Said Halim Paşa nasıl anlaşılamadı?

Türkiye İslamcılığının içinde modernliği teorik olarak en isabetli şekilde değerlendiren isim olan Said Halim Paşa yıllar önce 6 Kasım tarihinde şehit edildi.

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

İslamcılık düşüncesinin özgün sesi: Said Halim Paşa

Said Halim Paşa 19 Şubat 1864’te Kahire’de dünyaya geldi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunudur. Altı yaşındayken Kahire’den ayrılıp ailece İstanbul’a yerleştiler. Temel dil bilgisini dönemin kozmopolit yapısı içinde öğrenerek Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizcede yetkin bir duruma geldi. Üniversite tahsili için gittiği İsviçre’de siyasi ilimler okudu ve Batı dünyasını bizzat içinden tanıma imkânı edindi. 1900 senesinde Rumeli Beylerbeyliği makamına yükseltildi. Ancak siyasi çekişmelerden dolayı üstüne atılan bazı iftiralar sonucu bu görevinden uzaklaştırıldı.

1903 senesinde Genç Osmanlılar hareketi ile irtibat kurdu ve onları maddi olarak destekledi. Sürgün içinde geçen bu yıllarda memleketi Mısır’a gitti ve ardından bir dönem Avrupa’da yaşadı. 2. Meşrutiyetten sonra tekrar İstanbul’a döndü. 2. Abdülhamid tarafından Ayan Meclisi’ne seçildi. Ancak kendi isteğiyle bu görevden ayrılarak Paris’e gitti ve İslamcılık üzerine risaleler yazmaya başladı. 1913’te sadrazamlığa getirildi. Edirne’nin geri alınması için yoğun çaba gösteren Said Halim Paşa diplomat ve devlet adamı olarak da yoğun faaliyetlerde bulundu. 1. Dünya Savaşı’na girilmesinden kendisinin haberi olmadığı için İttihatçılarla –başta Talat Paşa olmak üzere- zaten var olan ayrılıkları daha da derinleşti. Padişahın yoğun isteği sebebiyle hem İttihatçılarla hem devlet göreviyle olan ilişkisini bir süre daha sürdüren Said Halim Paşa en sonunda makamından ayrıldı.  Ermeni soykırımının sorumluları arasında gösterildi. Yargılamalarda suçsuzluğu kanıtlandı. Hayatı boyunca reddettiği ve karşı çıktığı milliyetçi düşüncenin cürümlerinin sonuçlarını o ödedi. 1921 senesinin 6 Aralık tarihinde Roma’da bir Ermeni komitacı tarafından vurularak şehit edildi. Rahmeten vasia…

Said Halim Paşa nasıl anlaşılamadı?

Türkiye’de İslamcı düşüncenin en bilinen ismi şüphesiz Mehmet Akif Ersoy’dur. Rahmetli Mehmet Akif’in muazzam şairliği onu döneminde ve hala günümüzde Türkçe şiirin en yetkin isimleri arasına yerleştirmiştir. Bu kadar güçlü bir şaire sahip olan İslamcılığın belki Akif’in şöhretinden dolayı ikincil plana itilmiş önemli başka isimleri de mevcuttur. Bu isimlerin başında muhakkak Said Halim Paşa gelmektedir.

Said Halim Paşa’nın çabası üzerine düşünmek bugün hala uğraştığımız sorunlar üstüne düşünmekle büyük paralellikler arz ediyor. Batılılaşma, modernleşme nasıl ifade edersek edelim Müslümanların karşı karşıya kaldıkları kuşatma karşısında “ne yapmalı?” sorusuna kendi içinde tutarlı, bir yönüyle sistematik bir şekilde cevap verebilen tek ismin Said Halim Paşa olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.

