynı ölçüde paranın ve lobi baskısının tehdit gücünden de son raddesine kadar yararlanmaktadır. O sebeple dünyadaki kirli savaşların ve oyunların önüne geçilebilmesi için uluslararası sermayenin siyasi iradeyi tahakküm altına almasının önüne geçilmesi gerekir. Bunun başarılabilmesinin birinci şartı da uluslararası Siyonizmin sermaye üzerindeki sultasına son verilmesidir. Bunun için de, Siyonist şebekenin ekonomi ve siyasi irade üzerindeki tahakkümünün ana direklerini oluşturan kurumların ürünlerini boykot bilincinin, tıpkı çevre bilinci gibi yaygınlaştırılması gerekir.
Geçtiğimiz günlerde Kafkaslarda yeni kirli savaşın kıvılcımını çakan Mihail Saakaşvili de gerçekte büyük bir kitlesel gücün desteğiyle değil, uluslararası Siyonizmin kirli oyunlarıyla iş başına gelmiştir. “Turuncu devrim” adı verilen patlamaların hiçbirinde George Soros desteği Saakaşvili’ye sağlanan destekteki kadar belirgin ve açık değildi. Dolayısıyla o da halkının çıkarlarını öne alacak kadar özgür ve bağımsız düşünme imkânından yoksun, kendini iş başına getirenlerin telkinleriyle hareket etmeye mahkûm bir şekilde koltuğunu koruyor.
Vakit gazetesi