Sakiye yapıştırılan terörist yaftası

MUSTAFA ÖZCAN

Ellerimiz kelepçeli vaziyette ve güneşin altında beklerken, sonrasında adının Sarah Colborne olduğunu öğrendiğim bayan İngiliz yardım gönüllüsüyle arkadaşı, aşağıdan kaptıkları bir su bidonuyla birlikte güvertede belirdiler. İmdadımıza yetiştiler.
Kerbela’da su taşıyan Ehl-i beyt kadınlarına benziyorlardı. Birisinin elinde plastik bir bardak, diğerinin elinde de kocaman bir su bidonu, sakilik yapıyorlardı. Lâkin Sarah, gördüğü manzara karşısında kedisini tutamadı ve masumane gözyaşları döktü. Sessiz bir biçimde ağlıyordu. Lâkin gizlemek istese de gözyaşları sel olup akıyordu.
Sesi içeriye, gözyaşları dışarıya akıyordu. Kederimiz kederine ve üzüntümüz üzüntüsüne karıştı, gark oldu.
Manzara gerçekten de görülmeye değerdi. Arkadaşıyla birlikte bize su dağıttılar. Ben pek susamamıştım; lâkin güneş beynimi kavuruyordu ve verilen suyu kafama boşaltıyordum. Daha sonra arkadaşlar başka bardaklar da verdiler. Bununla kalmadılar ve birisi sandalyeden kalktı, buyur etti. Lâkin Mavi Marmara ile ilgili akılda kalan ebedi tablolardan birisi, bana göre Sarah’ın sessiz ve masumane gözyaşlarıydı. Ardından üzerimizdeki güneş huzmelerini ve şualarını bertaraf etmek için bir çare düşünmüşler ve namaz kıldığımız hasırlardan bazılarını haile, çeper ve siper olarak üzerimize örtmek istemişlerdi. İsrail askerlerinin gaddarlığına burada bir defa daha şahit oluyoruz.
Su dağıtmalarını sükutla karşılayan İsrail askerleri, nasıl olduysa galeyana geldiler ve Sarah ile arkadaşının ellerindeki hasırları hışımla alarak etrafa savurdular. Gönülleri ağlamaklı olan Sarah ve arkadaşı neye uğradığını şaşırdı ve geri geri gittiler. Bu, ikisini son görüşüm oldu. Sanki Mavi Marmara’nın sakileri, cennetin hurileri gibiydi.
Bir başka saki de İran uyruklu Amerikan vatandaşı Fatıma Mahmadi idi. Kendisini tanımıyordum ve tekrar güverteden salonlara indiğimizde Fatıma Mahmadi ile karşılaştık. Kendisi gemiye bindiğinde başörtüsü takmıyormuş. Bize sakilik yaparken başörtüsüne bürünmüştü ve bir taraftan da kendi diliyle yani Farsça olarak ‘ab’ diye sesleniyordu. Üst güvertede Sarah ‘water’ diye seslenirken, alttaki salonda Mahmadi bizleri ‘ab’ ile suluyordu.

Bazıları gemi safhasından sonra Sarah ile mülâkat yapmışlar. Sarah bir kaynağa şunları söylüyor: “İbranice yardım istedik, yine de el uzatmadılar.”
Kanlı baskından sonra gözaltına alınan 37 İngiliz’den biri olan yardım gönüllüsü Sarah Colborne, İbranice ‘yaralılara yardım gerekiyor’ diye yazdıklarını, ilaç ve yardım malzemesi ulaştırmak istediklerini, ancak İsrailli askerlerin yardım etmeyi reddettiğini aktarıyor. Filistin Dayanışma Kampanyası adlı kuruluşun yöneticilerinden Colborne, İngiltere’ye dönüşünde yaşadıklarıyla ilgili şunları anlattı: “Saldırı anında direnmeyeceğimizi söyledik. Saldırıyı durdurmalarını istedik. Her tarafta kurşunlar uçuşuyordu. Askerlerden ayrıca yaralılara yardım etmelerini istedik. Yaralılara yardım etmek yerine bizi kuşatmaya ve lazerlerle hedef göstermeye devam ettiler.”

Mustafa Tuna ağabey de kendisiyle bir mülâkat yapmış ve Sarah bu mülâkatta şunları söylemiş: “Gemide tarihi yaşıyor ve tarihe şahit oluyoruz. Burada yüzlerce yüz varız ama bu yüzlerin ardında binlerce, yüzbinlerce ve milyonlarca yüz daha var. Biz zaferi kazandık, zira Gazze’nin sahipsiz olmadığını gösterdik ve imdadına geldik. İngiltere ise kendi ülkem ve İngiltere de olmak üzere bazı ülkeler, bu insanlık imtihanında sınıfta kaldılar...”
Sınıfı geçenlerden birisi de Sarah ve arkadaşları idi. Fatıma Mahmadi ise geminin sakinlerinden ve sakilerinden birisi olduğu halde, kendisine terörist sıfatı ve yaftası yapıştırılmıştı. İran kökenli ve Amerikan vatandaşı olan Fatıma Mahmadi, ‘Yaşasın Filistin’ organizasyonunun aktif üyelerinden birisiydi. Bu anlamda durumu Furkan’ın durumuna benziyordu. Şalit nasıl Fransız uyruğu taşıyan beynelmilel bir Yahudi ise Fatıma ve Furkan da Türkiye veya İran doğumlu ama Amerikan vatandaşı beynelmilel birer Müslüman’ı temsil ediyorlardı. Zira mücadele bir tabakat-ı beşer (beynelmilel), eksen mücadelesiydi.
Maalesef Sarkozy’nin Şalit’e sahip çıktığı kadar Amerikan makamları kendi vatandaşlarına sahip çıkamamıştır. Ama bir cephede Şalit, diğer cephede Furkan veya Fatıma mücadelenin beynelmilel eksenini temsil ediyorlar.
Fatıma, Gazze sınırından içeriye yasak elektronik parçalar sokmaya çalıştığından dolayı İsrail’e göre terörist listesinde gösteriliyor. Tek yanlı olarak Gazze’yi abluka altına alan ve bununla esasında korsanlık yaftasına lâyık olan İsrail, buna rağmen kafasına göre yasaklar üretiyor ve güya bu yasakları delenleri de terörist olarak damgalıyor. Kaçakçılıkla birlikte nükleer silahlar edinen bu devlet, Fatıma gibileri Gazze’ye elektronik cihaz geçirdikleri için terör listesine alıyor. Bize göre onlar terörist listesinde değil, sakiler listesinde bulunuyor. Onlar İsrailli maskeli korsanlar gibi cani değil, şefkat abidesi ve kahramanları. Onların şefkatiyle gemimiz bir İsrail çölünden ziyade, bir şefkat vahası haline dönüşmüş idi.

 

VAKİT