Şimdilerde İslamcılığın teorisyeni olarak ifade edilen Said Halim Paşa’nın Türkiye İslamcılığı içinde ne kadar odak noktası olduğu ise oldukça tartışmalıdır ne yazık ki. En basitinden çok faydalı çalışmalar içeren TDV İslam Ansiklopedisi’nin Said Halim Paşa maddesi yaklaşık dört sayfa iken Mehmet Akif maddesi ise onun iki katından daha fazla içerik kaplamaktadır. Hâlbuki Akif’in çok kıymetli Safahat’ı dışında hususi eseri bulunmamaktayken Said Halim Paşa, İslamcılık ve modernleşme üzerine dört başı mamur eserler verme gayreti içindedir. Yanlış anlaşılma olmasın Mehmet Akif’e gösterilen ilgiden rahatsız değiliz ancak Said Halim Paşa’nın en az rahmetli Akif kadar ilgi görmesi gerektiğini düşündüğümüz için bunları kaydediyoruz. Maddelerin içeriklerine baktığımız vakit ise karamsarlığımız artıyor. Said Halim Paşa maddesinde, Paşa’nın Ümmetçi siyaset perspektifi içerisinde görülebilecek çabaları için, “dönemin sosyalizm gibi akımlarından etkilenmiştir” ibaresi düşülebilirken bir düşünür olarak Said Halim Paşa’yı hem döneminde hem günümüzde müstesna bir yere koyan çabalarından ise söz edilmemektedir. “Said Halim Paşa’nın eserlerinde dile getirdiği görüşler döneminin tarihsel tanıklığını yapmaktan öteye geçemez.” şeklinde bir başka ifadeden sonra müellifin kimliği merakımızı celp etti. Araştırmalarımız sonucunda sağcı bir sendikanın İstanbul yönetiminin üst makamlarında bulunan bir akademisyenle karşılaşınca TDV yetkililerinin Said Halim Paşa maddesini bir milliyetçiye emanet ettiklerini görmüş olduk. Vasat bu olunca öyle sanıyoruz ki Said Halim Paşa’nın nasıl anlaşılamadığı sorusu da cevabını bulmaktadır!

Said Halim Paşa dönemin tanıklığını yapmaktan öteye geçemiyor mu?

İslamcılığın modernlik karşısında kendini konumlandırması bir noktaya kadar anlaşılabilir bir şeydir. Bir şeye karşıtlık üzerinden kendini ifade etmek karşıtı olduğun şeyin merkeze alındığın bir düşünme zeminini ortaya çıkartma riskini barındırıyor. Ancak çok zor koşullar içinde, birebir işgal ve tuğyana maruz kalan coğrafyada İslam’ı kalkış noktası alarak cevap üretme kaygısını toptan mahkûm etmek haksız, adaletsiz ve tutarsız bir iştir. Tutarsızdır zira İslamcılık eleştirisi içerden veya dışardan gelsin fark etmeksizin belirlenmiş bir zemin üzerinden liberal, milliyetçi, muhafazakâr değerlerin mutlak sabite, evrensel değer olarak kabul edilip Müslümanların niçin buna uyum sağlayamadığı bu değişime ayak uyduramadığı zannından hareketle yapılmaktadır.

Bugün İslamcılık olarak ifade ettiğimiz düşünme biçiminin ortaya çıktığı dönemde coğrafyamızın içerisinde bulunduğu durum göz ardı edilerek yapılan değerlendirmelerin insafsızlığı bir yana bir takım farklı/özgün sesleri göz ardı ettiği de atlanmamalıdır. Batılılaşma karşısında temel tartışma düzlemi teknik meselesi üzerine kurulmuştur. Buradaki ön kabul teknik üzerine yapılacak olan reform/düzenleme vs. her ne ise onun Müslümanlığın ahlaki yapısına bir zarar vermeyeceğidir. Artık bir halk deyimi gibi “Batı’nın tekniğini alalım ancak ahlakını almayalım” şeklinde kullanılan ezber düşünce bu tartışmaların tezahürüdür.

