Şaibeli halk?

Akif Emre

Türklerin “kurmay aklı” hakkında şöyle bir tespit yapılır; “taktik anlamda son derece başarılı, stratejik düşünmede yetersiz.” Buradaki “kurmay aklı” siyasetten toplum meselelerine kadar geniş alanda ortaya çıkan 'karar verici ortak akıl' olarak okuyacak olursak, sadece son dönemlerde yaşananlar değil belki son iki yüzyıldır yüzleşmek zorunda kaldığımız krizler karşısında takınılan tavırları da açıklayıcı olmak anlamında bir fikir verebilir. Michel de Certaeu'nun bu baglamda söyledikleri de hayli ufuk açıcı; “Strateji büyük resmi kurar, taktikler ise onun altında bize hayat hakkı tanıyan bizim çektiğimiz numaralardır.” Bunu bir kenara not ederek bizdeki kurucu aklın işleyiş biçimine dönelim.

1960 darbesi dahil olmak üzere siyasete yapılan müdahalelere bu gözle bakmayı deneyelim. Haklı olup olmadıkları, meşruiyetlerini sorgulamadan siyaset dizaynı anlamında bile yapılan bu müdahalelerin neyi kurtarıp neleri kaybettirdiği üzerinde düşünmek bugün için çok daha anlamlı geliyor.

Halktan kopuk bir siyaseti sürdürmek sanki mümkünmüş gibi onun adına karar vererek vatan kurtarma, toplum dizayn etme operasyonlarını yürüten “kurmay akıl” sahiplerinin başarısız oldukları söylenemez. Her müdahale sonunda devlet erkinin istekleri doğrultusunda siyaset yeniden dizayn edilmiş, toplum mühendisliği devreye konarak dar siyaset anlayışına, ideolojik önyargılara uygun olarak topluma biçim verilmeye çalışılmıştır. Toplum tümüyle istenilen biçime girmekte dirense bile hizaya sokulmakta başarısız olunduğu söylenemez.

Her taktik başarının geçerlilik süresi en fazla on yıl devam edebilmiş, sonunda yine müdahale edilerek siyaset yeniden formatlanarak adeta bela baştan defedilmiştir.

Siyaseti ve toplumu dizayn ederek zaman kazandıran bu kısa ömürlü müdahalelerin gelip duvara toslamaması kaçınılmazdı. Bu toslamanın son örneği AKP ile statükocu elitler arasında yaşanan gerilim ve uzlaşma arasında gidip gelen ilişkide çok iyi sergilendi. Siyasal ve ekonomik krizin doğurduğu bunalımlı şartlarda AKP'ye razı olanlar halk desteğine tosladıklarını çok geç anladılar. Son bir yıl içinde yaşanan e-muhtıra, genel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kendilerini bu ülkenin kurmay aklı yerine koyanların siyaseten iki kez topluma toslamaları taktik düşünmenin sonunun geldiğini ihtar ediyordu aslında. Büyük resmi görmeyip, bu toplumu var kılan değerlerine, tarihi birikimine, medeniyet tasavvuruna meydan okuyan küçük düşünmeye yatkın, siyasi hesaplar/ı uğruna toplumla cedelleşmeyi 'üst siyaset' zanneden seçkinlerin hareket alanları gittikçe daralıyor. Siyaset anlayışları ve statüleri adına toplumun dokusuyla, değerleriyle oynamaktan çekinmeyenler ulusalcı paranoyadan imdat bekler duruma düşmeleri, küçük düşünenlerin karikatürleşmelerini açık eder.

CHP'den MHP'ye kadar milletten oy alarak siyaset yapmak iddiasındaki partiler yaptıkları açıklamayla adeta suskun seçkinlerin sözcülüğüne soyunmaları işin ne kadar tuhaflaştığını, verilen mücadelede milletin hiç de kıymeti harbiyesinin olmadığını hayretler içinde bir kez daha gördük. MHP sözcüsü; adeta yangından mal kaçırmaktan daha vahim, siyasi ahlak açısından son derece “şaibeli” bir açıklama yaptı. “Kapatma davası açılmasıyla hükümet şaibeli hale gelmiştir.” MHP, kapatma gerekçeleri ile toplumun değerlerini yan yana koymayı düşünüyor mu acaba?

Bu ifade tüm milleti şaibe altında tutan son derece aşağılayıcı, siyasi ahlak bakımından sorunlu bir siyaset tarzını ortaya seriyor. CHP, sürecin başından beri toplum adına değil adeta “gölgelerin gücü adına” diyen bir siyaset izleyerek hiçbir toplumsal meşruiyet arama ihtiyacı içinde olmadığını net olarak ortaya koydu. Bu tutum, siyasi sicili açısından da hiç de yeni bir durum değildi.

Gelelim büyük resme, bu millet eğer dünyada bir yer işgal etmeyi sürdürecekse bu ancak onu bugüne kadar 'var ve mümkün' kılan değerlerinin pekiştirilmesiyle sağlanabilecektir. Batıcılık adına kurtarıcılık oyunu oynamaya kalkan maceraperest ittihatçıların, tatlısu Frenklerinin bir imparatorluğun kaderiyle kumar oynamaları gibi ulusalcı zihniyetle toplumun kimyasını bozmak siyasetin de sonunu getirecektir. Toplumun bittiği yerde siyaset de olmayacaktır.

Bu millet Osmanlıdan beri günü kurtarma taktikleri uğruna her gün değerlerinden, varlık imkanlarından bir şeylerinden kırpılarak adeta tüketilmektedir. Günübirlik siyasi çıkar mantığına bu toplumun varlık şartı heba edilmesine izin verilmemeli.

Tepede yaşanan kavganın kısa tercümesi budur ve bu AKP'ye rağmen ve ondan bağımsız olarak ele alınması gereken bir husustur. Bu milletin, seçkinlerin kendi statüleri ve fantezilerine “hayat hakkı tanımak için çektikleri numaralara” tahammülünün sınırına geldiğini artık görelim.

Toplumu şaibe altına alan siyaset her şeyden önce ahlaken iflas etmiş demektir.

Yeni Şafak gazetesi