Süleyman Gülek / Yeni Akit
İlim ve eğitim
Toplumların maddi ve mânevi alanda yükselmelerini sağlayan en önemli sebeplerden biri ilimdir. Bu nedenle dinimiz ilme büyük önem vermiştir. İslâm Dini, ilme ve bilgiye gerektiği değeri vermiş ve bilgiye ulaştıracak bütün meşru yolları açık tutmuştur. İlim öğrenmek için, zaman, mekân, yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiş, hayatın her aşamasında ve her safhasında kişinin kendi durum ve konumuna göre ilimle iç içe olmasını istemiştir.
İlim elde etmenin önemi hakkında Kur'ân-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir: “Allah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir…” (Mücadele 58/11) İslâm, okumaya ve ilim elde etmeye büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e inen ilk vahiyde okumaktan, kalemden, eğitim ve öğretimden bahsedilir: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan yarattı. Oku! İnsana kalemle yazı yazmayı öğretip ona bilmediklerini öğreten Rabbin sonsuz lütuf sahibidir.” (Alak, 96/ 1-5)
İslâm; fıtrata, insanın yaratılışına en uygun bir din olduğu için bütün müslümanlara ilmi farz kılmıştır. Her müslüman’ın kulluk görevlerini (ki bütün dünyevî işlerini kapsar) yerine getirecek, helâl ile haramı, hak ile bâtılı ayırt edecek kadar bilgi sahibi olması farzdır. Peygamberimiz, “İlim tahsil etmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.” (İbn Mâce, Mukkaddime 17) buyurur. Kişinin müslüman bir kul olarak şirkten sakınıp tevhid bilinciyle yaşaması ve güzel ahlâk sahibi olmak için gerekli ilme sahip olması farz olduğu gibi; içinde bulunduğu durumlar ve yapması gereken her çeşit ibadetle ilgili bilgileri öğrenmesi de yine faz-ı ayn'dır.
Tıp, mühendislik, teknik ve teknoloji gibi sosyal hayat için gerekli olan her türlü ilimleri öğrenmek farz-ı kifâyedir. Bu tür ilimler, toplumun bazı fertleri tarafından öğrenilirse bu farîza yerine getirilmiş olur. Fakat kimse öğrenmezse toplumun bütün fertleri Allah katında sorumlu olurlar. Övünmek ve başkalarına karşı üstünlük taslamak için ilim öğrenmek ise, doğru değildir. İlim, doğruyu, iyiyi, güzeli bulmağa yaradığı gibi, cehalet de doğru yoldan çıkmağa sebepdir. Her kötülüğün, haksızlığın ve ahlaksızlığın baş sebebi, bilgisizlik ve cehalettir. Bunun içindir ki Kur'an, ilimsizlikten şiddetle sakındırır: “Sakın ha câhillerden olma!” (En'âm, 6/35) diyerek uyarıda bulunur.
Yüce Dinimiz en büyük savaşı cehalete karşı vermiş, cahiliye dönemine son vererek, ilim ve irfan çağını başlatmıştır. Rasulullah (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde de şöyle buyurmuştur: “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen, ya da ilmi seven ol. Sakın beşincisi olma, helak olursun.” (Darimi, Mukaddime 26)İlmin önemi konusunda çok sayıda hadis-i şerif vardır. Bunlardan küçük bir seçme yapalım: “Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yerleşim yerinden) çıkarsa, geri dönünceye kadar o kişi Allah yolundadır.” (Tirmizî, İlm 2) “Hikmet, (ilim) mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa o mü'minin kendisi ona daha lâyıktır.”(Tirmizî, Kitabu'l-İlm, 19); “Allah kim hakkında hayır dilerse, onu dinde fakîh (derin anlayış sahibi) kılar.” (Buhâri, İlm 14)
Tabii Ki, faydalı ilim, kişiyi dünya ve ahrette mutlu, huzurlu olmaya götürür. “İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şeyden dolayı kesilmez; sadaka-i câriyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine dua eden salih evlâttan kesilmez.” (Müslim, Vesâyâ 3); “Allah'ım, huşuu olmayan (korkmayan) kalpten, kabul olmayan duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.” (Tirmizî, Deavât 68)
Doğru bilgi ilgiye, ilgi de insanlara faydalı olan şeylerle ilgilenmeye götürür. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” (Müslim, Zikir 39) Hz Ali (r.a.) şöyle buyurur: “İlim servetten üstündür. Çünkü sen serveti korursun, ilim ise seni korur.” ilim serveti mal servetinden üstündür Mal sarf etmekle azalır, ilimse sarf ettikçe çoğalır.
Yüce Allah şöyle buyurur: “Sizden hayra çağıran, iyiliği (ma’rufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Âl-i İmrân, 3/104) Yani müslüman, emr-i bi’l-ma’ruf görevini mü’min ve kâfir tüm insanlara karşı yerine getirip herkesi hakka davet etmeye çalışmalıdır. Hakka çağırmak ve bâtıldan sakındırmak görevinin muhâtabı, İslâm’a inanan ve inanmayan bütün insanları kapsamaktadır.
Tabiî ki, İslâm davetçisinin önce İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmesi gerekir, davet ettiği İslâm’ı iyi bilmesi lâzımdır. Körü körüne değil, İslâm’ı bilerek davet etmek gerekir. Bunun için davetçi, kendisini geliştirmelidir. Gerek hocalardan, itikat, ibâdet, ahlâk, siyer, tefsir, hadis, fıkıh ve İslâm tarihi dersleri alarak, gerekse bu tür kitapları okuyarak da öğrenebilir. Bu sebeple İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmeli, yaşamalı ve davet ve tebliğ görevi de yapılmalıdır. İşte bunun için de ilim ve eğitim gerekiyor.
Eğitim, insanlara küçük yaştan itibaren, kişiliklerinin gelişip olgunlaşması için gerekli bilgilerin öğretilmesi, yararlı beceriler, iyi alışkanlıklar ve davranışlar kazandırmak amacıyla yapılan çalışmalar bütünüdür. Eğitim ve öğretim; insanı akıl ve gönül bütünlüğü içinde, hem bu dünya hem de ebedî hayat için hazırlama ve yetiştirme sanatıdır. İslâm eğitiminde temel metot, sevgi ve şefkattir. Hz. Peygamber (s.a.v.), eğitiminin temeline; “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” (Müslim, Cihâd, Hds. 1732) buyurarak sevgi ile iç içe, hoşgörülü birer eğitimci olma düsturunu koymuştur. İslâm eğitimi, insanı bir bütünlük içerisinde eğitmeyi, iyi insan ve iyi Müslüman yetiştirmeyi hedef alır. Tabii ki eğitim dendiği zaman çocuk eğitimide gündeme gelmektedir. Dolayısıyla anne-baba olarak çocuklarımızın maddi ve manevi eğitimine çok önem vermeliyiz. Ne mutlu, dünya ve âhiret saadeti için faydalı ilim öğrenme gayretinde olanlara!