Böyle bir vasatta Said Halim Paşa’nın “Milli İradenin Hâkimiyeti İlkesi” isimli makalesi ilgilileri dışında ne yazık ki çok bilinmeyen bir içeriğe sahip. Said Halim Paşa, yönetim tartışmalarından yola çıkarak teknik ve ahlak arasındaki ayrılmaz birlikteliğin altını çizmektedir. Çok erken bir dönemde yapılan bu tespitlerin hakkının ne kadar teslim edildiği ise oldukça tartışmalıdır. Said Halim Paşa’nın düşüncelerini tabu haline getirmenin lüzumu yok. Tabi ki dönemi içinde ifade ettiği ve günümüzde artık “aşılmış” fikirleri vardır. Ancak az evvel zikretmeye çalıştığımız mesele bugün hala azınlık olarak görülebilecek kimseler tarafından anlaşılmış durumdadır ne yazık ki.

“İslamiyet, sosyal müesseseler bakımından öteki cemiyet nizamlarından üstündür. Bu teşkilatlanmanın esasları Şeriat prensiplerinden çıkmıştır. Buna rağmen bugünkü Müslüman aydınların Şeriat'ın hâkimiyeti ilkesi yerine bir başkasını, "milli iradenin hâkimiyeti" ilkesini tercih ettikleri görülmektedir. Hâlbuki bu zihniyete sahip olan Müslümanlar, yanlış yoldadırlar.

"Milli iradenin hâkimiyeti" ilkesi daha dün doğmuştur. Fakat yanılmaz ve sorumsuz sayılmaktadır. Henüz hiçbir yerde kesin sonuç alamamıştır, fakat tam bir kudretin sahibi sanılmaktadır.”

Said Halim Paşa’nın yukarıda yaptığı tespitleri Müslümanların Batı karşısında alınan mağlubiyetten sonra içine düştükleri müdaheneci/sığınmacı halin tespitini yapmakta ve bir bela olarak bugün hala uğraştığımız araçsallaştırma mantığını eleştirmektedir. Uzun vadeli değil günü kurtarmaya dönük bir bakış açısının ürünü olan araçsallaştırma, bir yönüyle hedefe giden yolda neyi, ne şekilde kullandığımızın ikinci plana itilmesidir. Üstelik bu eleştirisini yaparken felsefi ve ahlaki bir zeminden yola çıkan Said Halim Paşa meseleyi basit bir yönetim sistemi tartışması veyahut “kâfir devlet” hamasetinden yola çıkarak ele almamaktadır. Modernleşmenin mahiyetine dönük esaslı ve özgün tespitler yapmaktadır. Kendisini İslamcı olarak tanımlayan herkesin çerçeveletip evinin bir köşesine asması lazım gelen kısa ama bir o kadar net ve sarih düşüncelerin ürün olan bu makaleyi incelememize ekledik, tavsiye ediyoruz.1

Said Halim Paşa şehit edildiğinde 16 yaşında olan ve o da yıllar sonra tıpkı Paşa gibi şehit edilecek olan bir başka Mısırlı mütefekkirimizin “cahiliye” kavramsallaştırması ile inşa etmeye çalıştığı sistematik düşünceyi ayrı tutarsak böylesi bir zeminden yola çıkarak hâkimiyetin millette değil Şeriat’ta olduğunu söyleyen mütefekkirlerimizin sayısı azdır. Bu noktadan bakıldığında Said Halim Paşa bizlere hala çok fazla şey söylemektedir. Daha fazla okunması ve üzerinde kritik eden bir perspektifle tartışmalar yapılması gerekmektedir.


[1] Bu noktada ciddi bir birikimin ürünü olan Haksöz Okulu içinde de Said Halim Paşa’ya dair derli toplu sadece bir çalışma olduğunu üzülerek belirtmek isteriz. Bu konunun da dergimiz ve camiamız açısından özeleştiriye muhtaç olduğu ifade edilmelidir. Ancak rahmetli Paşa’nın yazıda zikrettiğimiz makalesinin Ağustos 2007, 197. sayıda yayınlanmış olması konunun öneminin fark edildiğini göstermektedir.

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?