Fazilet Partisi'ni kapatan "gerekçeli karar" açıklandığında yayımladığım yazıda lafa şöyle girmişim:
"Hafta sonu elime Resmi Gazete'yi alarak divana uzandım ve başladım sayfaları çevirmeye. 'Anayasa Mahkemesi Kararı' tabii olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın iddianamesiyle başlıyor..."
Hatırlayanlar çoktur aranızda; dehşet bir şey ile karşı karşıyaydık. Daha ikinci sayfaya varmadan "...adeta kandan başka bir şeyle beslenemeyen vampirler gibi..." son derece ürkütücü ifadeler çıkmaya başlamıştı karşımıza. Gerçekten inanılır gibi değildi. "İddianame" olarak adlandırılan şey, "kuvvetler ayrımı"nı filan da takmayarak dönemin başbakanından "Olgun kişiliğiyle tanınan Başbakanımız Bülent Ecevit" diye söz ediyordu. Hakkında methiyeler dizilen kişiler sadece dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı olsa yine iyi. Belki inanmayacaksınız ama gerçek: 176. sayfada karşılaştığımız şahsiyet Oktay Ekşi idi ve "iddianame" Hürriyet baş yazarını şöyle tarif ediyordu: "Daima ülkemizde özgürlüklerin genişletilmesinden yana tavır koymuş olan Oktay Ekşi.."
"İddianame"nin bu faslı artık kafamın tasını iyiden iyiye attırmış olacak ki şu yorumu yapmışım: "Bu iddianame bayağı iddialıymış!"
Görüyorsunuz, ne günlerdi...
Son "iddianame"yi hatırlayıp, "O günden bugüne çok şey mi değişti sanki?" diyenleri duyar gibiyim.
Bu itirazlara cevabım şudur: O kadar da kötümser olmamak lazım. Tamam, memleketin havası hepten değişmiş değil henüz, ama unutmayın ki memlekette esen rüzgârlar eskisine nazaran çok daha hürdür artık.
Ve göreceksiniz, söz konusu "iddianame" reddedilecektir...
Önceki gün de, reddedileceğini dilediğim-umduğum-beklediğim "iddianame"yi elime alarak divana uzandım.
"Giriş" bölümü şu satırlarla başlıyor: "Toplumların yerleşik yaşama geçmeleri giderek örgütlenmelerini gerektirmiş; örgütlü toplumlarda ise yönetime katılma istekleri, ortak paydalar çerçevesinde bir araya gelen siyasal yapılanmaları doğurmuştur. Ortak düşünce sahibi bireylerden oluşan yapılanmaların yönetimde yer alma ve siyasi iradeyi kullanma istekleri, bu amaca ulaşmak için siyasi parti denilen örgütlenmeleri ortaya çıkarmıştır. Hatta giderek..."
Bu ilk satırlara göz atmak bile, parti kapatma davalarının iddianamelerinin kıraatına ilişkin eski sabrımın kalmadığını göstermeye yetti de arttı bile... İnanabiliyor musunuz? AKP'nin kapatılması için bir araya getirilen 200 sayfaya yakın "kanıt", tarihte "toplumların yerleşik bir yaşama geçmeleri"nden başlanarak ortaya konacaktı. Açıkçası, bende bu süreci takip edecek sabrın kalmadığına hükmettim.
Ama "iddianame"nin kıraatını daha ilk sayfasında kesmek de olmaz; okumalı, didiklemeli, notlar alıp okura aktarmalı ki, bu "tarihi" belge (de) hak ettiği şekilde anlaşılsın.
Bakalım, eğer birkaç güne "davanın reddi" çıkagelmez ise, bu işi sürdürmek-tamamlamak tabii ki bu sefer de üzerimize düşecek.
"İddianeme"ye ilişkin bugünlük sadece bir hususa dikkat çekeceğim. Bu husus, değil bir insanın bir partinin başına atılsa bile ciddi hasar yaratacak cüssede olan "iddianame"yi şöyle bir karıştırırken karşıma çıktı.
Karşıma çıkan sözcük "don"du. Söz konusu sözcük "iddianame"de Cüneyt Zapsu'nun laikliğe karşı işlediği günahlar çerçevesinde şöyle yer alıyordu:
"Türban takanların sadece yüzde 50'si inancı yüzünden takıyor deseniz bile, bu yüzde 50'ye 'türbanını çıkar demek, sokaktaki kadına donunu çıkar' demekten farksızdır."
Görüyorsunuz; Türkiye'de tarihin tekerrürden ibaret olduğu tezini savunanları destekleyen bir ifade ile yine karşılaştık. Yassıada Mahkemesi'nin savcısının elinde "don" ile kürsüye çıkmasının üzerinden neredeyse elli yıl geçtikten sonra "don" tekrar bir iktidar partisinin karşısına "kanıt" olarak çıkarılmış durumda... (Zapsu'nun önceki gün konuya ilişkin yaptığı açıklamayı okursanız, "don"a iddianamede yer verilmesi sürecinde "Türk medyası"nın üstlendiği rolü de öğrenebilirsiniz.)
Neyse, biz tekrar dönelim "iddianamenin reddi" meselesine.
Bildiğiniz gibi siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenmesi (ve kapatılması) ceza hukuku kurallarına göre yürütülüyor. Bu çerçevede, Ceza Hukuku öğretim üyesi Prof. Vahit Bıçak'ın Radikal gazetesinin dünkü sayısında yer alan "Kapatma davası henüz açılmadı!" başlıklı yazısı, benim dünkü yazımda etrafında dolandığım bu "reddedilme" meselesine ilişkin yararlı bilgiler veriyor. Prof. Vahit Bıçak söz konusu iddianamenin kabulü için gerekli şartları ayrıntılı olarak sıralamış. Bu bilgiler ışığında konuşacak olursak, iddianamenin iade edilmemesi için kimi temel hususların (kimlik bilgilerinin verilmesi, gereken kanun maddelerinin belirtilmesi, hangi kanunda öngörülen cezaların istenmesi vs) eksik olmaması yetmemekte, "iddianamenin isnat edilen suçun ispatına etki edeceği mutlak sayılan" delilleri toplamış olması da gerekmektedir.
Dolayısıyla kötümser olmayalım. Önceki günden itibaren Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın görevlendirdiği raportör Doç. Osman Can'ın üzerinde çalışmaya başladığı iddianame, büyük bölümüyle, AKP yöneticileri hakkında 2002'den bugüne ülke medyasında karşılaştığımız haberlerden oluşmuş bir tür "antoloji"yi andıran haliyle bu "iade nedenleri" sınavından geçemeyecekmiş gibi görünüyor.
Yeni Şafak Gazetesi